Hangi yazar gazeteci gözaltılarına ne dedi

Hangi yazar gazeteci gözaltılarına ne dedi

Son Ergenekon dalgasında gazetecilerin gözaltına alınması köşe yazarlarının da gündemindeydi... Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu, 'Ergenekon davası bir tür kişisel ya da politik hesaplaşmanın aracı haline mi getiriliyor?' satırlarını yazarken Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan ise 'Hadi Soner Yalçın'ı bir biçimde yutturdunuz. Ahmet Şık'ı nasıl yutturacaksınız?'

İŞTE KÖŞE YAZARLARININ GÖZALTI YORUMLARI

Gözaltılara Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın tepkisi sert oldu. Hakan, ' Allem ettiniz, kallem ettiniz ve devreye soktuğunuz en bayağı psikolojik harp teknikleriyle Soner Yalçın'ı yutturdunuz. Peki söyler misiniz? Nedim Şener'i nasıl yutturacaksanız? Ahmet Şık'ı nasıl yutturacaksınız?' diye yazdı.

YENİ ŞAFAK ALİ BAYRAMOĞLU

Son Ergenekon dalgasında gözaltına alınan ve aralarında Nedim Şener ve Ahmet Şık'ın bulunduğu gazetecilerle ilgili hükümete yakınlığıyla bilinen YeniŞafak Gazetesi yazarlarından Ali Bayramoğlu'ndan ilginç bir yazı geldi. Bayramoğlu, 'Kimsenin, hiçbir polisin, hiçbir savcının Türkiye'yi 36 Stalin mahkemeleri dönemine çevirme gücü ve hakkı yoktur, olmamalıdır. Umarız bu meslektaşlarımız en kısa zamanda serbest bırakılırlar. Veya ortada gerçekten bir "suç" varsa yetkililer en kısa zamanda bu durumu tüm kamuoyunu ve kamuoyu vicdanını rahatlatacak şekilde açıklığa kavuştururlar. Aksi halde töhmet altında kalacaklardır...' dedi.

YILMAZ ÖZDİL (HÜRRİYET)

'* Apo'yu koruyan İtalyan gizli servisi vardı hiç olmazsa... Nedim'in evini bizim kendi polislerimiz basıyor... İleri demokrasi dedikleri bu oluyor. * Ben Apo'nun yerinde olsam... Palmiyeli isterim.'

İSMET BERKAN(Hürriyet)

'Elbette Ergenekon soruşturması, bu soruşturmanın “bin yıl” sürüyor olması, soruşturmanın yapılma biçimi gibi konularda söyleyecek çok şeyim var ama şimdi söylemeyeceğim. Arkadaşlarımızın zaten yeterince zor olan hayatlarından günler ve geceler çalınırken biraz bekleyeceğim, beklemek çok zor olsa ve çok koysa da... Bir görelim bakalım tam olarak neyle suçlanıyorlar, ondan sonra konuşacak çok şeyimiz olacak nasıl olsa. …'

TAHA AKYOL(MİLLİYET)

Hukuk ve gizli örgüt ERGENEKON soruşturması kapsamında dün evlerinde arama yapılan ve gözaltına alınanlardan sadece Nedim Şener'i tanırım. Nedim Şener'in “terör örgütü” üyesi olması, ordunun darbe yapacağı bir ortamı hazırlamaya çalışması mümkün değildir. Hükümete karşıdır ama darbe ve terör yanlısı asla olamaz. Böyle yakından tanıdığım bir insanın bile bu suçlamalara muhatap olması, Ergenekon soruşturmaları konusunda öteden beri dile getirdiğim “ölçü kaçıyor” kaygısını daha da güçlendirdi: Haklı bir soruşturmada ölçünün kaçırılması kaygısı... Öbür gazeteci Ahmet Şık, Nokta dergisinde “Darbe Günlükleri”ni yayımlayan ekibin içindeydi. Şimdi darbeci olmuş olabilir mi?

MEHMET TEZKAN(MİLLİYET)

… Herkes ‘onlar gazeteci' dedi Gözaltına alınmaları duyduğum andan itibaren televizyona kitlendim kaldım.. İnanamadım.. Hele hele Ergenekon'a, darbelere, derin devlet örgütlenmesine karşı duran, haberler yazan, yazılar, kitaplar yazan Nedim Şener ile Ahmet Şık'ın ‘Ergenekon terör örgütü' üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına alınmalarına akıl sır erdiremedim.. Televizyona çıkıp bu konuda yorum yapan kimse inanamadı.. Ortaya çok acayip bir durum çıktı.. Sen Ergenekon ilişkileri daha iyi anlaşılsın diye.. Rehber olsun diye, kimin kim olduğu anlaşılsın diye kitap yaz.. Sonra da o kişilerle aynı örgütün üyesi olmakla suçlan.. Sen derin devletin üzerine git, sonra derin devletçilerle aynı kaba konul.. Nereden bakarsanız bakın ağır bir durum.. * Şu güzel oldu, meslek adına hoş oldu.. Ekranlara çıkanların neredeyse tamamı onların gazeteci olduğuna şahadet etti..

MURAT YETKİN (Radikal)

Nedim Şener, yolsuzluklarla mücadeleden Hrant Dink cinayetindeki ihmallere dek, gölgelerin üzerine cesaretle giden, Dink cinayetinin daha fazla kurcalanmasını isteme-yen yargı ve polis çevrelerinin tepkisini çeken bir gazeteci. Gözaltına alınırken dahi ‘Hrant için, adalet için' diye seslenebildi kameralara. Şık'ın durumu işin zıvanadan çıkmasının adeta şahikası… Daha Ergenekon davaları açılmamışken, Ahmet Şık ve Alper Görmüş saye-sinde Türkiye darbe girişiminden haberdar oldu.

Yayımlanmamış kitabı sorgulamak herhalde Hitler Almanyası'nda, ya da MacCarthy ABD'sinde düşünülebilirdi. Gerçi Şık kitabının taslağını Yalçın'a göndermediğini, oraya birileri tarafından kopyalanmış olabileceğini söylü-yor. Ama diyelim ki gönderdi. Bir gazetecinin diğer gazeteciye kitap taslağını gönderip görüş sorması kadar doğal bir şey yoktur. Gelip benim bilgisayarıma baksalar, İsmet Berkan'ın son kitabının bir taslağını bulurlar. Bu, İsmet ile aramda örgütsel bağ anlamına mı gelir?

MEHMET BARLAS / Sabah

Normalleşmek mümkün mü? Gazetecilerin evlerine baskınlar yapıldığı ve bunlardan bazılarının gözaltına alındıkları haberleri ile hayata başladığımızda, normalleşme sürecine girmemiz mümkün olacak mıdır? Normalleşmenin temel öğelerinden biri de şeffaflıktır. Açıkçası yargı da şeffaf olmak zorundadır. Gözaltıların gerekçelerine ait bilgileri ne yazık ki yargıdan değil, dedikodu içerikli gazete ve internet haberlerinden öğrenmeye başladık. Devam eden ve ne zaman karar aşamasına gelecekleri kestirilemeyen davaların iddianameleri ise Tolstoy romanlarına taş çıkartacak kadar hacimli ve ayrıntılı. En kötü durum da ülkenin sağlıklı, özgürlükçü ve sivil demokrasiye sahip olmasını isteyen kesimlerin, bu davalar ve gözaltılar konusunda bir nevi taraf olmak durumuna itilmeleri değil mi? Bitmez tükenmez bir süreç Bir gazeteci gözaltına alındığında sanki onunla aynı görüşte olmayan gazetecilerin bu gözaltına alkış tutmaları gerekiyormuş gibi bir durum var. Bu süreci birilerinin sona erdirmesi gerekiyor. Askerlerin darbe yapıp toplumsal yaşama müdahale etmeleri ne kadar yanlışsa, o toplumun sürekli darbe ihtimali varmış gibi yaşatılması da yanlıştır. Gençlik yıllarımı hatırlıyorum. Cumhuriyet'teki köşe arkadaşım Burhan Felek bir Hukuk Fakültesi öğrencisi olarak 23 Ocak 1913'teki Bab-ı Ali Baskını'nı karşı kaldırımdan nasıl izlediğini anlatırdı. Ondan sonraki kuşak gazetecisi olan ben de bir Hukuk Fakültesi öğrencisi olarak 28 Nisan 1960 öğrenci eylemlerini Beyazıt Meydanı'nda yaşamıştım.