Edebiyatımız içinde Cemil Meriç
Özel İçerik

Kitap okumayı en fazla ne kadar sevebilirdiniz? Ya da belki şöyle sormalıyım, herhangi bir şeyi en fazla neyinizi feda edecek kadar sevebilirdiniz?

Cemil Meriç, kitapları, görme yetisini yitirmeyi umursamayacak kadar çok seviyordu. Onunki öğrenmeye karşı duyduğu sonsuz açlık gibiydi. Sonunda görme yetisini tamamen yitirdiğinde ise, kalp gözünü açtı ve eserlerini verdi. Belki de fiziksel olarak değil, bir nesnenin duygusunu görebildiği için bunca sevildi…

Çok sevdiği kitaplarıyla dolu dolu 70 yıl geçirdi Cemil Meriç ve 33 yıl önce bugün aramızdan ayrıldı. Dilerim bir yerlerde ruhu kitaplara doymuş bir şekilde, yazdıklarını okuyan herkese gülümsüyordur…

Biyografisini yazarken onun için içimden dökülen cümleler böyleydi; düşüncem arttı, eksilmedi…

Edebiyatımız içinde Cemil Meriç

HAYAT, CEMİL MERİÇ’İ EDEBİYATA HAZIRLARKEN

“Geç Kalınmış Muhasebe” adını verdiği ilk yazısı 1933’te yerel bir gazete olan Yenigün’de yayımlanan Meriç, Balkan Savaşı sebebiyle Meriç Nehri yakınlarında bulunan Dimetoka’dan Antakya’ya 1912’de göçen bir ailenin çocuğu olarak bu göçten 4 yıl sonra dünyaya geldi. Aldığı eğitim ve içindeki okuma yazma sevgisiyle Meriç, aslında edebiyatımızda özel bir yer edinmek için yetişmişti…

İlk ve orta eğitiminde Reyhanlı Rüştiyesinde, Fransızca, Arapça öğrenir ve bunların yanında Kur’an, tecvid dersleri ile ahlak eğitimi de aldı. ardından Fransız eğitim sistemini benimseyen, “benim üniversitem” dediği Antakya Sultanisinde, Fransız ve Türk hocalarından özel dersler de aldı. ancak 1936’da İstanbul’da, Pertevniyal Lisesi’ne geçen Meriç, yazdığı bir yazıda bazı hocalarını eleştirmesi sebebiyle son sınıfta liseden ayrıldı. Ancak bu bir son değildi. Çünkü üniversitem dediği lisede hocası Ali İlmi Fani’nin öğretileri ile Divan Edebiyatı’nı keşfetmiş ve İstanbul’daki okulundan ayrıldığı yıl, Nazım Hikmet ve Kerim Sadi ile tanışmıştı…

Edebiyatımız içinde Cemil Meriç

GÖRME YETİSİNİ YİTİRMESİ ONA ENGEL OLMADI

Okul durumundan sonra çeşitli işlerde çalışarak yaşama atıldı. 1939’da ise, Hatay Hükümeti’ni devirmeye çalışmak iddiasıyla Antakya’ya götürüldü. İdam talebiyle yargılanmaya başlayan Meriç, 2 ay sonra berat etti. Bu karışıklığın ardından 1940’ta, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydoldu. Ancak kitaplara, okumaya öyle düşkündü ki, okul yolundan çok kütüphanenin yolunu ezber ettiği için bölümü bitiremedi. Daha sonra 1944’te kayıt olduğu İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Fransız Filolojisi Bölümü burslu programından mezun oldu.

Edebiyatın içinde de daha çok bulunmalıydı. 1941’den itibaren Yücel, Gün, İnsan, Ayın Bibliyografyası dergilerinde yazılarını yayımlamaya başladı. İlk kez 1943’te, Balzac’ın “Altın Gözlü Kız” romanını Türkçeye kazandırdı. Çevirileriyle de tanınan bir yazar olacaktı. Meriç, ilk çevirisinin ardından 1945’te “Otuzundaki Kadın” ve “On Üçlerin Romanı”, 1946’da “Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti”, 1956’da “Hernani”, 1966’da “Marion de Lorme”, 1980’de Uriel Heyd’den, “Ziya Gökalp Türk Milliyetçiliğinin Temelleri”, 1981’de “Köprüden Düşenler”, 1983’te de “Batıyı Büyüleyen İslam” eserlerini çevirdi…

Edebiyatımız içinde Cemil Meriç

Okumaya olan düşkünlüğünden zamanla zayıflayan görme yetisine rağmen vazgeçmedi. Başarısız geçen göz ameliyatlarının ardından görme yetisini 1955’te tamamen yitirdi. Bu durum onun için bir engel oluşturmadı. Meriç, bir başkasının okuttuğu İngilizce ve Fransızca sözlü olarak çeviriyor ve yardımcılarına yazdırıyordu.

