İlahi aşka adanmış ömründen şiirlerle Hz. Mevlana
Özel İçerik

Herkesin diline pelesenk olmuş şiirlerin sahibi Hz. Mevlana; bir şairden, bir tasavvuf ehlinden, hatta bir insandan çok daha fazlasıydı. O, her insanın içindeki en derin sızının mana bulmuş haliydi. Aşk ile meşk olmuş, bunu başarabilmiş ve yüzyıllara da meydan okuyabilmişti…

Peki, bunu nasıl başardı? Neydi onu unutulmaz ve ölümsüz kılan? Sonsuza kadar bütün insanların kalbindeki tahtını nasıl hazırlamıştı, bileniniz var mı? Bana göre hayata verdiği anlamlar ile insan olmanın resmini çizdiği için unutulmaz oldu. Yüzyıllar önce dünyaya gelen Hz. Mevlana’nın, bugün doğum günü. Ölümünü düğünleştiren bir zatın doğumunu da nişan töreni olarak adlandırabiliriz. Gelin; birlikte, şiirleriyle Hz. Mevlana’nın varlık ile yokluk arasındaki düşüncelerine bir göz atalım…

Not: Mevlana Celaleddin Rumi biyografisini okumak için tıklayınız.

Hz. Mevlana doğum günü

MEVLANA OLMAK

"Gel, gel, ne olursan ol yine gel.

İster kâfir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel.

Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.

Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel."

İnsanın fıtratında kendinden olmayanı hakir görme her zaman vardı. O, bu düşüncenin tam tersini koydu ortaya. Renklerin muhteşem uyumunu gösterdi. “İyi kötü ile bilinir, doğru da yanlış ile.” O halde farklı olandan niye korkuyoruz ki? Sevmeliyiz, sahip çıkmalı ve benimsemeliyiz; günümüzde bunu yapmak ne kadar da zor. Anlaşıldığı üzere Mevlana’nın yaşadığı dönemde de zormuş, belki de günümüzdekinden daha da zormuş ki insanlar, Mevlana’ya yaşadığı dönemde de saygı duymuş ve hak ettiği değeri göstermişti. Padişahın ayağına gitmeyi reddedecek kadar da yürekli olmayı, tüm zamanlara örnek olarak göstermişti. “Kula kulluk etmeyin!” demek, her yiğidin harcı olmasa gerek.

“Her insan bir yağmur tanesi gibidir. Kimi çamura, kimi gül yaprağına düşer.”

Hz. Mevlana doğum günü

MEVLANA’NIN HAYAT SÜRGÜNÜ

“Hayat bir nefestir, aldığın kadar... Hayat bir kafestir, kaldığın kadar... Hayat bir hevestir, daldığın kadar...”

Böylesine derya deniz bir zatın hayatını kelimelere sıkıştırmak onun sahip olduğu gökyüzüne haksızlık olarak görüyorum; ancak yine de hayatından söz etmek gerektiğini düşünüyorum. Mevlâna, 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesinin Belh şehrinde doğdu. Dönemin bazı siyasi olaylarından dolayı Anadolu’ya göçmek zorunda kaldı. Karaman’a yerleşen Hz. Mevlana, burada ilk evliliğini gerçekleştirdi ve iki erkek çocuğu oldu. Yıllar sonra eşi vefat eden Mevlana, dul bir hanımla evlendi. Ardından dönemin hükümdarı Alaeddin Keykubad’ın davetiyle, ilimin ve kültürün başkenti Konya’ya büyük bir törenle yerleşti ve ölümüne kadar burada yaşadı.

“Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın.”

Hz. Mevlana doğum günü

ŞİİRLERİ İLE MEVLANA’YI ANLAMAK

Hz. Mevlana derin anlamlar ile süsledi şiirlerini. Derin yaşayan derin görür, derin gören de derin söylermiş. Onun gibi varlığın ötesine geçmiş bir kişiden sığ bir anlam ve görünüş beklemek yanlış olur. Aşkı böylesine güzel yaşamış birinin, tüm zamanlara kafa tutup eserleri ile ölümsüzleşmesi kaçınılmazdı. O hep sağduyulu, yol gösteren, öneren, uyaran ve en çok sevendi. Gözü kapalı yargılamadan sorgulamadan çokça seven… Sevdikçe de ömrünü şiirleştiren bir nefes oldu. Dünyayı her yönüyle görebilmeyi, zamanların ötesine geçebilmeyi başardı. Şimdi onu birkaç şiiri ile bir kez daha analım…

ETME

Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.

Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Sen yâd eller dünyasında ne arıyorsun yabancı?

Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.

Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...

Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,

Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

DEMEDİM Mİ?

Oraya gitme demedim mi sana,

Seni yalnız ben tanırım demedim mi?

Demedim mi bu yokluk yurdunda hayat çeşmesi ben'im?

Bir gün kızsan bana,

Alsan başını,

Yüz bin yıllık yere gitsen,

Dönüp kavuşacağın yer ben'im demedim mi?

Demedim mi şu görünene razı olma,

Demedim mi sana yaraşır otağı kuran ben'im asıl,

Onu süsleyen, bezeyen ben'im demedim mi?

AĞIT

Göz gamın ne olduğunu bilseydi,

Gökyüzü bu ayrılığı çekseydi,

Padişah bu acıyı duysaydı;

Göz gece demez gündüz demez ağlardı,

Gökler yıldızlara, güneşle, ayla

Gece demez gündüz demez ağlardı.

Padişah bakardı ününe,

Tacına, tahtına, tolgasına, kemerine,

Gece demez gündüz demez ağlardı.

EY BALÇIK DÜNYA

Seni bildim bileli,

Ey balçık dünya,

Başıma nice belâlar geldi,

Nice mihnet, nice dert.

Seni sırf belâdan ibaret gördüm,

Seni sırf mihnetten, dertten ibaret.

*

Sonay Karaman

Instagram: biyografivekitap