Nermin Yıldırım: Derinlikli karakterler kurmaya, onların her halini anlamaya çalışıyorum
Özel İçerik

Nermin Yıldırım

Baktığıyla gördüğü arasında bir bağ kuran, hayatını anlamlandırarak yaşayan ve yazan bir yazar o. Misafir de işte öylesine birbirine bağlı örgülerden oluşmuş. Misafir ne anlatmak istiyor? Kimlere dokunmak istiyor? Kimlere şifa olacak? Hepsini sevgili Nermin Yıldırım ile konuştuk…

İNSANIN EN AZ HABERDAR OLDUĞU ŞEY KENDİSİ MAALESEF


- Türkiye ve Barcelona arasında mekik dokuyarak yaşıyorsunuz. Bu koşturmacalı yaşamın içinde “Nermin” kim? Nasıl yetişiyor her şeye?

Herkesinkinden çok farklı bir hayatım yok aslında. Sadece biraz ikiye bölünmüş bir hayat: İki ayrı mekâna, yaşama, alışkanlıklara... Konarak, göçerek geçiyor işte hayat. Geldik, gidiyoruz, arada da dünyayı ve yeryüzündeki varlığımızı anlamlandırmaya çalışıyoruz.

- Genel anlamda kitaplarınızın verdiği hissiyat şu: Nermin Yıldırım var ya, çok duygusal bir kadın. Yanılıyor muyum?

Aslında kitaplardan daha çok neşeli bir kadın olduğum intibaına kapılır insanlar. En feci olayları bile mizahın zırhıyla anlatmayı sevdiğim için sanırım. Ben anlamaya çalışarak bakmayı severim; uzun uzun bakmayı severim yani. Baktığım şeylerle aramda bir bağ kurmaya çalışırım, hakiki bir bağ. Duygusallık dediğiniz budur belki. Ama nasıl bir insan olduğumu çok bilemeyeceğim, insanın en az haberdar olduğu şey kendisi maalesef.

Nermin Yıldırım Misafir romanı röportajı

DOĞRU EMPATİ KURAMAZSANIZ, PLASTİK KARAKTERLER YAZARSINIZ


- Kendini hissettiren bir auranız var. Kelimelerinizden dökülüyor sanki. Acıyı mı işliyorsunuz, “Evet, orada acı var, ben gördüm” diyor insan. Yazarken siz o acıyı ne derece hissediyorsunuz?

Tümüyle kurgu yazmama rağmen yazdığım her şeyi hissetmeye çalışıyorum. Doğru empati kuramazsanız, az gelişmiş, plastik karakterler, hatta tipler yazarsınız çünkü. Derinlikli karakterler kurmaya, onların her halini anlamaya çalışıyorum. Velhasıl romanlar bittiğinde biraz serseme dönüyorum ben de pek çok yazar gibi.

- Misafir’in en kuvvetli duygusu acı sanki. Siz yazarken hangi duygulardan beslendiniz?

Bu acı meselesinde fazla ısrarcı davrandığınızı görüyorum. (Gülüyor.) Yazarken hayattan, ama sırf kendiminkinden değil, genel olarak hayattan beslendim. Orada yeterince acı da, sevinç de var.

- Misafir, okuyucusuna ne vermek istiyor? Ve sizin romanınızdan beklentiniz nedir?

Romandan onu elimden gelen en iyi şekilde yazabilmekten başka bir şey beklemedim. Yazarken, yazdıklarımın okunacağı günleri düşünmemeye çalışırım. Aksi halde metinle arama başka duygular, perdeler girebilir çünkü. Ama elbette sonunda okunacağından haberdar olmak insanda türlü refleksler geliştiriyor. Mesela umutsuz metinler yazmak istemiyorum. Karanlık metinler yazmayı bilhassa seviyorum; ama karanlığımızla da dalga geçebilelim ve yolun sonunda ışık görebilelim istiyorum. O zaman hicran içinde akmıyor satırlar, ironiye bolca yaslanıyorum. Ayakları yere basmayan içi boş bir mutluluk masalına değil ama, dünyaya, insana güvenen, direnişçi bir umuda inanıyorum.

