KORONADAN GERİYE NE KALACAK
Özel Yazı

Genel olarak böyle büyük olaylardan sonra dünyanın altüst olacağına inananların aksine, ben birkaç ay içinde yine “eski hamam, eski tas” olacağımıza, dünya liderliğinin, güç dengelerinin falan değişmeyeceğine, egemenliğin bir merkezden diğerine kayıvermeyeceğine inananlardanım. En azından birkaç yıl içinde değil.

Hiçbir şey değişmeyecek mi? Değişecek tabii.

Peki, ne öğreneceğiz bu pandemiden? Ne dersler alacağız?

Bazılarını tahmin etmek kolay:

Bir kere temiz gıda, su, ısı, temizlik malzemeleri, enerji gibi basit ve hazır bulduğumuzu sandığımız şeylerin önemini anlayacağız. Semt pazarlarına veya marketlere gidip her şeyi hemencecik buluvermenin o kadar da basit bir sistem olmadığının farkına varacağız.

Biraz verileri takip ediyorsak, biz birkaç ay sokağa çıkmadık diye doğada ne kadar olumlu değişiklikler olduğunu, hava, çevre ve deniz kirliliğinin ne kadar düştüğünü görüp utanacağız. (Yok bundan ben de umutlu değilim, çoğumuz farkına bile varmayacağız.)

Sıradan saydığımız berbere gitmek, istediğin restorana, kafeye girivermek gibi basit, rutin faaliyetlerin aslında ne kadar kırılgan olduğunu, bir anda yok olabileceğini göreceğiz.

Biraz daha maddiyatçı olup, elle tutulur, gözle görülür üretimin, televizyonun ve internetin hayal dünyasından daha önemli olduğunu anlayacağız. Çok büyük şeyler yaptığımızı sanırken basit bir tıbbi maske konusunu atladığımızı görecek,  biraz da bu basit sandığımız şeylerin peşinde olacağız. Kendine yetme içgüdümüz yükselecek. Yani bu “evde ekmek yapma” hobimiz, başka alanlara da sıçrayacak.

Her savaş sonrası olduğu gibi herşey yoluna girse bile bilinçdışı bir dürtü ile biraz daha stokçu olacağız. Hatta suni solunum cihazı alıp bir kenara koymak isteyenlerimiz bile çıkacak, gücü yetenler arasında.

Ama asıl suni solunum, finans kapitale gerek bir süre.

O kasaları para dolu ekonomiler, bir süre suni solunum cihazına bağlı yaşayacak.

Bu pandeminin ulus devlet bazında bize öğrettiği bir başka şey de esasen başka ülkelere ne kadar bağımlı kaldığımız olacak. İttifak, birlik, dostluk dediğimiz şeylerin aslında ne kadar pamuk ipliğine bağlı olduğunu, ilk sınavda sınıfta kaldığını göreceğiz

Galiba bunun en acı örneği de Avrupa Birliği (AB) olacak. AB’nin esasen ne kadar da Almanya merkezli bir biçimsiz yapı olduğu ortaya çıkacak. Ben, birçoğumuzun aksine AB’nin başarısızlığından memnun kalanlardan değilim. Hani “Oh olsun, bizi almıyorlardı, şimdi kendileri de dağılıyorlar.” havasında değilim. Esasen benim için Avrupa Birliği'nin dağılması, bir insanlık idealinin gerçekleşememesidir. Çünkü AB, imparatorluklar dağıldıktan sonra kurulan ulus devletlerin en gelişmişlerinin artık devlet üstü bir idealde buluşmaları, egemenliklerini bir üst otoriteyle paylaşabilmeleri, yani en azından belirli bir coğrafyada düşmanlıkların son bulmasıydı. Üstelik bu barış bir önceki yüzyılda iki kez birbirinin boğazına sarılmış ve birinde 10 diğerinde 50 milyon insanın ölümüne neden olmuş ülkeler arasında gerçekleşiyordu. Ama işte o ideal de çöküyor ve bu da genel olarak hiç de iyi bir şey değil. Evet, zaten başından beri AB’nin üstün demokrasi, insan hakları, refah gibi iddiaları esasen üzeri para ile kapatılmış yalanlardan ibaretti. Bu değerler hiçbir sınava tabi tutulmadığı için bir süre bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin gözlerini kamaştırmıştı. Ama daha ilk sınavda, Kosova’da AB’nin boyası dökülmüş, son Suriye ve göçmen sorununda ise Avrupa faşizminin dişleri görünmüştü. Ama yine de AB’nin çökmesinin insanlık için hayırlı olduğunu söylemek zor.

Yine her sıkıntılı dönem sonrasında olduğu gibi zaten yükselişte olan aşırı sağ milliyetçilik yeni bir ivme kazanacak, muhtemelen önümüzdeki seçimlerde aşırı sağ partilerin oyları artacak. Korumacılık talepleri yükselecek.

2020’nin devamı ve muhtemelen 2021 yılının tamamı, bir sadeleşme dönemi olacak. Aylarca faaliyet göstermeyen hava yolu şirketlerinden tutun da aylarca kepengini açamayan esnafa kadar herkes daha uzun bir süre yaralarını pansuman etmekle uğraşacak. Uluslararası düzeyde, ithalat ve ihracatta eski bağlantıların kurulması zaman alacak, kim öldü kim kaldı bir süre bilinemeyecek.

Bilinçleneceğimizi umduğum bir başka alan da dikey yapılaşmanın ve metropolleşmenin zararını anlamamız olacak. Bu pandemi de gösteriyor ki;  böylesi betondan yapılmış “karınca yuvaları”, bir pandeminin en rahat ve en hızlı yayıldığı mikrop yuvalarından başka bir şey değil. Aynı şey deprem ve benzeri felaketler için de geçerli. Çok umutlu değilim ama bizi bu metropollere tıkan, yaşamımızı standartlaştıran ve kırıldığında milyonları mağdur eden dev tüketim zincirlerine bağlayan, seçeneklerimizi dikte ettiren biyo-iktidar bloğunun bize ne kadar zarar verdiğini ve en ufak bir sınavda nasıl yerle bir olduğunu anlayacağız.

Evet farkındayım, bu da “Korona sonrası ne kadar da akıllanacağız” tarzında, kişisel hüsnüniyetlerle dolu bir yazıdan ibaret oldu.

@kalemciler