Mehmet Görmez'den makam aracı açıklaması
Detay Haber

mehmet görmez

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Habertürk TV Ankara Temsilcisi Veyis Ateş'i sorularını yanıtladı.

İşte Görmez'in açıklamalarından satır başları:

"1 MİLYONLUK ARAÇ" TARTIŞMASI

Veyis Ateş: İddia şu; uluslarası önemli bir markanın s500 bir aracı satın alıyorsunuz. Bunun piyasa fiyatı 976 bin o zaman ki dolar kuruyla. Devlet malzeme ofisine yüzde 4 komisyon ödeyip hızlıca alınsın diye bir fiyat ödüyorsunuz, bu daha yüksek bir rakama çıkıyor. Sonra sizin açıklamanız diyorsunuz ki; "Biz bu aracı 976 bin TL'ye değil, 322 bin TL'ye aldık fakat bu KDV'si ve özel tüketim vergisi ödenmemiş hali" İkincisi bakanların bindikleri araç s350 ve standart çetveline göre Diyanet İşleri Başkanı'nın binmesi gereken araç 120 bin TL. Bunun üzerinden şunlarla eleştirildiniz, Papa Türkiye'ye geldiğinde çok daha düşük segmentteki bir araca binerken bizim Diyanet İşleri Başkanımız nasıl s500 tabir edilen bir araca biner. Öncelikle böyle bir makam aracınız var mı?

Ankara'da devlet gerekliği içinde herhangi bir genel müdürlüğe, müsteşarlığa, bakanlığa bir makam aracı nasıl tahsis ediliyorsa o şekilde bundan birkaç ay önce Diyanet İşleri Başkanlığı'na böyle bir aracın tahsis edildiği doğrudur. Bu haber ilk önüme geldiğimizde Moskova'da bir toplantıdaydım.

Bakanlar Kurulu sadece kurumlara, izin veriyor. O izni sadece Diyanet İşleri Başkanlığı'na vermiyor, Hakkari valisi'ne de Siirt Valisi'ne de veriyor.

Talep sizden mi geldi?

Bizden geldi, burası Diyanet İşleri Başkanlığı bir ihtiyaç var.

Mehmet Görmez'den makam aracı açıklaması TIKLA İZLE

"EDEP EL VERMEDİĞİ İÇİN DAHA ÖNCE KONUŞMADIM"

Edep el vermediği, bu makamın mehabeti, bu kurumun saygınlığı pek çok şeyi konuşmayı engellediği için ilk defa konuşuyorum. Nasıl bir süreç yaşadık bunu anlatmam gerekiyor.

Haber şöyleydi, Diyanet İşleri Başkanı'na Diyanet Vakfı'nın (Cami önlerinde toplanan para ile) 1 milyon dolarlık zırhlı bir araç alındı. Ertesi gün tekzip edildi. Sadece şöyle değiştirildi; Vakıf parasıyla değil, milletin vergileriyle. Ama düzeltme yapılmadı. Sonra mahkemeye gidildi, Diyanet mahkemeyi kazandı. Gazete üst mahkemeye gitti, yine Diyanet kazandı. Tekzipte bunun doğru olmadığı vardı. 16. sayfada küçük bir şekilde yer aldı.

Kamu kurumları herhangi bir şey aldığında, her türlü vergiden muaf olduğunu herkes bilir. Devletin ona ne ödedğini herkes bilir. Mesele daha başka. Eş zamanlı Papa, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı ziyaret etmişti. Bütün gazetelerde çok mütavazi bir Papa, çok kibirli, israfa boğulmuş, devletini zarara uğratmış bir Diyanet İşleri Başkanı imajı.

Aynı haberin sonra S. Arabistan'daki üç büyük gazetede yayınlatıldığını öğrendim. Bu bir algı operasyonuna dönüştürüldü. O araca bir gün bile binmedim.

Bir kurumun ve o kurumun başındaki insanı itibarsızlaştırmak için bir araç olarak kullanıldı. Bunu gördüğüm an benim için o araç bir mezara dönüştü. Ben bir gün daha o araca binmedim. Biz yanlış yapıldığı için o araca binmemezlik yapmadık. Yapılan iş doğru bir iştir. Diyanet İşleri Başkanlığı'na böyle bir aracın tahsis edilmesi, normaldir.

