Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk
Özel İçerik

Mehmed Paksu

Mehmed Paksu, bu kez aşk konusunu merceğine almış ve kendisine gelen soru(n) mektuplarından yola çıkarak Helal Aşk’ı yazmış. Flörtten nişanlılığa, aşık olmaktan evliliğe varasıya kadar pek çok konuya ahlaki ve dini açıdan cevaplar getiren Paksu, Helal Aşk’ı, aldatma ve sonuçlarını, boşanmayı, kadına yönelik şiddeti ve çok daha fazlasını anlattı…

KENDİMİ ÜÇ KELİME İLE ÖZETLEDİM: OKUMAK, DÜŞÜNMEK VE YAZMAK


- Klasik bir girişle başlamak istiyorum: Mehmed Paksu kimdir?

Benim için kitap ve okumak her şey. Bir insanın okumadan nasıl yaşadığını anlamış değilim. Kitap hayatın kalbi ve ruhu! Ruhsuz bir beden ne ise, kitaptan uzak ve ayrı kalmış olmak da odur.  İnsan kitapla vardır, kitapla varlığını devam ettirmiştir.

- Kendinizi kitaplarla tanımlamanız ne güzel…

Hatırladığım kadarıyla çocukken doğru dürüst oyuncaklarım olmadı. Tek oyuncaklarım babamın kütüphanesindeki kitaplardı. Üstelik bunlar çocuk kitapları da değildi. Her çocuk oyuncaklarını kaybeder; ama benim o “oyuncaklarımın” birçoğu yanımda.

- Çocuk kitaplarıyla başlamamak da zorlamamış belli ki sizi?

Okumaktan hiç yılmadım, usanmadım ve okumaya hiç doyamadım, hep okuma açlığı çektim ve çekiyorum. İlk eğitim hayatımda, özellikle Arapça kitapların yeterli baskısı olmadığı için, bazı ders kitaplarını önce deftere yazar, ondan sonra okurduk, bir süre böyle geçti.

Üniversite yıllarında elime geçen ilk yüklü parayı Beyazıt’ta sahaflara giderek aylardır alamadığım kitaba yatırmıştım, o zevki, hatırladıkça yaşıyorum.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

- Sonra?

Sonra yazma devreye girdi. Yıllarca her gün gazetelerde yazılar yazdım, binlerce sorulara cevap verdim, hayatın içinden konulara; özellikle aile ile ilgili olanlara. Okumalarım yazıya dönüşünce, yazmak benim için hayatın kendisi oldu birden. Yazmadan yaşayamayacağımı hissettim artık. Yazmak ve düşüncelerimi insanlarla paylaşmak, onlara faydalı olmak, dertlerine ortak olmak ve yardım etmek. Sonunda kendimi üç kelimeyle özetledim: Okumak, düşünmek ve yazmak…

- Peki yazarlığa nasıl başladınız?

Lise yıllarındaydım. Gaziantep’te. İstanbul’da bir gazete makale yarışması açmıştı. Ben de bir makale yazdım ve postaya verdim. Sonuçları açıklanınca kendimi derece alanların arasında gördüm. O gün ne kadar sevinmiştim, anlatamam. Aradan bir yıl kadar bir zaman geçmiştik ki, kendimi İstanbul’da buldum. Üniversite öğrencisi olmuştum artık. Edebiyat Fakültesindeyim.

Derece aldığım gazetede arada bir yazmaya başladım, sonra bir dergiye yazılar yazdım. Bir süre bu derginin editörlüğünü yürüttüm. Bir ara bir çocuk dergisinde çalışmaya başladım. Çocuklara yönelik yazmaya başlayınca, sade, anlaşılır ve rahat bir üslupla yazar oldum. Daha sonraki yıllarda gazetede yazdığım yazıları bir araya getirerek ilk kitabım yayınlandı. Yıl 1984.

- Yazma rutininiz nedir?

1984 ile 2011 yılları arasında 15 sene kadar günlük gazetelerde yazılar yazdım. Bu yazıların büyük bir kısmını yeniden gözden geçirerek bir dizi kitap oluştu. Yazılarımda genellikle sorulara cevaplar verdiğimden, makaleler kalıcı bir özellik taşıdı ve her zaman ihtiyaç duyulur hale geldi. Şimdilerde günlük yazmıyorum, ama kitap çalışmalarıma ağırlık verdim. Yine de bu arada dergilere aylık yazılar yazıyorum. Sosyal medyada düşüncelerimi paylaşıyorum.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

“BU DA OLUR MU?” DEMEKTEN KENDİMİ ALAMADIM

- Dini konularda yazdığınız pek çok kitabınız var. Bu sefer Helal Aşk adını verdiğiniz kitabınızda evlilik öncesi ve sonrası merak edilen soruları cevaplıyorsunuz. Bu soruları nasıl derlediniz?