TOPLUMSAL DELİLİĞİMİZİ, RUHLARIMIZIN SAKATLANIŞINI ANLATMAK İÇİN İDEAL BİR MEKAN


- Romanınızda hayatımızda karşılığı olan pek çok sözcük var, başka şeyleri temsil ediyorlar: Misafir, Ev, Baba, Abla.. Neden bu sözcükler? Neyi ifade ediyorlar?

Misafir, tuhaf kurallarla yönetilen baskıcı bir akıl hastanesinde geçiyor. Hastanenin içinde ve dışında aslında. O tuhaf kurallar gereği, yöneticiler buraya hastane değil, “Ev” denmesine karar vermiş. Hastalar misafir, hemşireler abla, başhekim baba diye adlandırılıyor mesela. Bu tabii aileye, devlete göndermeleri olan bir metin bu yanıyla.

- Roman bir tımarhanede geçiyor? Neden bir başka yer değil de burası?

Toplumsal deliliğimizi, ruhlarımızın sakatlanışını anlatmak için ideal bir mekândı burası. Ama niyetim Ev’in içindekilerin ne kadar anormal olduğunu anlatmak değil, Ev’in içini ve dışını gösterip hangisinin daha tuhaf olduğunu sormaktı. Ve tabii bir de bu tuhaflığın, ne tür aşamalardan geçerek ve nasıl bu hale geldiğini anlamaya çalışmak.

Nermin Yıldırım Misafir romanı röportajı

DERTLERDE YALNIZ OLMADIĞIMIZI ANLADIĞIMIZDA BELKİ…


- Sizce insanın şifası yine insanda mı? Günümüzde insanların birbirinden uzaklaştığını düşünürsek, sizce insan bunun yolunu nasıl bulacak?

Ben etrafımda belirgin bir yılgınlık görüyorum. Çoğumuz kendimizi bastırılmış, sindirilmiş ve umutsuz hissediyoruz. Ortak bir konuşma, anlaşma zeminimiz de kalmamış gibi hissediyoruz. Kendini yalnız hisseden koca bir kalabalığız. Bu dertlerde yalnız olmadığımızı anladığımızda belki ortak bir deva da geliştirebileceğiz.

- Öyleyse gelelim şu hazin soruya: Biz bu hale nasıl geldik?

Adım adım, zamanla geldik. Hiçbir sürpriz yok, her şey göstere göstere oldu. Evvela etrafımızda yaşanan haksızlıklara, zulme sessiz kaldık, sonra o sessizlik, içimizde suçluluk duyguları yarattı, sonra o duygular kendimizden ve dünyadan soğumamıza neden oldu. Kendi benliğimizde yarılmalar yaşadık. Bunu toplumsal olarak da yaşadık. Sonuç bu oldu.

GEÇMİŞİ ANLAMADAN, SAĞLIKLI BİR YARIN DA MÜMKÜN DEĞİL


- Roman geçmiş ve gelecek arasında karakterlerine bir bağ kurduruyor. Biraz da bundan bahsedelim mi? Çok mu hatalar yaptık insan olarak? Sonrası ne bunun?

Sonrasını bilemem. Ne ekersek onu biçeceğiz. Ama öncesine bakmanın faydasına inanan biriyim. Bireyin ruh halini anlamak için, içinde yaşadığı toplumun ruh halini, bugününü anlamak için de geçmişini incelemek gerektiğini düşünenlerdenim. Romanlarımda kahramanların bugününün geçmişiyle birlikte anlatılması bu yüzden. Bugünkü bizi, niye böyle olduğumuzu görmek için bakılacak ilk adres geçmişimizdir. Velhasıl geçmişi anlamadan, sağlıklı bir yarın da mümkün değil. Geçmişin ışığında bugünü anlamlandırdıktan sonra, gelecek için iyi, güzel, sağlıklı tohumlar atmak gerekiyor sanırım.