Dört yıllık bir çalışmanın sonucu, Doğu medeniyetlerine karşı olan önyargıları yıkmayı amaçlayan ilk telif kitabı “Hint Edebiyatı”nı da 1964’te yayımladı. Bu eser, “Bir Dünyanın Eşiğinde” adıyla daha sonra iki kez daha basıldı. 1965 – 1973 tarihleri arasında yazıları Yeni İnsan, Hisar, Hareket, Türk Edebiyatı, İnsan, Amaç, Gün, 19. Asır, Köprü, Kubbealtı Akademi, Gerçek gibi 40 kadar dergi ve Yeni Devir, Orta Doğu gazeteleri ile ansiklopedilerde yayımlandı…

Edebiyatımız içinde Cemil Meriç

DOĞU BATI ÇATIŞMASI DÜŞÜNCESİNDE MERİÇ

1967’de, Batı düşüncesinin önemli bir yönünü aydınlatma düşüncesiyle sosyalizmin kurucusu Saint Simon hakkındaki eser basıldı. “Fildişi Kuleden” başlığı altındaki yazılarını Hisar Dergisi’nde yazdı…

1974’te, “Bu Ülke” ve hemen ardından medeniyet kavramını tartıştığı “Umran’dan Uygarlığa” eserlerini yayımladı. Bu Ülke için şöyle diyordu Meriç: "Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim."

Eserlerinde tarih ve ülkenin durumu her zaman önemli bir yer tutuyordu. 1981’de, “Bir Facianın Hikâyesi” adını verdiği yarı telif, yarı derleme eserinde yakın tarihi konu aldı. 1983’te, İletişim Yayınları’nın “Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi”ne makaleler yazarken, 1986’da da, yine İletişim’in “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi”nde de yazdı.

Edebiyatımız içinde Cemil Meriç

1983’te eşi Fevziye Hanım’ın ölümü üzerine beyin kanamasına bağlı sol tarafına felç inen Meriç’in sağlığında basılan son eserleri ise, “Işık Doğudan Gelir” ve “Kültürden İrfana” oldu…

Düşüncesinin ve kaleminin temeline Doğu Batı çatışmasını yerleştiren Meriç, “Kültürden İrfana” eserini, “Osmanlı irfandır, Avrupa kültürdür” şeklinde değerlendiriyordu. Eserinde verdiği önerilerden bir parçası şöyleydi:

"Hadis-i şerif, kendini tanıyan Rabbini de tanır buyuruyor. Önce kendilerini tanımalılar; kendilerini yani ikbal ve idbarlarıyle tarihlerinin bütününü, kendi dillerini, kendi dinlerini, kendi irfanlarını. Sonra insanlığın tarihine eğilmek, Asya ve Avrupa’nın her düşüncesini hiçbir peşin hükme saplanmadan incelemek… Bu çetin yolculukta iki çetin yardımcıya ihtiyaç var:

1- Milli irfan hazinelerini taramaya yetecek zengin ve köklü bir Türkçe (İslâm harflerini öğrenmeden böyle bir fethe çıkılabileceğini sanmıyorum)

2- Bir Batı dili, Avrupa’yı, imtiyazlı birkaç züppenin vesayetine ihtiyaç duymadan bizzat tetkik etmek için bir batı dilini bilmekten başka çare yoktur. Sonra “ikra” emr-i celiline uymak…"

Meriç, 13 Haziran 1987’de, 71 yaşında hayata veda etti…

Edebiyatımız içinde Cemil Meriç

ÖDÜLLERİ

Temiz Türkçesi ve kendine has üslubu ile 1974’te “Umrandan Uygarlığa” ve 1980’de “Kırk Ambar” eseri ile Türkiye Milli Kültür Vakfı Armağanı’na layık görülen Meriç, 1981’de, Türkiye Yazarlar Birliği tarafından “Yılın Yazarı” seçildi. 1982’de inceleme ve 1986’da fikir dalında olmak üzere, Kayseri Sanatçılar Derneği’nden ödül kazandı.

2015’te ise Meriç, Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen “Kültür ve Sanat büyük Ödülü” ile onurlandırıldı…

Tüm yaşamı boyunca dil, edebiyat, tarih, sosyoloji, felsefe gibi alanların yanında, sosyal bilimlerin birçok alanında da yazan, araştırmalar yapan Meriç, “Jurnal” adını verdiği eserinde, kendisini kısaca şöyle özetliyordu: "Hayatını Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi."

*

Instagram: biyografivekitap