Bu sorular değişik zaman içinde okuyucularımdan bana mektup ve mail olarak geliyordu. Çok sayıda gelen mailler arasında seçtiğim soruların bazılarını aynen olduğu gibi, bazılarını da uzun oldukları için özetleyerek kitaba aldım.

- Bu kitabı yazma fikri de böyle mi doğdu?

Evet böyle meydana geldi. Ama verdiğim cevapları kitaplaştırırken yeniden ele aldım, belli bir düzen ve insicam içinde yazdım. Konular hayatın içinden, yaşanmış olaylar, kişilerin bire bir karşılaştığı sorunlar. Hayali ve sanal hiç değil. Bu soruların büyük ölçüde orijinalleri mevcut. Öyle ki bazı sorulardan çok etkilendim, günlerce etkisinden kurtulamadım. Halen de aklıma geldikçe hüzünlendiğim sorular vardır. Bazı sorular ise beni hayretler içinde, hatta dehşet içinde bıraktı. “Bu da olur mu?” demekten kendimi alamadım. Bir Müslüman bunları nasıl yapar, bir insan nasıl olur da böyle hallere düşer, böyle günahlara girer? Demek ki, şeytan, insana bir kere musallat olunca meğer neler yaptırıyormuş neler…

- Peki en çok merak edilen soru ne?

Mesela gelen sorular arasında en enteresanlarından birkaçı şöyle:

Evlilikten korkuyorum, bütün kısmetlerimi reddediyorum. Tartışan aileleri gördükçe evlilikten kaçıyorum. Erkeklere hiç güvenim kalmadı… Ne yapmalıyım? Zina yapınca evlenmek zorunda mıyım?

Evli çiftlerden gelen en dikkat çekici soruların bazıları da şunlar:

Eşim hep kendini haklı görüyor. Kocam beni hiç anlamıyor. Eşim mahkemede ceza almama çalışıyor. Eşime aşığım; ama o boşanmak istiyor. Eşimin beni aldatmasından korkuyorum… Ne yapmalıyım? İntikam almak için eşimi aldattım. Eşimi aldattığımı söylemeli miyim?

- Helal aşk nedir, tanımlar mısınız?

Evlilikle sonuçlanan, birbirini seven insanların evlenerek aşklarını devamlı hale getirmelerine helal aşk diyoruz. İslam evlenmeyi teşvik ediyor, Kur’an, “Gençlerinizi evlendirin!” diyor, Peygamberimiz “Evlenmek benim sünnetimdir, kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değil” buyuruyor. Helal aşk, deyince herkesin aklına haram aşk geliyor.

- Peki haram aşk üzerine konuşalım o zaman…

Aslına bakılırsa aşkın helalı haramı olmaz da, sadece sevgi kalpte kalacak olsa diyecek bir şey yok. Kimse kalbine hâkim olamaz. Sevgi insanın yaratılışında vardır. Ve insan âşık olur. Fakat aşk istismar edilirse, evlilik dışı ilişkilere taşınır, serbest birlikteliklere doğru giderse, burada nefis ve şeytan devreye gireceği için zina kapısı açılır. İslam aileyi kutsal görür, sağlam nesiller, sağlıklı ilişkiler, nikahla noktalanan beraberlikler sonucu yetişir ve devam eder. Aksi durumda bugün Avrupa’da olduğu, kısmen de bizde görüldüğü gibi, milleti oluşturan çekirdek yapı olan aile kurumu ciddi yaralar alır, geleceğimiz tehlikeye girer, millet olma bilincini kaybederiz.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

İNSANIMIZ ÇOK SABIRSIZ VE ACELECİ

- Flört, nişanlılık, evlilik, ikinci evlilik… Kitabı bölüm bölüm ayırmışsınız. İnsanlar kitabınızı okuduğunda ne öğrenecek?

