Fikirci Bey yazdı: DEĞİŞİM
ensonhaber.com

Fikirci Bey yazdı: DEĞİŞİM

DEĞİŞİM

Başbakan değişikliğinden sonra pekçok alanda olduğu gibi, dış politikada da dikkate değer bir değişiklik göze çarpıyor. Bu değişikliklere geçmişten bir kopma, bir kırılma olarak değilde, aynı politikaların yapıcı bir devamı olarak bakmak gerektiğini düşünüyorum. Rusya ile mektuplaşmak Rus pilotunun haklı bulmak anlamına gelmiyor. Dolayısı ile aslında bu, yabancı basının ve onların yerli uzantılarının iddia ettikleri gibi bir "özür" değil. Bu anlamda, önceki politikaların üstü çizilmiş değil.

Yine İsrail'in hatasını utangaç da olsa kabul etmesi, ama bunu fazla afişe etmemesi de Mavi Marmara olayındaki haklılığımızdan vazgeçmediğimizin bir göstergesi. Ama Müslüman bir ülkeden özür dilemek İsrail'in reflekselerine aykırı. İsrail'in en büyük amacı dünya Müslümanlarının bir ittihad içerisinde olmamaları, dolayısı ile bir "hamilerinin" olmaması. O iş zaten 1924'te halifenin kovulması ile Batı için bitmiş görünüyordu. Tabi şimdi bizim din kardeşlerimize yeniden sahip çıkmaya kalkmamız hiç kabul edilebilecek birşey değil.

Ancak burada dramatik olan muhalefetin her zamanki tutarsızlığı ve omurgasızlığı. İsrail ile anlaşmazlık yaşanınca nerede ise Siyonist olmuşlar, hükümete saldırmışlardı. Şimdi anlaşma sağlanınca Anti-Semitik kesildiler başımıza, yine hükümete saldırıyorlar.

Rus uçağı düşürüldüğünde neredeyse Putin'e "Gel Türkiye'yi bombala" deme  kıvamına gelenler, bu kez de "Siz kime sordunuz da Putin'den özür dilediniz!" hamasetindeler. Zaten iki lafı bir araya getirme özürlü Kılıçdaroğlu bir pot daha kırıp içinde "yalama" gibi amiyene sözcükler geçen bir gafa daha imza attı. Yakında yine "onu demek istemediğini" dinleriz...

Bu tutarsızlık muhalefeti yoruyor mu bilmem ama tabana gına geldiği muhakkak. Hep hükümet krizleri yaşamaya alışmış Türkiye, şu anda ağır bir muhalefet krizi yaşıyor. Kılıçdaroğlu'nun kendi partisi içindeki popülerlik sorunu yetmezmiş gibi, şimdi bir de MHP'nin paralel kıskacına alınma operasyonu var.

Önümüzdeki muhtemel değişiklikler arasında yeni bir Mısır "açılımı", Suriye savaşında bir gücelleme de yolda diye düşünüyorum.

Öte yandan bizim Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı neredeyse bizim basınımızdan daha fazla dert edip hergün 3-5 Erdoğan haberi le çıkan ABD ve AB basını da, İngiltere'nin ayrılması ile kendi derdine düştü. İnsanın "Yahu, durun tamam dağılmayın, biz girmiyeceğiz" diye dalga geçesi geliyor. Çünkü hakikaten İngiltere'de "AB'den ayrılalımcılar"ın en büyük propaganda malzemesi "Kaçın, Türkler geliyor!"du ve tuttu. Yüzyıl sonra bile hala "Türkler geliyor!" ha? Peh peh peh...Diğer sebepler arasında "Artık pasaportlarımız tekrar lacivert olacak ne güzeeel!"; "Elektrikli süpürgelerimiz AB sınırı olan 1600 wattan yüksek olacak, heryeri bir temiz süpüreceğiz" gibi ergenvari atarlanmalar, "Alemin fakirlerini biz mi finanse edeceğiz?"; "İngiltere'ye dönen İngilizler havaalanına indiğinde artık kendi ülkelerinde AB kuyruğunda beklemeyecek" gibi ayrımcı ve ırkçı gerekçeler bulunuyordu. Bu maddelerle bir kampanyanın kazanılması hakkında bizim İngiliz (ve genelde Batı) muhipleri ne düşünüyor acaba? Hani o muasır medeniyet çıtası hakkında yani...

