Ekonomik tetikçiden Türkiye itirafı

Ekonomik tetikçiden Türkiye itirafı

1970'li yıllardan 2000'lere ekonomik tetikçilik yapan Amerikalı John Perkins, 2004'te yaptıklarını itiraf etti ve "Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları" kitabıyla tüm dünyada yankı uyandırdı. Devam kitabıyla da son 10 yılın panoramasını yazdığını vurgulayan Perkins, Habertürk Gazetesi'nden Alihan Mestçi'nin sorularını yanıtladı.

"CIA İSTEDİĞİNDE SAVAŞ BAŞLATIR, HÜKÜMET DEĞİŞTİRİR, DARBE YAPAR"

Kitabınızda hiç Türkiye'den bahsetmiyorsunuz.

Kitapta sadece içinde aktif olarak görev aldığım ülkelerden bahsettim. Türkiye'ye sadece turist olarak geldim.

O yıllarda Türkiye'de olan biteni takip ediyor muydunuz?

Gazeteleri okuyordum ama olan bitenle bir alakam yoktu.

Savaş başlatmak, hükümetleri değiştirmek, darbe yapmak kolay mı?

Bunların hiçbirini yapmadım. Ama CIA ve uygulayıcıları, "çakallar" istedikleri vakit pek zorlukla karşılaşmadan bunları yapabiliyorlar. 2009'da Honduras'ta, Ekvador'da, Kaddafi ve Saddam Hüseyin'in indirilişlerinde bunu gördük. Kolay diyemem. Ama mümkün olduğunu biliyorum.

1980'li yıllarda yaşanan bir değişimden, bir kırılmadan bahsediyorsunuz. Bu çağın oyun kuralları eskisinden farklı mı?

Bence bir bilinç devrimi yaşıyoruz. Bu, insanlık tarihinin gördüğü en mühim; tarım ve sanayi devrimlerinden de daha büyük bir devrim. İnsanlar gerçekten uyanıyor. Büyük şirketler üzerine kurulan dünya düzeninin, yani "şirketokrasi"nin çalışmadığını, adil olmadığını görüyorlar. Yüzde 99 nokta 999 ayağa kalkıyor ve harekete geçiyor.

Peki şirketokrasi geçen 10 yılda nasıl güçlendi?

Afganistan ve Irak'taki savaşlardan; İran'a savaş tehdidinden beslendiler. Çok silah sattılar. Ekonomik krizde büyük bankalar devlet tarafından desteklendi. Latin Amerika'da operasyonlar yaptılar. Büyük şirketler küresel bir tröst haline geldi.

"MISIR'DA VE TÜRKİYE'DE DEVREYE GİRDİLER"

Ülkelerde yaşanan huzursuzlukların arkasında her zaman gizli bir el mi oluyor?

Şirketler için önem arzeden ülkelerde çalkantılar olduğu vakit, ekonomik tetikçiler her zaman devreye girer. Eminim ki Mısır'da ve Türkiye'de de devreye girdiler. Çünkü bunlar şirketlerin önemli yatırımlarının bulunduğu ülkeler. Ajanlar kesinlikle çalışmışlardır. Duruma göre muhalefetin ya da statükonun yanında yer alabilirler.

Mesela Arap Baharı bir "operasyon" muydu?

Bu hareket kendi kendine patlak verdi. Ama başlar başlamaz ekonomik tetikçiler ve çakallar hareketi kontrol etmek için müdahil oldular. Bunu hep yaparlar. Özellikle Mısır üzerine yoğun mesai harcıyorlar.

Durum artık "tetikçilerin" kontrolünde mi?

Her ülkede durum farklı. Mısır'da ordunun Müslüman Kardeşler'i devirip yönetime konmasından ABD ve şirketokrasi epey memnun gözüküyor.

Türkiye'de devlet katında "faiz lobisi" kavramı dillendiriliyor. Bu tanım doğru mu?

Evet, bence gerçeklik payı çok yüksek bir tanım. ABD adına konuşursam, benim çalıştığım dönemde kritik pozisyonlardaki pek çok siyasetçi büyük şirketler tarafından satın alınmıştı. Önemli kanunları bu politikacılar çıkartır, yasalar onların elinden geçerdi. Bu yüzden ABD artık temsili bir demokrasi değil; hükümetin resmi yetkilileriyle büyük şirketlerin yakın bağlar kurduğu faşist bir devlet. Şirketlerin fayda bulduğu ülkelerde de durum böyle. Ülkenizde benzer şeyler olduğuna inanıyorum.

Gezi olaylarını takip ettiniz mi?

Evet. Elimden geldiğince...

Ne düşündünüz?

Son bir kaç yılda Türkiye'ye 3 kere geldim. İlk gelişimde Erdoğan'ın demokrasi deneyimi Ortadoğu ülkelerine örnek gösteriliyordu. Muhalefetin var olduğundan elbette haberdardım ama dünyada, uluslararası toplumda Erdoğan'dan övgüyle ve saygıyla bahsediliyordu. Bugün ise o itibarının büyük kısmını kaybetti. Polisi göstericileri dağıtmak için gönderirken stratejik hatalar yaptı.

John Perkins'le yapılan röportajın tamamı için tıklayın

EKONOMİK TETİKÇİ KİMDİR?

Joohn Perkins, yazdığı kitabında yaptığı işi şöyle tanımlıyor:

"Biz ekonomik tetikçiler, küresel imparatorluğun yaratılmasında gerçekten sorumlu olanlarız ve birçok farklı şekilde çalışırız. Belki de en sık kullanılanı, öncelikle şirketlerimize uygun kaynakları olan ülkeleri bulur ve gözümüzü üstlerine dikeriz, petrol gibi. Ardından Dünya Bankası veya onun kardeşi başka organizasyondan o ülkeye büyük kredi ayarlarız. Fakat para asla gerçekte o ülkeye girmez. O ülke yerine o ülkede projeler yapan kendi şirketlerimize gider. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar..."

"ÖZELLEŞTİRME TUZAKLARI VAR"

"Bizim şirketlere ilaveten, o ülkedeki birkaç zengin insanın kar sağlayacağı şeyler. Bunlar toplumun çoğunluğuna yaramaz. Yine de o insanlar, yani bütün bu ülke borcun altına sokulur. Bu borç ödemeyecekleri kadar büyüktür ve bu da planın bir parçasıdır, geri ödeyemezler. Ardından biz ekonomik tetikçiler gidip onlara deriz: 'Dinleyin, bize bir sürü borcunuz var. Borcu ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü petrol şirketlerimiz için oldukça ucuza satın. Ülkenizde askeri üs kurmamıza izin verin veya askerlerimizi desteklemek için dünyanın bir yerine asker gönderin -Irak gibi- veya bir dahaki BM seçimlerinde bize oy verin.' Elektrik şirketlerini özelleştiririz."

"ÜLKEYİ ÖDENEMEZ BORCA SOKUYORLAR"

"Sularını ve kanalizasyon sistemlerini özelleştiririz ve ABD şirketleri veya diğer çok uluslu şirketlere satarız. Bu mantar gibi biten bir şey ve çok tipik. IMF ve Dünya Bankası bu şekilde çalışır. Ülkeyi borca sokarlar ve bu öyle büyük bir borçtur ki ödenemez. Koşullara bağlı veya iyi yönetim talep edersiniz. Alında bu onların kaynaklarını satmalarını sağlar. Buna sosyal hizmetleri, teknik şirketleri, bazen eğitim sistemleri de dahildir. Adli sistemlerini, sigorta sistemlerini yabancı şirketlere satarız. Bu ikili-üçlü-dörtlü bir darbedir."