Milyonlarca insan ilk kez 200 yıl önce açılan Madame Tussaud’ın kapılarına akın etti ve bu eserler her zamanki gibi o gün de popülerdi. Bu kalıcı başarı için pek çok neden var, ancak Marie'nin sanat eserlerinin ardında, Paris’te üç ay hapis yatmış, giyotinle koparılan kafaların ölüm maskelerini yapmakla görevlendirilmiş korkunç bir hayatın trajedisi yatıyor.
ANNESİ TEMİZLİKÇİYDİ
Londra‘daki ana müze dışında New York, Las Vegas, Hong Kong, Bangkok, Sidney, Şangay, Berlin, Washington DC., New York, Hollywoodve Amsterdam‘da şubeleri bulunan dünyanın en ünlü mumya müzesini yaratan kadın Madame Tussaud ile tanışın. Marie Tussaud, Fransa'nın Strazburg kentinde 1 Aralık 1761'de doğdu. Asker olan babasının ölümünden sonra İsviçre’de temizlikçi olan annesini de alarak amcası Dr. Philippe Curtius’un kapısını çaldılar.
KRAL LOUİS’İN KIZ KARDEŞİNİN ÖĞRETMENİ OLDU
Dr Philippe balmumundan anatomik heykeller ve ünlü isimlerin büstlerini yaparak geçiniyordu. Maria ve annesinin doğru kişinin kapısını çalması bir tesadüf olmasa gerek. Burada 17 yaşına kadar amcasından öğrendiği balmumu işçiliği Maria’nın hayatını değiştirecekti. Maria Voltaire ve Benjamin Franklin gibi ünlülerin büstlerini amcasından çok daha iyi bir işçilikle yapan Maria, dönemin en güzel heykellerini üretmeye başladı. 1780’de Versailles Sarayı’nda Kral XVI. (16) Louis’nin kız kardeşi Elisabeth’in sanat öğretmeni oldu.
ÜÇ AY HAPİS YATTI
1789’da patlak veren Fransız Devrimi sırasında kral yanlısı olduğu gerekçesiyle tutuklandı. Marie, annesiyle birlikte Paris'teki ünlü Laforce Hapishanesinde hapsedildi. Amcasının uyarısı üzerine Versailles’dan ayrılarak Paris’e döndü. Ülke karışıklığının içinde üç ay hapis yatan Maria, kesik başların balmumundan heykellerini yapmak için görevlendirilmişti.
KESİLEN BAŞLARA BALMUMU YAPIYORDU
Serbest bırakılması üzerine, idam edilen soylulara ve eski işverenleri Kral ve Kraliçe'ye ölüm maskeleri yaparak düşman olmadığını kanıtlamak zorunda kaldı. Genç sanatçının ‘hayır’ deme gibi bir şansı yoktu; kucağına aldığı bu başların ifadesiz yüzlerine plaster yayıp kalıplarını alıyor, sonra da balmumundan büstlerini yapıyordu.
Bu dönemde modelini yaptığı kesik başlar içinde Kral XVI. Louis’nin, Kraliçe Marie-Antoinette’in ve devrim önderlerinden Maximilien Robespierre, Georges Jacques Danton ve Jean-Paul Marat’nınki de vardı.
ESERLERİNİ İNGİLTERE’YE GÖTÜRDÜ
1795'te Fransız bir asker olan François Tussaud ile evliliği başarılı değildi; 1802'de iki oğlu ve onun balmumu modelleri koleksiyonunu İngiltere'ye götürdü. İngiltere şehir, kasaba ve köylerinde toplantı salonları kiralayarak yapıtlarını sergiledi. Sergilenen eserlerin arasında dönemin bütün tanınan isimleri vardı. Her bir eser kesik başların, üç aylık bir hapsin ve devrimin birer kopyasıydılar. Tussaud'un sergilediği figürlerin çoğu, giyotin üzerinde ölen Fransız armatürlerdi ve bu, İngiliz orta sınıfları için yoğun bir hayranlık konusuydu. Marie'nin eşsizliğini yapan şey, öznelerin heykellerini yaşayan ya da ölü bedenlerinden oluşturmuş olmasıydı.
TUSSAUD KOLEKSİYONUYLA YOLLARA DÜŞTÜ
Tussoud, ondokuzuncu yüzyılın ilk on yılında, Tussaud koleksiyonuyla birlikte yoğun bir şekilde Curseus'un ismini kullanarak 1808'e kadar seyahat etti. Müzesi, Londra'nın en çok ziyaret edilen turistik yerlerinden biri haline geldi ve yirmi birinci yüzyıla kadar çok iyi kaldı.
ÇIKAN BİR YANGINDA ESERLERİN ÇOĞU ZARAR GÖRDÜ
1925’te bir yangın sonucu yapıtların çoğu eridi ve zarar gördü. 1931 yılında olan depremde sadece katil Dr. Crippen’ın heykeli ikiye bölündü. II. Dünya Savaşı sırasında bombalanan sergide kurtulan bir-iki yapıttan biri Adolf Hitler‘inkiydi. 89 yaşında İngiltere’de ölen Marie Tussaud’un en son yaptığı eseri 1842 yılında yaptığı kendi büstü olup hâlâ sergide yer alıyor.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış