Asansör, ya olmasaydı
ensonhaber.com

Vakanüvis

Günlük hayatımızda, işimizi inanılmaz kolaylaştıran çok sayıda araç gereç var. Bunları, adeta, “dikkatsiz bir alışkanlıkla” kullanıyoruz. Önemlerini ise ancak bir vesileyle verdikleri hizmeti bulamadığımızda anlayabiliyoruz. Mesela, oturduğumuz apartmanın asansörünün arızalanması üzerine, 13’ünü katta bulunan dairemize merdivenlerden çıkmak zorunda kaldığımızda olduğu gibi…

Asansör, ya olmasaydı

AZ ZAHMETLE ÇOK MESAFE KATETMEK

Yüksek binalar, salt modern zamanların bir tercihi değil. Eski asırlarda da yüksek yapılar vardı. Bu binalar, doğal olarak yüksek noktalara en az zahmetle erişme arayışlarına da yol açıyordu. Çok eski çağlardan itibaren insan, eşya ve hayvanların bir yerden bir yere kaldırılması için mekanizmalar bulunmuştu. Kaldırma araçlarının arkasındaki güç ise insan ya da hayvan gücüydü. Antik Mısır’da Piramitler’in yapımında kullanılan kimi düzenekler, hayvan ve insan gücüyle taşların yüksek noktalara taşınmasını sağlıyordu.

Asansör, ya olmasaydı

Roma İmparotorluğu saraylarında da, katlar arasında inip çıkan dolaplar vardı. Romalı Mimar Vitarüs M.S. 26 yılında yazdığı kitabında, Eski Yunan’da M.Ö. 200’lü yıllarda yük kaldırmak ve indirmek için bir takım araçlar olduğundan bahsetmişti. O, ilk asansörü Arşimed’in kurduğunu söylüyordu. Sonraki dönemlerin asansörleri, kenevir halatlar üzerindeki faytonlardı. Bu faytonlar hayvanlar ve insanlar tarafından çekilirdi. Mısır’daki Sina manastırında bu tip asansörlerden bulunuyordu. Orta Çağ Avrupa’sında da eski devirlerin inip çıkabilen dolaplarına benzer taşıyıcılar vardı. Manastırların dış duvarlarına “asansör” denilebilecek bu düzeneklerden konuluyordu. Sarayların içinde de benzer düzenekler vardı.

Asansör, ya olmasaydı

İLK ZAMANLAR “ASSENEEUR”ÜN ADI “UÇAN SANDALYE”YDİ

“Sanayi Devrimi”yle birlikte gerek yeni yeni ortaya çıkan imalathanelerde, fabrikalarda gerekse işçi göçüyle çoğalan konutlarda yüksek noktalara kolayca ulaşma ihtiyacı artmıştı. Onyedinci yüz yılın başlarında, Velayer adındaki bir Fransız mimar, “uçan sandelye” adını verdiği bir araç geliştirmişti. Bu mekanizma, platforma binen kişinin, karmaşık çıkrık teknikleriyle kendisini kolayca üst katlara taşımasını sağlıyordu. Amarikalı mimar Henry Waterman ise platformu daha da büyüttü, ayrıca bunu bir kabin haline getirdi. Bu donanım ilk olarak iki katlı bir binada kullanıldı. İnip çıkan kabin, basınçlı hava ile çalışıyordu. 1793 yılında Ivan Kulibin Saint, Petersburg’daki “Kış Sarayı” için bir “vidalı kaldırma mekanizması” tasarlamıştı. 1867 yılında Leon Edoux isimli bir Fransız mühendis de, uluslararası Paris sergisinde yeni bir kaldırma makinesini sergilemişti. Edoux, makinesine “Asseneeur” adını koymuştu. Makine, ziyarete gelen misafirleri belirlenen yüksek noktaya kadar çıkartıp indiriyordu. Zaman içerisinde bu makine daha da geliştirildi. Yine Paris’te yine uluslararası sergide, 1878’te yapılan bir asansör ise 62,5 metreye kadar çıkmıştı. 1880 yılında ise bu defa Alman fizikçi Werner Siemens, yeni bir buluş ortaya koyarak, ilk elektrikle çalışan asansörü yaptı. Siemens, 1878 yılında Mannheim Sergisi’nde elektrikle çalışan asansörü sergiledi.

Asansör, ya olmasaydı

MÖSYÖ EIFFEL’İN ASANSÖRÜ

Fransız Devrimi’nin 100’üncü yıl dönümü münasebetiyle Paris’te görkemli kutlamalar yapılması kararlaştırılınca, kutlamalar kapsamında uluslararası bir sergi alanı açılması da öngörülmüştü. Sergi alanında devasa bir kule yer alacaktı. Mühendis Gustave Eiffel, 1887 yılında kulenin inşaatına başladı. “Tour Eiffel” Eyfel Kulesi, iki yıl iki ay gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve 1889’daki sergiyle birlikte açılmıştı. Mühendis Eiffel, adıyla anılan kuleye bir de asansör kurmuştu. Asansör, kulenin seyir kısmına binlerce insanı çıkartıp indirmişti.

Asansör, ya olmasaydı

Asansör, Türkiye’ye de aynı yıllarda gelmiş, ilk kez bir otele kurulmuştu. 1892 yılında Pera Palas’ta asansör işlemeye başlamıştı. Daha sonra, İzmir’de 1907 yılında Nesim Levi, Karataş semtinde bir asansör inşa etmişti. Burada bir kule kurulmuş, asansör buraya monte edilmişti. İzmir’in “Asansör Kulesi”, böylece ortaya çıkmıştı. Bu asansör buharla çalışıyordu.

Asansörlerde başlangıçta piston sistemi ve sabit halat hattı teknikleri kullanılmıştı. Asansör kabinin itme mantığıyla çalışan pistonlu sistemdeki en büyük sorun, binanın yüksekliği kadar bir piston haznesini yerin altına oyma mecburiyetiydi. Bu nedenle kısa sürede piston yönteminden vazgeçilmişti. Amerikalı Elisha Otis, bugün de kullanılan  “sabit halat sistemi”ni geliştirmişti. Bu sistem, kablonun kopması durumunda boşluğa düşme ihtimalini de ortadan kaldıran bir teknolojiydi. Asansör sistemleri 20’nci yüzyılda giderek gelişti. Bugün, hızları saniyede 8 metre olan asansörler yapılmakta. Bazıları 400, 500 metreye kadar çıkabiliyor ve her bir kabinde 25 – 30 kişi taşınabiliyor. Artık, “akıllı asansörler” de devrede. Sistem, veri bankasında biriken bilgiler sayesinde yoğunluk saatlerini, hangi katlarda daha çok duracağını, tehlike anından hangi tepkimeleri vereceğini kendisi belirlemekte.