İstanbul'da bir garip Orhan Veli

İstanbul'da bir garip Orhan Veli

Türk edebiyatının en önemli isimlerinden İstanbul şairi, yazar Orhan Veli Kanık; kurucusu olduğu 'Garip' (1.Yeni) akımının 70. yılında anılıyor. Garip akımının geçen 70 yılda edebiyatımıza getirdiği yenilikler, serbest şiir anlayışı ve bu akımın sonraki dönemlere etkileri etraflıca tartışılıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından 21 Nisan Cumartesi günü saat 14.00'da Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek program; Orhan Veli'nin fotoğraf, karikatür ve eser örneklerinden oluşan sergi açılışıyla başlacayak.

Daha sonra Orhan Veli'nin hayatını ve yazarlık serüvenini anlatan belgesel film gösterimi katılımcılarla buluşuyor. Programın açık oturum kısmını Doğan Hızlan'ın tabiriyle bir edebiyat arkeoloğu olan Prof. Dr. Haluk Oral yönetiyor. Keyfli sohbette konuşmacı olarak gazeteci yazarlar Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz ve Orhan Veli Şiir Evi'nin kurucusu yazar M.Şeref Özsoy bulunuyor.

Programın sonunda Orhan Veli'nin kız kardeşi, Füruzan Yolyapan 'ın yıllarca sakladığı kayıtlardan meydana gelen, kendi sesinden şiirlerden oluşan cd ve 'Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti' adlı kitap katılımcılara hediye edilecek.

Orhan Veli; şiirin 'insanın beş duyusuna değil, kafasına eden bir söz sanatı" olduğunu, ölçü ve uyağın şiiri yozlaştırdığını, bunun için şairaneliğe sırt çevrilerek yeni araçlar ve yeni yollarla çoğunluğa seslenmek gerektiğini vurgular.

Konuşma diline yaslanan bu yeni şiir sokaktaki adamın yaşamına eğilmeli, sözcük hiyerarşisine ve pırıltılı kelimelerin egemenliğine son verilmeli diyen Orhan Veli, bir şiirinde otobiyografisini de şöyle sunuyor,

İstanbul'da bir garip Orhan VeliBen Orhan Veli

Ben Orhan Veli
"Yazık oldu Süleyman Efendiye"
Mısra-i meşhurunun mübdii...
Duydum ki merak ediyormuşsunuz,
Hususi hayatımı,
Anlatayım:

Evvela adamım, yani
Sirk hayvanı falan değilim.
Burnum var, kulağım var,
Pek biçimli olmamakla beraber.
Bir evde otururum,
Bir işte çalışırım.
Ne başımda bulut gezdiririm,
Ne sırtımda mühr-ü nübüvvet.
Ne İngiliz kralı kadar
Mütevazıyim,
Ne de Celâl Bayar'ın
Sabık ahır usağı gibi aristokrat.
Ispanağı çok severim
Puf böreğine hele
Biterim
Malda mülkte gözüm yoktur.
Vallahi yoktur.
Oktay Rıfat'la Melih Cevdet'tir
En yakın arkadaşlarım.
Bir de sevgilim vardır pek muteber;
İsmini söyleyemem
Edebiyat tarihçisi bulsun.
Ehemmiyetsiz şeylerle de uğraşırım,
Meşgul olmadığım ehemmiyetsiz
Sadece üdeba arasındadır.
Ne bileyim,
Belki daha bin bir huyum vardır.
Amma ne lüzum var hepsini sıralamaya?
Onlar da bunlara benzer.

Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914'te İstanbul Beykoz'da doğdu. Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şeflerinden klarnetçi Veli Kanık'ın büyük oğlu, Adnan Veli'nin ise ağabeyidir. Çocukluk yılları Cihangir, Beykoz, Beşiktaş gibi semtlerde geçmiştir. 1925 yılına kadar yani dördüncü sınıfa kadar Galatasaray Lisesi'nde yatılı olarak eğitim görmüş, 5. sınıfı ise Ankara Gazi İlkokulu'nda okumuştur. İlkokuldan sonra eğitimine Ankara Erkek Lisesi'nde devam eder. Lise hayatının bitimiyle Ankara'dan ayrılan Orhan Veli, İstanbul'da Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girer. Üniversite öğrenciliğinin yanında, bir yandan da Galatasaray Lisesi'nde öğretmen yardımcılığı yapmaktadır. Üç yıl felsefe eğitimi aldıktan sonra, Ankara'ya döner ve 1936'da PTT Genel Müdürlüğü'ndeki memurluk görevine başlar.