İçeride ise en büyük sorun hala terör. 1975'de "Birleşik, bağımsız ve demokratik Kürdistan" hayali ile kurulan PKK bugün, bırakın dört ülkede "birleşmeyi", daha başta Apo'ya karşı birlikte darbe yapan Demirtaş kliği ile Kandilciler arasında bile bir ağız birliği sağlayamıyor.  Barzani ile ilişkileri zaten Türkiye'nin ilişkilerinden bile kötü. Barzani'nin "savaşı şehirlere taşımayın" gibi en insancıl yaklaşımını bile kaale almayanların birlikten söz etmeleri söz konusu değil.

"Bağımsızlığa" gelince, bu aslan anti-emperyalist solcuların finansörü ABD ve AB. Yani yıllardır sövüp saydıkları emperyalizmin göbeği. Emperyalistlerle ilişkileri, emperyalist olmakla suçladıkları Türkiye'den çok daha iyi.

"Demokratiklik" ise bir slogan malzemesi olmak dışında hiçbir zaman PKK'nın bir önceliği haline gelmedi. Serok Apo'dan sonra Serok Sılho olmaya çalışan Demirtaş ve eş-serokların Ortadoğuda "yeni bağımsız ve demokratik bir devlet" kuracağına inanan saftirikler Yüksekova'da bile kalmadı.

PKK son altı ay içinde muhtemelen en ağır eleman kaybını verdi. Rakamlar muhtelif, beş ile yedi bin arasında değişiyor. Ancak burada önemli bir fark var. Geçmişte PKK, ağır kayıplara uğrasa bile bunu siyasi fedakarlığa tahvil eder, kendini destekleyenler arasında bir prestij kaybına uğramaz, PKK severler arasında genelde siyasi gücünü pekiştirirdi. Şimdi ise tam tersine eleman kaybıyla birlikte prestij kaybına da uğruyor, çünkü insanların umutlarını bağladıkları barış masasına  tekme attıktan sonra kendi halkına verdiği tek şey, acı gözyaşı, ölüm ve sürgün oldu. Bu siyasi taban kaybı PKK için eleman kaybından çok daha önemli ve aynı zamanda da Türkiye'nin en büyük kazanımı. Çünkü PKK öyle bir kısır döngüye düşüyor ki siyasi kayıp, yeniden eleman seferber etmesini engelliyor. Yani bitiyor.

Kuşkusuz PKK bir terör sorunudur ve birgün Türkiye bunu tamamen çözecektir. Ama Kürt sorunu kapı gibi karşımızda durmaktadır. Üstelik bu iki kadim halkın kendi barışını kendileri yapmasın diye PKK'ya gökten mühimat yağdırıp "milli" çözümden vazgeçmelerini sağlayan "üst akıl" sayesinde barış sürecinin başladığı 2013'den bile çok daha gerideyiz ve hiçbir şey de eskisi gibi olmayacak. Ama belli ki ilk iş bu üst akılın Kürtler üzerindeki elini kesmek olmalı. Demirtaş'ın AB'ye yönelik "Türklere vize serbestisi vermeyin, yoksa bizim hevaller sizin oraya dolar, biz de burada geberecek adam bulamayız" tehdidi canı burnunda AB'yi daha ne kadar etkileyecek göreceğiz.

Aslında benim asıl sormak istediğim soru başka idi, konu fazla uzadı.

Başbakan değişikliğinden sonra uluslararası ilişkilerde bariz bir farklılaşma görülürken, ve görüleceğini bizim Dışişleri çok önceden bilirken bu konularda hangi kamu diplomasisi çalışmalarını yaptı? Mesela  Rusya'ya mektup gönderilmesi veya İsrail ile yumuşama konularında hangi kamu diplomasisi kampanyalarını başlattı? Hangi "pro-aktif" adımları attı, nerede ön aldı? İçeride ve dışarıda hangi kamu oyunu hazırladı? Yoksa kamu diplomasi görevlileri de bizim gibi gazetelerden mi öğrendiler gelişmeleri? Açın bugün bütün yabancı gazeteleri, başlık "Erdoğan Rusya'dan özür diledi" şeklinde. Peki öyle mi oldu? Yukarıda söyledim, yakında Mısır ve Suriye konusunda da yeni hamlelerin eli kulağında olduğunu biz "bile" biliyoruz. Peki, bizim kamu diplomasicilerinin haberi var mı? Varsa ne yapmayı düşünüyorlar?

Fikirci Bey twitter: @kalemciler