Araç kesinlikle zırhlı değil. Bana arkadaşlar "Hocam zırhlı almak istiyoruz" sarıkla cübbe kadar büyük bir zırh mı olur. Ben sadece aracın alınma sürecinden zırh meselesinden haberdar oldum. Hiçbir aracın markasını bilmem.

Eski aracı tamir ederek onunla idare etmeye, yürümeye devam ediyoruz.

İbret-i alem olsun diye o aracı iade edeceğiz.

Seçim süreçlerinde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın en çok konuşulduğu, tartışıldığı hem  tarihi yapısıyla hem yaptıkları, zaman zaman Diyanet İşleri Başkanı şahsı üzerinden çok yoğun bir tartışma yaşandığını izliyoruz. Biz de büyük bir dikkatle takip ediyoruz.

"KİLİSE DEĞİLİZ, RUHBAN SINIFI DEĞİLİZ"

Tabii ki demokratik ülkelerde bu yadırganacak bir durum değildir. Siyasi partilerin, gerek seçim öncesi gerekse her zaman hem din ile ilgili politikaları, Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili vizyonları, hatta  kaldırmak gibi bir düşüncesi varsa bunları toplumla açık şekilde paylaşması gayet normaldir. Kilise değiliz, biz de ruhban sınıfı değiliz, tartışılmaz değiliz. Bizim bütün yaptılarımız insanlar tarafından değerlendirilir, eleştirilir.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KALMALI MI, KALKMALI MI?

Doğrusu bizim kabul etmeyeceğimiz, toplumun yadırgadığı, toplumun mahşeri vicdanı yaralayan  bu tartışmaların bir boyutu var. Diyanet İşleri teşkilatında çalışan mihrap görevlesi, din gönüllüsü, minber görevlisi insanların, cemaatleriyle birlikte size yapacağım bu açıklamaları, toplumdan gelen, kendi teşkilatımızdan gelen baskılar üzerine yaptığımızı açıkça ifade ediyorum.

"DİYANET MİLLET KURUMUDUR"

Bu tartışmalarda işin siyasi boyutuna elbette karışmayız ama kurumumuzla ilgili bir itibarımıza gölge düşüren hepimizi üzen, bazen insanların kendi ideolojilerini, öfkelerini hatta bazen asla doğru olmayan haberler üzerinden eğer Diyanet bir polemik konusu haline getiriliyorsa, bu mahşeri vicdanı yaraladığı için bu açıklamayı yapıyorum. Bu açıklamalarda yadırgadımız birkaç önemli husus var. Birinci Diyanet İşleri Başkanlığı sıradan bir kamu kurumu değildir, aynı zamanda millet kurumudur.

Kurumun toplumsal meşruiyeti, yasal meşruiyetinin önündedir. Bu toplumun birliğinin çimentosudur, daima millet bu kuruma farklı bakmıştır. Eleştirilerimizi yapabiliriz ama eleştirileri yaparken sıradan bir kamu kurumu gibi 'gelirim kapatırım, yok ederim' vs düşüncelerle bu doğru değil.

"BU HİZMETİ, YOL, SU VE ELEKTRİK GİBİ BİR HİZMET OLARAK GÖRÜRSENİZ..."

Eğer siz bu hizmeti yol,su, elektrik gibi bir hizmet olarak tanımlar ve öyle görürseniz o zaman Diyanet İşleri Başkanlığı'nın varlığını ve yokluğunu vergi politikaları üzerinden tarif etmeye başlarsınız. Bu milletin manevi hayatının inşasında bu kurumun emeği var.

DİYANET İŞLERİ SADECE SÜNNİLERE Mİ HİZMET VERİYOR?

Orada şöyle bir yanılgı var, eğer siz bu hizmeti sadece İslam'ın bir mezhebi çerçevesinde verildiğini kabul ederseniz, yanılırsınız. Mezhep farklılıklarını dikkate alarak kuruma böyle bir eleştiri yapılırsa bu doğru olmaz.

Diyanet'in hizmet sadece namaz kıldırmaki Hacca götürmek değil.

Alevi vatandaşlarımıza hizmet konusunda çok kafa yorduk. Alevi meselesini Diyanet İşleri üzerinden tartışmak doğru değil.

Diyanet olmasaydı, Avrupa'daki vatandaşlarımız asimile edilirdi.