İslam tarihi boyunca 'yerel dilde ezan'
Özel Haber

Ardahan Milletvekili Öztürk Yılmaz’ın “yerel dilde ezan” teklifi, tarihte benzer örneklerin olup olmadığı sorusunu da gündeme getirdi. Öztürk’e kötü haber şu ki, 15 asra yaklaşan İslam tarihinde, “bir milletin kendi dilinde ezan okuması”na ilişkin sadece çok dar çevrede ve sınırlı zamanda iki örnek var.

BERBERÎ SULTAN, OKUMA YAZMA BİLMEYEN BERBERÎLER’E ACIMIŞTI

Bir yazısında Türkiye’deki “Türkçe ezan” meselesini işleyen ünlü şair ve mütefekkir Muhammed İkbâl, “yerel dilde ezan” konusunda bir girişimin Endülüs’te de yaşandığını anlatır.

İslam tarihi boyunca 'yerel dilde ezan'

Endülüs’te Muvahhidîn Devleti’ni (1121-1269) kuran Berberî Muhammed İbn- Tumert (ö. 1129), okuma yazma bilmeyen Berberîlerin talepleri üzerine onların şevkini kırmamak için Kur’an-ı Kerim’i Berberî diline tercüme ettirmiş ve ezanın da Berberî dilinde okunmasını emretmişti.

EMEVİ KOMUTAN “FARSÇA EZAN”A, ZAMAN SINIRLAMASIYLA İZİN VERDİ

“Yerel dilde ezan”a kısmen izin veren bir diğer isim ise Muaviye’nin komutanlarından, Emevîlerin Horasan Valiliğini de yapan Kuteybe b. Müslim’di. Kuteybe, Hicrî 90’lı yıllarda Çin sınırlarına yakın bölgeler olan Buhara ve civarını fethetmişti. Kuteybe b. Müslim, Arap orduları vasıtasıyla İslamiyet’le yeni yeni tanışan Türkler için - Arapça ibadeti öğreninceye kadar – zaman sınırlı olarak o dönemin bölgedeki yerel dili olan Farsça ile ezan ve namaz surelerinin okunması iznini vermişti.

İslam tarihi boyunca 'yerel dilde ezan'

"EZAN ASLINA SADIK KALMA, SOSYO-PSİKOLOJİK BİR GEREKLİLİKTİR"

Her iki “yerel dilde ezan” örneğine değinen ilahiyatçı Prof. Dr. Hidayet Aydar, Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisinin Haziran 2016 sayısında yayınlanan “Ezanın Tarihi ve Başka Dillerde Okunması Meselesi” başlıklı makalesinde iki örneğin de çok dar bir zaman dilimi ve coğrafya ile sınırlı kaldığını, bu örneklerde de aslında hedeflenenin ezanı aslı gibi okumaya geçiş olduğunu belirterek, “İslam ümmetinin birlik ve bütünlüğü için bu kaçınılmaz bir zarurettir. Bu, aynı zamanda sosyo-psikolojik yönden de son derece faydalıdır” değerlendirmesinde bulunuyor. Prof. Dr. Süleyman Ateş de “Sorularla İslamiyet” isimli eserinde benzer görüşleri dile getirmişti.