Öncelikle mutlu bir yuvanın, huzurlu bir ailenin nasıl kurulacağını öğrenecekler. Bugün toplumumuzda genel olarak, evlilikler gelir geçer bir birliktelik olarak görülmeye başlandı. Evlenmeyi yapboz haline getiriyorlar, “Bugün evlendiysek, baktık, olmadı, yarı ayrılırız” diyebiliyorlar. İkincisi ve önemlisi, insanımız çok sabırsız ve aceleci. Her ailede ufak tefek sorunlar olur, problem yaşanır, birtakım anlaşmazlıklar, geçimsizlikler görülür. Bunlar bir hastalık gibi görülürse tedavisine çalışılır. Ama ağrıyan, sızlayan veya yaralanan bir organımızı iyileştirmeye çalışmaz da kesip atma gibi bir yanlışı tercih edersek, o zaman sağlığımız alt üst olur, vücudumuz parçalanır. Şu kural hiçbir zaman göz ardı edilmemeli: Sorunlar çözmek için vardır, engeller aşmak için vardır, anlaşmazlıklar barışmak, anlaşmak, uyum sağlamak için vardır. Allah aklı bunun için vermiş, ilmi bunun için var etmiş, sabrı, sükuneti ve dengeyi bunun için yaratmıştır.

- Siz de Helal Aşk’ta bu konuda yardımcı olmak istiyorsunuz, değil mi?

Helal Aşk kitabımız, çatlamaya doğru giden aile binasını tamir etmek için, karı koca arasında yaşanan soğuklukları gidermek için, boşanmaya doğru giden çiftlerin kararlarını değiştirip yuvalarına sahip çıkmaları için vardır. Kitapta işlenen her konu bir sorunu çözüyor, her soru insanların akıl ve kalplerini devreye sokarak geleceğe emin adımlarla yürümelerine yardımcı oluyor. Ben diyorum ki, evlenecek olan gençler, evlenme sürecinde sıkıntılar, problemler yaşayan çiftler bu kitabı okuyarak engelleri aşsınlar, sorularına cevap, sorunlarına çözüm bulsunlar.

- “İnsan varlığının devamı aşkladır” diyor arka kapakta. Bu cümleyi açar mısınız bizim için?

Sevdiğiniz insanla ömür boyu yaşarsınız. Aşk da sevginin kalite kazanması, ete kemiğe bürünmesi, birbirini seven insanların iki beden bir ruh olmasıdır. Aşk, âşık olduğunuz insanla varlığınızı fark etmenizdir. Âşık olduğunuz insan gittikten sonra hayat anlamını yitir, kendinizi boşlukta hissedersiniz. Kayınpederimi hatırlıyorum. 65 yıl canından bir parça olan eşini kaybettikten sonra, dünya onun için bir zindana döndü. Evi, bağı, bahçesi, parası, varlığı birden bire sıfırlandı. Evi harabeye döndü, bahçesi kurumaya yüz tuttu, sürekli yüzü asık gezdi, onu hiçbir şey mutlu etmedi. Hatta gitti, eşinin yanı başına bir mezar kazdırdı, onun olmayan “sıcaklığına” sığınarak hayata tutunmaya çalıştı. Yazları köyünde geçirip de kışları yanımıza geldiğinde hep aynı şeyi söylerdi: “Oğlum bu sene de gidemedik, yine kaldık” diyerek iç çekerdi. Sonunda aşığına kavuştu da, ebedi mutluluğu yakaladı. İnanan bir insan, bir Mü’min eşini ebedi hayat arkadaşı olarak görür, yani cennette de beraber olacağına inanır, öyle sever, aşkını ebedileştirir, sonsuza taşır. Dünyada 40-50 senelik sınırlı bir beraberliğe razı olmaz, milyarlar senelik; daha ötesi senenin olmadığı bir aleme kendini hazırlar. Ecdadımız kurduğu devlete bile “devlet, ebed müddet” demiş. Devletinin en küçük yapı taşı olan aileyi de bu duygu ve düşünceyle elinde tutmuş, yabana yabancıya kaptırmamış.

- Bir de şöyle bir soru var: “Bu devirde helal yolla nasıl evlenilir?”