Oldukça duygusal, bir o kadar da mizahi bir kişiliğe sahip olan Orhan Veli'nin İlkokul öğretmeni Sedat Bey, onun edebiyata olan ilgisini fark etmiş ve ona yol gösteren kişi olmuştur. O yıllarda bir hikâyesi "Çocuk Dünyası" adlı dergide basılır.

Orhan Veli, ortaokul yıllarında Oktay Rıfat ve Melih Cevdet ile tanışır. Çocukluk yılarında başlayan bu arkadaşlık, sanat üzerine yapılan ortak çalışmalarla daha da pekişecek ve ebedi bir dostluğa dönüşecektir. "Garip" ya da "Garipçiler Akımı" olarak adlandırılan sanat akımı daha sonraları bu üç arkadaşın ortak eseri olarak meydana gelecektir.

Ankara'da bir gece sokakta Belediye'nin açtırdığı bir çukura düşen Orhan Veli başından yaralanması sonucu dört gün içinde beyin kanaması geçirmesi nedeniyle hayata gözlerini yummuştur (14 Kasım 1950) .

Orhan Veli'nin İstanbul'u

İstanbul'u şiirlerinin en temel mekânı olarak işleyen birçok şair varsa da, "İstanbul şairleri" denilince, çoğunluğun aklına gelen ilk isim O'dur. Onun şiirinde İstanbul, çesitli mekânları ve çesitli görünüşleri ile yaşanılan, paylaşılan ve özlenilen bir mekândır.

İstanbul'da, Boğaziçi'nde,

Bir fakir Orhan Veli'yim

Veli'nin oğluyum

Tarifsiz kederler içinde.

...

Başıma da konuyor, konuyor aman martı kuşları

Gözlerimden boşanır hicran yaşları;

Edalı'm,

Senin yüzünden bu halim

İstanbul Türküsü adlı siirde, bir kıyıda melül mahzun oturmuş Orhan Veli görünür. İstanbul'da tıpkı Sait Faik gibi halkı gözlemler. İnsanların sıkıntısı ekmek derdinden, mahzunluğu ise aşk derdinden doğar.

Eve tuz, ekmek götürmeyi unutan avare âşık, kırılmıştır. Bu kırıklık, yalnızlık ve kimsesizlik duygularını harekete geçirir. "Veli'nin oğlu" "Fakir Orhan Veli" gibi ifadelerle, sıradanlığını, yoksulluğunu; 'edalı' yar ile duyarlığını ortaya koyan kişinin tarifsiz kederi anlaşılır hale gelir. Halkın, yaşadığı bütün mekânlarda hayatın ritmini duyar, mekânları hep zevk veren boyutuyla anlatır. Koca şehre adeta bütün bedeni ve arzularıyla bağlı olan insan figürleri şiirlerinde vardır.

"Garibim

Ne bir güzel var avutacak gönlümü

Bu şehirde,

Ne de bir tanıdık çehre;

Bir tren sesi duymaya göreyim,

İki gözüm iki çeşme"

Diyen Orhan Veli, şiirlerinde gariplik duygusuna sık sık göndermelerde bulunur. Bu göndermelerin arka planında, modern şehrin oluşturduğu bir yurtsuzluk duygusu da bulunur.

Bugün boğaza karşı oturup bir şiir mırıldanayım diyen kişinin ağzından ilk şu sözler dökülür.

"İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı"

İstanbul şairlere ilham kaynağıdır ancak görüyoruz ki İstanbul halkının genlerine en fazla nüfuz etmiş, İstanbul ile özdeşleşmiş şair Orhan Veli'dir.