Sabahattin Ali'nin özel mektupları
ensonhaber.com

Sabahattin Ali, Ayşe Sıtkı’ya Konya ve Sinop Hapishaneleri ile Ankara’dan gönderdiği mektuplarda, öykü tadındaki kimi olayların yanı sıra iç dünyasındaki dalgalanmaları da anlatmış…

Yüksek Muallim Mektebi’nde öğrenciyken Sabahattin Ali ile mektuplaşmaya başlayan Ayşe Sıtkı’nın ilk işi İzmir Kız Lisesi’nde tarih öğretmenliği.

SABAHATTİN ALİ'DEN KIZINA MEKTUP

Sonra, 1930’ların ikinci yarısında yerleştiği Ankara’da kütüphanecilik. Ardından yine Ankara’da geçirilen uzun emeklilik yılları… Sabahattin Ali’nin Ayşe Sıtkı’ya gönderdiği mektuplar.

Aradan geçen 60 yıl boyunca mektupları yayımlamayı düşünmeyen Ayşe Sıtkı’yı bu kararından Oktay Akbal vazgeçiriyor. Mektuplar nedeniyle yazıştığı Ayşe Sıtkı’yı ikna ediyor.

Sabahattin Ali'nin özel mektupları

BELGE ÖZELLİĞİ TAŞIYAN MEKTUPLAR

Bugün, hepsi birer belge niteliği taşıyan Sabahattin Ali’nin mektuplarının ortaya çıkarılmasında ve yayımlanmasında en büyük pay Ayşe Sıtkı’nın yanı sıra Oktay Akbal’a ait kuşkusuz…

Ayşe Sıtkı’nın titiz bir çalışmayla yeni harflere çevirdiği mektuplarda, Sabahattin Ali’nin noktalama işaretleri aynen korundu. Noktalama imlerinin, yer yer günümüz kullanımına uymamasına karşın, çeviride mektupların aslına bağlı kalındı.

İşte Ne Okuyorum'da yayınlanan mektuplar...

13 Aralık 1931 /Konya

"Mektubunda iki şeyi çok beğendim, hatta, kızmazsan söyleyeyim, biraz da hayret ettim: 1- Gayet düzgün ve nefis bir üslubun var. 2- Bu üslup bir takım fikirlerin ifadesini de çok maharetle ifa edebiliyorlar, yani sadece güzel laflardan ibaret değil. Sonra çok nefis bulduğum (malum olmasına rağmen) şu cümledir:

“İnsan bazen karışık şeyler hisseder, bunlar bir düşünülse gayet basit şekle irca (indirgemek) edilebilirler, fakat bu türlü bırakmak da bazen hoşa gider.” Bu cümle üzerinde tahlillere girişmeyeceğim.

Sabahattin Ali'nin özel mektupları

Yalnız bunu tasavvur edebileceğin kadar mükemmel anladığıma emin olabilirsin. Anlaşılmadığından bahsediyorsun, dilini bilmediğim bir memleketteyim diyorsun. Bu gayet tabiidir, dünyada hiç kimsenin, hiç kimsenin dilinden anladığı yoktur, birbirleriyle en iyi geçinenler hiç konuşmayanlar, bu ihtiyacı duymayanlardır.

Bu vakıa tasavvurların fevkinde feci (düşünülemeyecek kadar kötü). Mesela burada kolumda sevgili bir arkadaşla dolaşıyorum, o hararetle anlatıyor ben hararetle dinliyorum, aramızda bir santim mesafe bile yok, fakat ben birbirimizden kilometrelerle uzak olduğumuzu, başka diyarların, âdeta başka seyyarelerin (gezegenlerin) evladı olduğumuzu seziyorum.

Sabahattin Ali'nin özel mektupları

Bu düşünceler esnasında o sözünü bitiriyor ve bu sefer aynı hararetle ben başlıyorum. Aramız yine bir santim, fakat kilometrelerle uzağız, yanımdaki ihtimal bunu anlıyor, ihtimal farkında bile değil; bu komedi bazen beni kudurtuyor, bazen de miski-nane bir tevekkülle tahammül ediyorum. Sen orada ararsan belki dilinden anlayacak bir iki kişi bulursun, fakat burada bir tane, bir tane bile adam yok. Ben nasıl bibliyoman (kitap düşkünü) olmam sonra…

Sabahattin Ali'nin özel mektupları

Yalnızlığın insana verdiği gurur bile ilk fırsatta mevkiini bir aldanışa terkediyor. Sonra insana (tamamen değilse bile) kısmen yakın olanlar bulunabilir, mesela (bunu iltifat kabul edebilirsin) aramızda kilometreler bulunmasına rağmen seni bazen pek yakınımda hissettiğim oluyor ve arasıra: “Belki, diyorum, belki bunu o anlayabilirdi.” Sonra düşünüyorum ki anlamak mesailinde (sorununda) zekânın rolü çok azdır.

Anlamak için dercenk-i evvel (her şeyden önce) iki şey lazımdır: Tolerans sahibi olmak, dünyayı ciddiye almamak. Düşünüyorum da görüyorum ki benim dünyada itham edebileceğim bir fert bile bulunamaz, herkesle aynıleşerek (özdeşleşerek) herkesi anlamaya o kadar hevesim ve istidadım var, herkes mütemadiyen sağır ve kör beni itham ettiği halde.

Sabahattin Ali'nin özel mektupları

Bazı felsefelerin bana pamuk ipliğiyle bağlandığını söylüyorsun, öyle olabilir Ayşe, bir fikrin kıymeti sabit oluşunda değil, samimi oluşundadır. Ben onları yazarken samimi idim, ama onlar bana uymazlarmış da ben yarın değişebilirmişim, bu da olabilir ve gayet tabiidir, kör değneğini beller gibi bir fikre saplanacak değilim ya.

Dediğim gibi insan bir fikre samimiyetle sarılmalı ve onun için ölebilmelidir, fakat bu, yarın o fikre hücum için mani teşkil etmemelidir. Dedim ya hiçbir şeyi ciddiye almamalı, hatta ölümü bile… Herkese selam. Senin de gözlerinden öperim kızım.

Kitap sayfası için iletişim: ergul.tosun@ensonhaber.com