- Romanınızda iki kadın var: Esin ve Rikkat. Yaşamış ve haliyle çok yorulmuşlar. Bu nasıl bir yorgunluk? Onları nereye götürecek? Şifalanıyorlar mı?

Rikkat, yorgun. Altmış yaşında, bir akıl hastanesinde hemşirelik yapan, hayatını dilediği gibi yaşayamamış, hayallerini gerçekleştirememiş, aşklarında, dostluklarında yarım kalmış bir kadın, hayat yorgunu. Esin’se on dokuz yaşında genç bir kadın, akıl hastanesinin hastalarından. O yorgun değil, daha çok şaşkın. Önünde uzun bir hayat, içinde o hayatın nasıl yaşanacağına dair endişeler var... Yorgunlukla şaşkınlığın, hayal kırıklığıyla endişenin yolu bir yerde kesişecek. Birbirlerinde şifa bulup bulmayacaklarını da böylece göreceğiz.

Nermin Yıldırım Misafir romanı röportajı

YAZIYORUM; ÇOK SEVEREK YAZIYORUM


- Bir romanın çok iyi olması için yazımının yıllarca sürmesi gerekir mi sizce?

Her romanın yazım hikâyesi başkadır. Hikâyenin yapısına, sizin hazırlığınıza, onu yazmaya ayırdığınız zamana ve daha pek çok dinamiğe göre belirlenir o süreç.

- Peki Misafir’i ne kadar zamanda yazdınız?

Misafir’in yazımı bir buçuk sene sürdü. Metinle epeyce içlidışlı olduğum, yazmaktan başka hemen hiçbir şey yapmadığım bir buçuk seneydi bu. Romanı defalarca baştan yazdım, son halini alana kadar.

- Yazma ritüeliniz nedir?

Bu şekilde çalışmayı seviyorum. Konuyu bulduktan sonra uzun süre kafamda çevirmeyi, notlar almayı, haritalar, sözlükler oluşturmayı... Nasıl, ne kadar, neye göre yazacağıma dair her detay belirginleştikten sonra da oturup, hatta romana kapanıp, bitene, son haline gelene kadar yazmayı.

- Genç kadın romancılar arasında Nermin Yıldırım kendini nerede görüyor?

İşin doğrusu kendimi bir yerde görmekle, bir yere koymakla ilgilenmiyorum. Yazıyorum. Çok severek yazıyorum. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Her romanda daha iyisini yapmak, kendi sınırlarımı keşfetmek, genişletmek için uğraşıyorum. Mühim olan bu. Çağdaşım kadın yazarları da çok severek okuyorum ve hepsiyle gurur duyuyorum.

Nermin Yıldırım Misafir romanı röportajı

UFKUMU AÇTILAR, KALBİMİ GENİŞLETTİLER


- İnsan yazdığının karşısındakine dokunmasını istiyor kuşkusuz. Misafir, kimlere iyi gelecek?

Romanlar, insanlara bazen yeni dünyaların kapılarını açar, bazen de kendi dünyalarında olup bitene yeni bir gözle bakmalarını sağlar. Başkalarıyla empati kurmamıza ve birbirimizi daha iyi anlamamıza vesile olurlar. Misafir’in de bunları yapabilmesini dilerim.

- Size iyi gelen kitaplar hangileriydi?

Edebi yönden beni doyuran bütün kitaplar bana iyi geldi. Dünyayı ve kendimi anlamaya çalışırken rehber oldular bana. Ufkumu açtılar, kalbimi genişlettiler.

: Çok teşekkür ederim.

Nermin Yıldırım: Ben teşekkür ederim.

*

Nermin Yıldırım Misafir romanı röportajı

Nermin Yıldırım

Misafir

Hepkitap

S.: 332

Kitabı satın almak için tıklayınız: idefix

Instagram: biyografivekitap