Kazak ruhu bozkırın ortasında bir çadır gibi dururken Astana'yı göğe yükselten yapılarla donatıyor.
"Bizler Kazak’ız; bozkırların yerlisiyiz. Ne eşsiz eşyalarımız ne de pahalı malımız mülkümüz var... Zenginliğimizin kaynağı, atlarımız.
Etleri en iyi yemeğimiz, postları en iyi giysilerimiz; mayalanmış sütleriyse en sevdiğimiz içeceğimizdir. Bizim topraklarımızda bahçe ya da bina yoktur. Çayırlarda otlayan damızlık at sürülerimizi izlemek en büyük eğlencemizdir.”
Dönemin önde gelen tarihçisi Mirza Haydar Duğlat’ın Tarih-i Reşidi'sinden alınan bu sözler XV. yüzyılda Kazak Hanlığı’nın güçlü yöneticisi Kasım Han’a ait.
Bu kitapta Deşt-i Kıpçak bölgesinin göçebe Türk boyları da Kazaklar (hür adamlar) olarak anlatılır. Onlar güneyde Tian Shan Dağları’ndan kuzeyde Aral Denizi’ne uzanan bölgeyi Kasım Han’ın liderliğinde hâkimiyetleri altına aldılar.
Bugün 130 ayrı etnik halkın kusursuz bir uyum içinde ve tek bir bayrak altında yaşadığı Kazakistan toprakları asırlar önce de farklı boyların yaşam alanlarının kesişim noktasıydı. Böylece çok kültürlü bir tarih yaşandı.