Ergenekon'da gerekçeli karara mahkemeden savunma

Ergenekon'da gerekçeli karara mahkemeden savunma

Türkiye tarihinin en kapsamlı davalarından biri olan ve yargılama sırasında birçok eleştiriye neden olan Ergenekon davasının tartışmalı gerekçeli kararı dün İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından açıklandı.

Özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasıyla yetkili olup olmadığı tartışılan mahkeme tarafından 8 ayda tamamlanabilen 16 bin 798 sayfalık gerekçeli kararda, sanıkların bugüne kadar yaptığı savunmalar, soruşturma aşamasında ele geçirilen belgeler ve mahkeme heyetinin Ergenekon'un varlığına ilişkin tespitlerine yer verildi.

Ancak gerekçeli kararın en çarpıcı bölümü, önsöz oldu.

Mahkeme heyeti, 20 sayfalık önsözde, yargılama aşamasında kendilerine yöneltilen eleştirilere tek tek cevap verdi. Kararın Ulusal Yargı Ağı'na (UYAP) yüklenmemesi ve basın mensuplarına dağıtılan metnin sayfalarında hakimlerin imzasının ve mührünün bulunmaması sanık avukatları tarafından "Korsan gerekçeli karar" yorumlarına neden oldu.

"KAMUOYU YETERİ KADAR BİLMİYOR"

Mahkeme heyeti, gerekçeli kararın 20 sayfadan oluşan önsözünde davaya ilişkin eleştiriler ve "Genelkurmay Başkanı'ndan terörist mi olur?" şeklindeki yorumlara cevap verdi. 20 sayfalık önsözün satır başları şöyle:

"Mahkememizde karara bağlanan davada, Ergenekon Terör Örgütü'nün özellikle Bülent Ecevit başbakanlığındaki 57. Hükümeti ve Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan başbakanlıklarındaki 58. ve 59. hükümetleri hedef alan faaliyetlerini yoğunlaştırdığı anlaşılmaktadır. Türkiye'de adi suçlar hakkında toplumun genel bir bilgisi, algısı ve kültürü söz konusuyken, özellikle yasama ve yürütme organı aleyhine işlenen suçlar hakkında aynı şeyin söylenmesi mümkün değildir.

Çünkü bugüne kadar maalesef bu tür suçlar yargılama konusu yapılamadığından, toplumsal algı şekillenmemiştir. Bu yüzden kamuoyunun bir kısmının bu suçlara neden ağırlaştırılmış müebbet hapis öngörüldüğü konusu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığı görülmektedir. Oysa, sosyo-psikolojik bir gerçekliktir ki, adi suçların tavan yaptığı dönemler hükümetlerin faaliyetlerinin durdurulduğu ve/veya engellendiği 'askeri darbe öncesi - sırası ve sonrası' dönemlerdir."

"DARBEYE DEVRİM DİYORLAR"

"Yapılan savunmalarda, Ergenekon Terör Örgütü'nün faaliyetlerinden dolayı sanıkların suçlandıkları hususu görmezden gelinerek, Türk Ordusuna büyük bir buhtan yapıldığı iddia edilmiş ve sanki Türkiye'de hiç darbe olmamış ve hükümetlerin görevi sekteye uğratılmamış gibi bir yaklaşım sergilenmiştir."

"Oysa ülkeyi darbeye götüren süreçte gelişen acılarla dolu olaylar ve bu olayların ardından gerçekleşen müdahalelerin izleri hala tam olarak silinememiştir. Bu gerçekliği kim görmezden gelebilir. Buna karşın sanıkların özellikle belli bir kısmının gerek telefon konuşmalarında, gerek yazılarında ve gerekse savunmalarında 1960 askeri darbesini, bir devrim olarak değerlendirdikleri, bu tür bir müdahalenin gerçekleşmesini açıkça ifade ettikleri, ordu millet el ele bir araya gelmesiyle ordunun gidişata dur demesi gerektiğinden bahsettikleri görülmüştür."

"Bunun yanında Ergenekon Terör Örgütü'nün gerek yönetici ve gerekse üye konumundaki hemen hemen tüm mensupları ülkede bir askeri müdahale veya darbe ortamının oluşmasını istemekte, hatta memleketin kurtuluşu için bunun olmazsa olmaz olduğunu düşünmekte ve yaptıklarını bir Kuva-yı Milliye Harekatı olarak değerlendirmektedirler. Dosyada bu tür yüzlerce delil mevcuttur."