Helal yolla evlilik, Allah’ın emrettiği, Peygamberimizin tavsiye ettiği şekilde bir evliliktir. Bir Müslüman nasıl evlenirse öyle bir evlilik! Harama, zinaya girmeden, şeytanın oyununa gelmeden, nefsine, heveslerine uymadan, namusuyla, şerefiyle bir yuva kurmaktır. Açıkça söylemek gerekirse, nikahlı bir beraberliktir. Nikahlı beraberlik derken, usulüne, kuralına, şekline, şemailine uyarak bir aile birlikteliği kurmaktır. Çoluk çocuk sahibi olmak için, güzel ve temiz bir neslin yetişmesi için yola çıkmaktır. Vatana, millete yararlı, insanlığa faydalı bir aileye sahip olmaktır. Çünkü milletleri ayakta tutan, devletleri sağlıklı bir şekilde devam ettiren sağlam aile yapısıdır. Bunun tersi diyebileceğimiz, sadece zevkini, keyfini tatmin etmek için, kutsal değerleri aklına getirmeyen, “Haram, helal veren Allah’ım, garip kulun yer Allah’ım” anlayışıyla ne bir aile kurulur, ne mutlu olunur, ne de huzur ve saadet yaşanır.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

İKİ GÖNÜL BİR OLUNCA SAMANLIK SEYRAN OLUR

- Toplum olarak evlilik konusunda takıntılarımız neler? En çok neyi dert ediyoruz?

Evlilikten korkan gençlerimiz olduğu kadar, evliliği gözünde büyütenler de vardır. Oysa “İki gönül bir olursa samanlık seyran olur” demiş atalarımız. Evliliği tıkayan en büyük problemlerden biri de kişinin kendini haklı görmesi, hakkının çiğnendiğini söylemesidir. Bu iddia karşıyı haksız görmek, suçlamaktır. Ailelerin karşılaştığı bir başka sorun da, denizi geçiyor, derede boğuluyorlar. Detaylarda bocalıyorlar, ayrıntılarda ayakları sürçüyor. Mutlu ve huzurlu aileler örnek alınmıyor da, geçinemeyen, kavgalı aliler örnek alınıyor. Neticede boşanma, ayrılık bir çare olarak görülüyor.

En önemli bir başka sorun da, aileler ayaklarını yorganına göre uzatmıyor. “Onda var, bende niye yok” gibi takıntılarla hayatlarını işkenceye çeviriyorlar. Bilseler ki, elinde olanla yetinmek, kazandıkça harcamak, israfa girmeden, kimseye el açmadan izzetiyle yaşamak o kadar rahattır ki, bu sırrı kaçırıyoruz. Bu ve benzeri incir çekirdeğini doldurmayan şeyleri sorun haline getiriyoruz, kendimizi mutluluğa kilitlememiz gerekirken, ayrılığı bir çıkış olarak görüyoruz.

- Şiddet konusunda yorumunuz nedir?

Bir defa şiddete şiddetle karşıyım. Şiddet insani değil, insana yakışmayan, insanlığa aykırı bir kabalıktır, çirkinliktir. İnsani değerlerini, insanca özelliklerini kaybetmiş kişiler şiddete yönelir. Şiddet insanın kafasında saklıdır, bu yönüyle bir beyin arızasıdır, bir kalpsizlik, bir vicdansızlıktır. Şiddet, toplumlara dayatılan modern hayatın bir sonucudur, batıdan ithal edilmiş defolu, sakat bir anlayıştır.

- Ancak özellikle eşlerin kadınlara karşı uyguladığı şiddet konusu hiç kapanmıyor…

Meselenin aslı şu: Bir insan sevgiyi, şefkati ve merhameti ne kadar öncelerse, bir sevgi insanı olursa, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına da yapmayı uygun bulmazsa, bırakın şiddeti ve kaba kuvveti, sevdiği insanı incitmek bile aklına gelmez.

İnanan bir insanı düşünün. Örnek aldığımız Peygamberimiz, eşine, çocuklarına, yakınlarına ve çevresinde yaşayan hiçbir insana kaba davranmamış, şiddet kullanmamış, kimsenin kalbini kırmamıştır. “Sizin en hayırlınız, ailesine hayırlı olandır. Ben aileme çok hayırlıyım” diyor. “Bir insan eşini döver de, gece onun yatağın nasıl girer” sözleriyle bu konuda kesin tavrını koymuştur. Bugün ülkemizde neredeyse her gün bir kadın şiddete kurban ediliyorsa, bunun tek sebebi, inandığı dini anlamamıştır, kendi Peygamberini tanımamıştır.

Polisiye önlemler şiddeti önlemeye yetseydi, gittikçe azalan bir seyir gösterirdi. Demek ki, olay bir ahlak ve merhamet yoksunluğudur.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

HER BOŞANMA, BİRÇOK SIKINTIYA HAZIR OLMAK DEMEKTİR

- Bir bölüm de aldatma üzerine. En çok hangi soruyla karşılaşıyorsunuz?

Karşılaştığımız çok soru ve sorun var. Bazılarını belirtmek gerekirse… “Eşimi aldattığımı söylemeli miyim?”, “Eşimin telefonunda başka kadınların mesajları var”, “Arkadaşım eşini aldatıyor, benden yardım istiyor”, “Mutsuz evlilik beni başka bir erkeğe sürükledi”, “İhanet günahından kurtulmak için ne yapmalıyım?”, “İntikam için eşimi aldattım”.

- Peki bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz?

Bu konuda asıl sorun, eşler arasında güvenin azalması, sadakatin yıpranması ve birbirlerine olan saygı ve sevginin ciddi yaralar almasıdır. Aldatmaların, ihanetlerin çoğalmasının önemli bir sebebi, kontrolsüz biçimde internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması, iletişim araçlarıyla karşı cinslerin birbirine kolayca ulaşabilmeleri ve irtibat kurmalarıdır. Bununla birlikte aldatmaların altında yatan temel sorun, insanlarda maneviyat eksikliği, hakka hukuka uyulmaması, daha derinlerde ise iman ve inanç zayıflığıdır. İnanan insan yaptıklarının tamamından hesaba çekilecek, zerre kadar hayır da işlese, zerre kadar şerre de bulaşsa bunlardan sorguya çekilecek, ceza görecektir. Yani ne yaparsan Allah görüyor, melekler kaydediyor. Kalıcı olması bakımından en büyük çare iman ve ahlak bunalımlarının tedavi edilmesidir. Diyeceksiniz ki, Müslüman, dindar görünümlü insanlar da bu yanlışlara düşüyor. Doğru; ama şeytan hiçbir insandan ümidini kesmiş, hiçbir kişiyi kendi haline bırakmış değil ki… Şeytanın asıl işi, günaha karşı mesafeli duran kişilerledir.

- Boşanmış çiftlerin problemlerine de değinelim mi? Özellikle çocuk da varsa, çiftlere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz?

Her boşanma birçok sıkıntıya hazır olmak demektir. Her iki taraf da yalnızlığa gömüldüğü için, derdini paylayacak bir can yoldaşı mahrumiyeti yaşıyor. Bunun için ayrılmadan önce enine boyuna iyi düşünülmeli, ne getirir, ne götürür ölçüp tartmalı, aceleye getirip hemen ayrılık kararı vermemeli. Karar vermişse sonuçlarına katlanmaya hazır olduğuna göre yeni bir hayata adım attığını bilmeli, ona göre dağılmadan, dağıtmadan kendine yeni bir gelecek kurmalıdır.

Bir de arada çocuk varsa, anne için ayrı bir zorluk var, baba için daha farklı sıkıntılar vardır. Kendine mi yanacak, çocuğa mı? Annesiz veya babasız çocuk yetiştirmenin zorlukları öyle katlanacak gibi değildir.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

- Peki nedir bu zorluklar ve onlara tavsiyeleriniz?

Eşler ayrılır ve herkes kendi hayatını yaşar. Ama arada çocuk varsa, çocuğun sağlıklı olarak yetişebilmesi için ayrılan eşler dost kalmaya çalışmalılar. Belli bir saygı çerçevesinde hareket etmeliler. Burada anne baba çocuğa odaklanmalı, fedakarlık göstererek çocuğu acılar, hayal kırıklıkları yaşatmadan, bir yerde kendilerini zorlayarak çocuğu geleceğe hazırlamalılar. Burada çocuk küçük olunca en büyük iş anneye düşerken, baba da sorumluluğunu bilmeli. Ne anne, ne de baba kendi kaprisleri yüzünden çocuğu bunalımlara sürüklememeliler. En önemlisi çocuğa yetim garipliği ve acısı yaşatmamalılar. Çocuğun anlayabileceği şekilde, gelinen ve gelişen süreçten söz etmeliler. Özellikle ne anne babayı, ne de baba anneyi çocuğu gözünden düşürecek bir yanlışa girmemeliler. Çünkü çocuk için anne de, baba da önemli bir örnek ve sığınaktır.

Bundan dolayı çiftler uzun uzun düşünüp böyle sıkıntılara düşmemek için evliliği sonlandıracak yaklaşımlara girmemeliler.

: Teşekkür ederim.

Mehmed Paksu: Teşekkür ederim.

Mehmed Paksu ile yeni kitabı Helal Aşk’ı konuştuk

Helal Aşk

Mehmed Paksu

Hayykitap

S.: 336

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap