Kuşlar Yasına Gider ve Hasan Ali Toptaş

Yazın hayatımızın elzem kalemi Hasan Ali Toptaş’ın Kuşlar Yasına Gider romanı geçtiğimiz aylarda kitap raflarında yerini aldı.

Pırıl pırıl Türkçesi ve müthiş anlatım tekniğiyle ön plana çıkan Toptaş, bu romanda da gereken övgüyü fazlasıyla hak ediyor.

OKUR SÖZCÜKLERE DOYMUYOR

Buram buram Anadolu ve Türkiye kokan lezzetli bir roman. Hasan Ali’yi okuduğunuzda sözcükler ağzınızda eriyor. Yutarken zorlanmazsınız. Yuttuğunuz her sözcükten sonra bir yenisini daha isteyebilecek kadar iştah kabartan bir anlatım tarzı.

Yahya Kemal Beyatlı'nın Türkçe hakkındaki tek cümlesi sanırım bana ve siz kitapseverlere yardımcı olacaktır:

“Türkçe ağzımda annemim ak sütü gibidir.”

Toptaş’ın son romanını okuduğumda nedense Yahya Kemal’in bu veciz sözünü hatırlatmadan geçemedim. Zira Hasan Ali Toptaş’ı okuyanlar bilirler; Türkçe’yi ne kadar güzel kullandığını.

ÜSLUPLA VERİLEN DUYGU

Yazarın, Kuşlar Yasına Gider romanını elime aldığımda bana yeni doğmuş, mis kokulu bir bebeği hatırlattı. Temiz, duru, saf ve sevilmeyi bekleyen... Ve bize yaşattığı duygu yoğunluğu. Sayfalarını çevirmeye başladığımda beni dünyasına cüretkârca çekti. Çünkü bilirsiniz; anlatılandan çok üsluptur okuyucuyu çeken. Bu çekime kapıldım ben de.

KUŞLAR YASINA GİDER

Romanın mekânı Ankara ve Denizli arasında gidip gelmektedir. Ankara’nın köyleri, kasabaları ve daha birçok güzellikleri ile okuyucuyu sayfalarda keyifle gezdirir.

Metafizik öğelerinin yoğun olarak işlendiği romanda, ölüm duygusu, hayata anlam kazandırma gibi unsurlar nakış nakış işleniyor.

Her ne kadar şimdiki zaman işlenmiş olsa da geçmiş ve gelecek zaman arasında bir köprü kuruyor.

Kuşlar Yasına Gider ve Hasan Ali Toptaş

DİĞER KİTAPLARINDAN FARKLI

Bu romanı, diğer romanlarından ayrı bir yere koymamın sebebi yazdığı satırların arasında gizli. Yazarın, diğer romanlarına benzemeyen konusu; başat faktördür. Toptaş’ı daha önce okuyanlar anlayacaktır.

BABA VE OĞUL

Denizli'de eski bir minibüsçü olan Aziz Bey, kasabada mütevazı bir hayat sürdürmektedir. Oğlu ise Ankara’da yaşayan bir yazardır.

Minibüslere özel ilgi duyan Aziz Bey, kasabaları, kentleri ve Ankara’yı sürekli gezmektedir. Romanda birden fazla karakter var ancak ana karakterler baba Aziz Bey ve anlatıcı olan oğludur.

ANKARA AYAZINA YOLCULUK

Aziz Bey, Ankara karında oğlunun yanına gitmeye karar verir. Buz tutmuş tren raylarında sallana sallana giden trende derin düşünceler içinde dışarıyı seyre dalar. Toptaş’ın nefis tasvirleri ile biz de bu seyre ortak oluruz.

TRENLER

Romanlarda tren yolculukları daha edebi bir özellik taşımaktadır. Kimi düşünceli kimi heyecanlı yolcuları, ağlayan çocuklar, susturmaya çalışan anneler, inatçı satıcılar, verilen molalar... Hepsi hayatın içinden karelerin bir dizi demir kutuya sıkışmışl hali gibi...

BULUŞMA

Oğluyla öteden beri mesafeli bir ilişkisi olan Aziz Bey’i oğlu tren istasyonunda almaya gelir. Babasının elinde bavulu alır, istasyondan eve doğru yola çıkarlar.

Yol boyunca pek konuştukları söylenemez. Annesinin halini hatırını sorar, kendisinin de iyi olup olmadığını, sağlığının nasıl olduğunu dair bir iki cümle. Bir baba ve oğlunun derin düşünceler çerçevesinde gelişen ilişki ağları bütün bileşenleriyle anlatılmakta.

YAZILAN YALNIZLIK

Roman esasen; bir trafik kazası sonucu ayağını kaybeden Aziz Bey'in üzerinde gelişir. Kitabın ortalarında bir yerde yazarın şu sözü; kitabın ana fikrini özetlerken okurlarının da beynine kazır: "Babalarımız alınlarımıza yazılmış yalnızlıklardır."

Her kitapseverin mutlaka okuması gereken bir kitap...

Kitap sayfası için iletişim: ergul.tosun@ensonhaber.com