"Dava sürecinde, dosyadaki delillerin benzer örgüt davalarında olmadığı kadar güçlü, çeşitli ve çok olduğu görülmüştür. Örneğin, bu davadaki deliller ile benzer mahiyetli Susurluk davasının delillerinin kıyaslanmasının dahi mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Bunun yanında yargılamanın her aşamasında mahkememiz yargılanan örgütün varlığını çok açık ve net olarak devamlı gözlemlemiştir. Ergenekon Terör Örgütü'nün kamuoyu oluşturma gücü, sanıklar arasındaki hem henüz haklarında dava açılmamışken hem de dava açıldıktan sonraki dayanışma ve görünürde aralarında herhangi bir irtibat ve tanışıklık olmayan sanıkların adeta gözü kapalı birbirlerini yargılama öncesi ve sırasında savunmaları ve kefil olduklarını beyan etmeleri, özellikle kovuşturma aşamasında birbirleri lehlerine beyanda bulunmaları ve birbirleri aleyhinde olan önceki ifadelerini değiştirmeleri, daha sonra bu yeni ifadeleri kullanarak geçmişte verilen ve aleyhlerinde olan ifadeleri tevil etmeleri ve düzeltmeleri, 'Burada yargılanan kişileri saygıyla selamlıyorum, Cumhuriyet'e bomba atanlar ve Danıştay'a saldıranlar dışında buradaki hiç kimsenin suçu yok', 'Herkes vatansever, sanıklar delikanlı çıktı, kimse aleyhte konuşmadı' vs gibi sözleri devamlı dile getirmeleri, mahkeme hakimlerini ortak savunma stratejisine uygun olarak gözü kapalı eleştirmeleri ve sıklıkla redd-i hakim talebinde bulunmaları, aynı zamanda sistematik bir şekilde hakaret ve tehdit etmeleri, bazılarının savunmalarında mahkemeye yansıtmaya çalıştıklarının aksine gözlemlenen yakın ve samimi irtibatları, genel olarak birbirlerinin aleyhine beyanda bulunmaktan ısrarla kaçınmaları, hatta çok açık bir şekilde kendilerinin aleyhinde bilgi ve belge yakalatan veya konuşan sanıklar hakkında en küçük bir tepki göstermeyip, 'yargılamanın sonunu beklemek gerekir' vs şeklinde bir yaklaşım sergilemeleri gibi durumlar mahkememizin gözlemlediği bu çeşit yüzlerce olguya sadece birkaç örnektir."

"ERGENEKON, HER YÖNÜYLE BİR TERÖR ÖRGÜTÜ"

"Tüm örgüt belge içerikleri incelendiğinde her yönüyle bir terör örgütü ile karşı karşıya kalındığı açıkça görülmektedir. Örgüt belgelerinin ayrıntılı anlatıldığı bölümde bu husus açıkça ortaya konulmuştur. Ergenekon Silahlı Terör Örgütü Davası İtalya'daki Gladio Davası dışında dünyada bilinen diğer tüm davalarla hacim ve içerik olarak kıyaslanamayacak kadar devasa bir özelliğe sahiptir. Bu davada, içlerinde Genelkurmay Başkanı, ordu komutanı gibi üst düzey askeri sanıklar olduğu gibi, siyasi parti yöneticiliği, avukatlık, gazetecilik, akademisyenlik, taksicilik ve çaycılık gibi meslekleri icra eden toplumun hemen hemen her kesim ve mesleğinden kişilerin de bulunduğu görülmektedir. Her ne kadar belli meslek ve siyasi gruplara mensup bir kısım sanıklar icra ettikleri mesleki faaliyetleri ve AKP Hükümeti'ne muhalif kimlikleri dolayısıyla yargılandıklarını savunsalar da bunun doğru olmadığı ortadadır."

"BAŞBUĞ'A 'TERÖRİST' DEMEDİK"

"Sanıklar tarafından 'Bir Genelkurmay Başkanı'ndan nasıl terörist olur?" söylemleriyle oluşturulan bir algı söz konusu olmuştur. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, terörist kelimesi hukuki değil, basın yayın organlarının kullanmayı tercih ettiği siyasi bir kavramdır. Hukukta ise terör suçlusu kavramı tercih edilir. Terörle Mücadele Yasası kapsamında terör örgütü olarak değerlendirilen suç örgütlerinin mensuplarının belirli eylemleri de terör suçu sayılmaktadır. Bu kapsamda yasa koyucu Devlet leyhine işlenen TCK 309, 311, 312 gibi maddelerdeki suçları terör suçu olarak kabul etmektedir. İkinci olarak gerek teoride ve gerekse pratikte herkesin, her türlü suçun sanığı olması mümkündür. Terör suçları siyasi içeriği de olan suçlardır. 'Genelkurmay Başkanı'ndan terörist mi olurmuş' söylemi bir başka açıdan da çelişki içermektedir. Çünkü bir mahkeme eğer böyle bir kişinin hiyerarşik olarak altındaki kişilere aynı eylem dolayısıyla ceza vermişse, 'Yasalar önünde herkes eşittir' ilkesi gereği bu kişilerin eylemlerinin ortağı olan komutana da ceza vermesi kaçınılmazdır."

"KARAR, TİTİZ BİR ÇALIŞMAYLA HAZIRLANDI"

"Mahkememizin yaklaşık 5 yıl süren kesintisiz yargılaması dünya tarihinde bugüne kadar eşine rastlanması mümkün olmayan bir gözlem olanağı sağlamış ve yüz yüze yargılama ilkesinden beklenen maslahat tam olarak gerçekleşmiştir. Mahkeme heyeti yargıladığı sanıkları her yönüyle gözlemlemiş, dosyadaki deliller karşısındaki tavır ve söylemlerini yakinen değerlendirmiştir. Haftanın 4 günü, çoğu gün resmi mesai saatlerinin üzerinde bir süre içinde yapılan 620 duruşma boyunca sanıkların suçlamalar karşısında yaptıkları savunmaların isnatları hangi ölçüde karşıladığı, savunmalarındaki mesajları, birbirleri hakkındaki beyanları, ortak hareketleri, yargılama sırasındaki örgütsel dayanışma ve tavırları ve benzeri gibi gözlemlenen birçok husus vicdani kanaatın oluşmasına katkı sağlamıştır..."

"Mahkeme heyetinin bu yargılamada sırtına çok ağır bir yük yüklenmiştir. Mahkeme hakimleri hem bu derece ciddi iddiaları içeren yargılamayı kesintisiz olarak yapacak, hem dosyayı inceleyecek, hem duruşmalara hazırlanacak, hem sanıkların taleplerini karşılayacak, hem sanıklar, müdafileri ve etkiledikleri kamuoyunun bir kısmının gayri hukuki ve insafsız propagandalarını göğüsleyip, kasıtlı olarak oluşturulmak istenen reddi hakim sebeplerinin oluşmasına fırsat vermeyecek, hem moral ve motivasyonunu kaybetmeden çalışacak ve hem 'Hâkim hükmüyle konuşur' ilkesine sadık kalmaya özen gösterecek, ama doğal olarak kasıtlı olarak oluşturulan ve olgularla örtüşmeyen algının üstesinden gelmenin zorluğunu yaşayacak, hem dava dışı unsurların konjonktürel lehe/aleyhe beyanlara karşı bir şey diyememenin sıkıntısını yaşayacaktır. Bütün bu zorluklara rağmen yargılama usul kurallarına son derece dikkat edilerek ve titiz bir çalışma sürdürülerek sonlandırılmıştır."

"BAĞIMSIZ VE TARAFSIZ KARAR VERDİK"

"Sonuçta mahkememiz kararını bağımsız ve tarafsız olarak, tam bir vicdani kanaatle vermiştir. Ergenekon Terör Örgütü'nün hedeflediği amacın tam olarak gerçekleşmesi durumunda milyonlarca insanın ve bunların ailelerin yaşayacağı acı düşünüldüğünde, millet adına karar veren mahkememizin aldığı kararla, milletin vicdanına ne kadar değer verdiği açıktır...

Mahkememiz 30 yılda bitmez denilen davayı gece gündüz, hiçbir mesai gözetmeksizin, senelik resmi izinlerinin çok az bir kısmını kullanıp geri kalanında yine yargılama faaliyetine devam ederek, hafta içi ve hafta sonu geç vakitlere kadar çalışarak bitirmiş, bu çok karmaşık davada verdiği kararın gerekçesini de büyük bir gayretle tamamlamıştır. Gösterilen tüm olumsuz tavır ve tepkiler, sarf edilen kem sözler büyük bir sabırla ve hakimlik mesleğinin vakar ve haysiyetine uyar şekilde karşılanmıştır."

"İFADELER YAZDIRILDI İDDİASI YALAN"

"Soruşturmadaki kendi beyanları içinde aleyhlerine olanları, polisin, savcının ve hatta hâkimin yazdığı/yazdırdığı iddiasının hukuki hiçbir geçerliği olmadığı gibi, bu gibi bir savunmanın da olumsuz değerlendirileceği ortadadır. Yargıtay içtihatları da bu doğrultudadır. Sanıkların aşamalardaki tüm ifadelerinin müdafileri huzurunda alındığı göz önünde bulundurulduğunda soyut bir iddiadan öteye geçmeyen bu tür isnatların hukuki bir geçerliği yoktur."

"SAVUNMA HAKKI KÖTÜYE KULLANILDI"

"Savunma hakkı kapsamında bir sanığın kesintisiz, yani savunmasını hakimin dikte ettirerek yazdırmadığı şekilde savunma yapmasının sanığa sağladığı psikolojik yarar dikkate alındığından dolayı mahkememiz bu yöntemi yargılamanın sonuna kadar devam ettirmiştir. Bu yöntemle bir sanığın yaptığı 1 saatlik savunma, diğer yöntemle yapılan yarım iş günlük bir savunmaya karşılık gelmektedir. Ancak yargılamada sırasında sanıkların kendileriyle alakalı iddiaları cevaplandırma yanında dava dışı birçok beyanda bulunmaları ve kendilerine tanınan savunma hakkını kötüye kullanmalarının davayı uzatıcı ve adil yargılamayı zedeleyici gibi sonuçlar doğurması nedeniyle tanınan sınırsız savunma yapma süresi belli kriterlere bağlanmıştır."