90. yılında Lozan Antlaşması'nın bilinmeyenleri

90. yılında Lozan Antlaşması'nın bilinmeyenleri

Günümüz Türkiye'sinin sınırlarının çizildiği 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'nın 90. yıldönümde antlaşmanın şartları hala tartışma konusu.

EKONOMİK VE TOPRAK KAYIPLARI

Kurtuluş Savaşı'ndan galip olarak çıkan Türkiye, savaş sonunda itilaf devletleri ile barış antlaşmasının imzalanması için İsviçre'nin Lozan kentinde bir araya geldi.

Türkiye'yi Dışişleri Bakanı İsmet İnönü başkanlığında Sosyal Güvenlik Bakanı Rıza Nur ve Trabzon Milletvekili Hasan Saka'dan oluşan bir heyet temsil etti. İnönü başkanlığındaki heyetin, savaştan galip ayrılmamıza rağmen verdiği tavizler ve gösterdiği diplomasi zaafları nedeniyle kaybettiğimiz önemli topraklar ile ekonomik kayıplar, verdik.

MUSUL KERKÜK HATAY 12 ADA KIBRIS GİTTİ

Lozan Antlaşması çerçevesinde Misak-ı Mili sınırları içindeki Musul, Kerkük ve Süleymaniye İngilizlere, Hatay ise Fransızlara bırakıldı. Bunun yanında 12 ada İtalyanlara, İmroz, Bozcaada ve Tavşanlı adaları dışındaki bütün Ege adaları Yunanistan'a, 1571'den beri Türklere ait olan Kıbrıs ise İngiltere'ye verildi.

MUSTAFA KEMAL SINIRLARI ÇİZMİŞTİ

Mustafa Kemal Paşa, ilk defa 1 Mayıs 1920'deki Meclis konuşmasında ve son defa 30 Ocak 1923 tarihli açıklamasında olmak üzere, çeşitli beyanlarında Musul vilayetini dahil ederek Misak-ı Milli sınırlarını tanımladı:

"Bu hudut İskenderun körfezinin güneyinden, Antakya'dan, Halep ile Katma istasyonu arasında Carablus köprüsünün güneyinde Fırat nehrine ulaşır. Oradan Deyrizor'a iner, oradan doğuya uzatılarak Musul, Kerkük ve Süleymaniye'yi içine alır."

90. yılında Lozan Antlaşması'nın bilinmeyenleri

Taha Akyol da Hürriyet'teki bugünkü köşe yazısında Lozan'a dair tespitlerde bulundu.

İşte o kısımlar:

ÖNCE HEZİMET SONRA ZAFERDİR

Biz burada sırayla önce Lozan hezimettir diye, sonra zaferdir diye bakalım.
4 Şubat 1923, pazar akşamüstü; Lozan'da görüşmeler çıkmaza girmiş, barış konferansı kesintiye uğramıştır. Görüşmeler sırasında İngiltere, Fransa ve İtalya'ya büyük tavizler veren İsmet Paşa, kaldığı otelin lobisinde Türk ve yabancı gazetecilere düzenlediği basın toplantısında diyor ki:

"Büyük fedakârlıklar yaptım, her şeyi kabul ettim..."

'HER ŞEYİ KABUL ETTİM'

Orada bulunan gazeteci Ali Naci Karacan'ın "Lozan" adlı kitabının 191. sayfasında, İsmet Paşa'nın bu sözleri aynen vardır.

20 Kasım 1922'de Lozan'da masaya oturduğumuzda arkamızda büyük bir Milli Mücadele zaferi vardı. Adaların hiç olmazsa bize yakın olanlarını niye almadık? Kıbrıs'ı niye almadık? Boğazlar'ın yönetimini neden uluslararası komisyona bıraktık? Niye laik bir medeni kanun yapacağımızı Lozan'da söyledik?.. Böyle birçok soru...

Cevap: İsmet Paşa Lozan'da müttefiklerin istediği "her şeyi kabul" etmişti.

MADALYONUN ÖBÜR TARAFI

İsmet Paşa'nın yukarıdaki sözlerinin bulunduğu cümle aslında şöyledir:
"Bütün fedakârlıkları yaptım, her şeyi kabul ettim, fakat memleketin iktisadi esaretini reddettim."

Peki öyle midir? Lozan tutanakları gösteriyor ki, Lozan Konferansı Ocak 1923 sonlarına doğru hakikaten iktisadi konularda çıkmaza girmişti. Müttefikler kapitülasyonların yerine iktisadi, mali ve hukuki bir imtiyazlar düzeni kurulması için dayatmışlar, Türk heyeti reddettiği için görüşmeler tıkanmıştı.

'İKTİSADİ BAĞIMSIZLIĞI KORUMALIYIZ'

Bugün "kamu diplomasisi" denilen bir propaganda savaşı da yürütülüyordu: Batılılar barış uğruna Türklere "çok cömert" davrandıklarını ama Türklerin barışa yanaşmadığını söyleyip duruyorlardı... İsmet Paşa da, aksine, barış için her fedakârlığı yaptığımızı ama iktisadi esareti kabul etmediğimizi söylüyordu.
Muhafazakâr Başbakan Rauf Bey'in de İsmet Paşa'ya telgrafı vardır, barışın Müttefikler yüzünden tıkandığını Batı kamuoyuna iyi anlatması için. Mustafa Kemal'in 23 Ocak 1923'te yayınladığı "Amerikan Milletine Beyanname" de böyledir.

'LOZAN'IN TÜMÜNÜ KARALAMAK OLMAZ'

Peki, adaları niye almamıştık?.. Evvela İngiliz ve Fransız harp gemileri hâlâ Boğazlar ve İzmir sularında bekliyordu. Milli Mücadele'nin kahraman ordusu kara ordusuydu, elinde ufak bir çıkarma aracı bile yoktu. Üstelik, adaları Balkan Harbi'nde kaybetmiştik.

Lozan'da Rıza Nur neden laik bir medeni kanun kabul edeceğimizi söylemişti? Çünkü Venizelos, azınlıkların medeni hukuk alanında Hıristiyan yasalarına ve Patrikhane'nin yargı yetkisine bağlı olmasını istiyordu. Türk heyeti ise bunu reddediyor, din ayrımı yapmayan 'sivil' bir medeni kanun çıkaracağımızı söylüyordu. Bu tartışmaların sonunda Patrikhane'nin yargısal ve idari, dolayısıyla siyasi yetkileri kaldırıldı, sırf ruhani bir kurum haline getirildi.
Peki Lozan'daki eksiklerimiz, kusurlarımız?.. Olmaz olur mu, ama tümünü karalamak vicdansızlıktır.