Metin Celal yeni kitabı Hayatın Ucu’nu anlatıyor
Özel İçerik

Metin Celâl

Daha çok şair kimliği ile okurun ilgisini çeken Metin Celâl, şimdilerde “Hayatın Ucu” adını verdiği romanı ile bizlerle. Birbirine yaslanmaktan başka çaresi kalmayan iki insanın hayatın zorlukları karşısındaki duruşunu gerçek ve yalın bir anlatımla aktarıyor. Bir komşumuzun hikâyesini dinler gibi hissederken buluveriyoruz kendimizi.

Sevgili Metin Bey, bu ilişkiden araladığı kapıyla toplumsal olgulara da değiniyor. Şimdi Hayatın Ucu’nu söyleşimizle tanıyalım…

Metin Celâl, Hayatın Ucu röportajı

HAYATIN UCU DA, BİR BABA-OĞUL İLİŞKİSİ OLARAK BAŞLIYOR

- "Hayatın Ucu” üzerine konuşacağız. Önce şöyle bir genel bahsedelim mi? Anlatır mısınız bize Hayatın Ucu’nu, size hissettirdiklerini?

Aile içi ilişkiler çok uzun süredir ilgimi çeken, üzerinde düşündüğüm bir konu. Daha önce de şiirlerime, romanlarıma konu ettim. Kuşkusuz, baba - oğul ilişkisi Dünya Edebiyatı’nın çok dert edindiği bir konu! Hemen akla Turgenyev’in Babalar ve Oğullar’ı, Kafka’nın Babaya Mektubu geliyor. Türk Edebiyatı’nda da bu konuda birçok önemli eser bulmak mümkün. Hayatın Ucu da bir baba – oğul ilişkisi olarak başlıyor; ama sonra pek yazılmayan bir ilişkiye, kayınpeder – gelin ilişkisine evriliyor.

- Küçücük bahsedelim mi onlardan?

Kayınpeder ve gelin aslında birbirlerini hiç tanımıyorlar. Pek fazla bir arada olmamışlar ve uzunca bir süre aynı evi paylaşmamışlar. Sadece kısa misafirliklerde buluşmuşlar. O nedenle de aslında birbirlerine yabancılar. İki yabancı, şehir dışındaki bir sitede iki oda bir salon, çok küçük bir dairede birlikte yaşamak zorunda kalıyorlar.

- Bir yanda da başka insanlar, başka ilişkiler…

Diğer boyutta toplumsal bir olgu var. Kentsel dönüşüm adı altında orta ve dar gelirli insanlar kent dışına, sitelere yönlendirildi. Bazıları ev sahibi olmak arzusu ile kendiliklerinden gitti. Fikirtepe, Sulukule gibi yerlerde yaşayan bazı yoksullar ise, oralarda yaşamaya zorlandı. Geliri kent merkezinde ev kiralamaya yetmeyen dar gelirliler ve öğrenciler de onlara katıldı. Sitelerde yepyeni bir yaşam tarzı ortaya çıktı. Şehirdekinden farklı, oldukça yalıtılmış bir yaşam bu. Sitelerde yaşamak durumunda kalanlar kendi yalnızlıklarıyla da yüzleşmek zorunda. İnsan ilişkisi minimum düzeyde! Çoğu site sakini komşularını tanımıyor, onlarla bir araya gelemiyor. Sitelerde, şehrin uzağında kurulan bu yaşamlar da ilgimi çekiyordu, onlara da odaklandım.

Sonuçta bu iki temadan “Hayatın Ucu” romanı ortaya çıktı.

Metin Celâl, Hayatın Ucu röportajı

HAYATIN UCU’NUN FİKRİ, AİLECEK YENİ BİR EV ARAMA MACERAMIZDAN ÇIKTI

- İki insanın hayatın zorlukları karşısında birbirlerine verdiği desteği anlatıyorsunuz. Kurgu mu bu kitap, yoksa sizden ve çevrenizden izler taşıyor mu?

Benim her yazdığım hem kurgudur hem de yaşadıklarımdan, gözlemlerimden izler taşır. Bu kaçınılmaz bir olgu. Sanırım hemen her yazar da aynı şekilde meydana getirir eserlerini. “Hayatın Ucu”nun fikri, ailecek yeni bir ev arama maceramızdan çıktı. Aileye katılacak yeni üye ile Kurtuluş’taki iki oda bir salon evimize sığamayacağımızı, bir bebek için şehrin tam ortasında olan mahallemizin pek de uygun olmadığını düşünüyorduk. Gazete ve televizyonlarda yoğun bir şekilde yeni sitelerin reklamları vardı. Yemyeşil ortamlarda, temiz havada, oyun parkları ve diğer olanaklarla bir yaşam öneriyorlardı.

- Siz de böylece bir kitaba uzanacak yolculuğunuzu başlatmış oldunuz…

Beğendiğimiz ilanlardaki siteleri ziyaret edip kendimize ve bütçemize uygun olanı var mı diye bakmaya başladık. Böylece de “Hayatın Ucu”ndaki sitelerin gerçeği ile karşılaşmış olduk. Çoğu ilanlarda önerilen hayat biçimini kısmen karşılıyordu; havuz yoktu, oyun parkı vardı, orman yoktu, şıkışık düzen binaların arasında ağaççıklar vardı… Ama bir gerçeklik de vardı, şehrin tamamen dışındaydılar. Şehir merkezine ulaşmak için en az 2-2,5 saat yol kat etmeniz gerekiyordu. O nedenle de orada oturanların yaşamı site, AVM ve plaza arasında geçiyordu. Üç tarafı denizlerle çevrili İstanbul’da hiç denizi görmeden aylar ya da yıllar geçirmeniz mümkündü.

- Şimdi siz böyle anlatınca kurgudan daha da uzaklaşmış olduk aslında…

Tüm bunlar benim yaşamımdan ve gözlemlerimden çıkan gözlemler. Bu gözlemlerime daha sonra bu evlerde kimlerin yaşadığı düşüncesi eklendi. Uzunca bir süre bunu araştırdım. Sonra bu gözlemlerime o sitelerden birinde yaşayan iki yabancının öyküsü kendiliğinden eklemlendi. Yaşlı adam genç kadın, akrabalık, aynı evde yabancı olmak, yalnızlık gibi olgular da yazım sürecinde eklenenler…

- Bir anıyı paylaşırken kişisel gelişim de içeriyor diyorsunuz; sonra bir anda polisiye olaylar da çıkıyor insanın karşısına. Aslında pek çok şey bir arada hissi de var. Bu durum kendiliğinden mi gelişti, yoksa planlı mıydı ilerleyiş?

Benim yazma sürecimde hem önceden planlanmış bir yapı hem de yazının kendi gelişimi yan yana yer alıyor. Yazma süreci içinde roman kahramanları da olayların gelişimini etkileyebiliyor. Aslı’nın kocası Sedat’ın ortadan kaybolacağı planlarım arasında vardı. Ben daha çok ödenmemiş borçlar nedeniyle hapse düşmüş olabileceğini düşünmüştüm; ama öyle hayta biri çıktı ki tefeciden bile borçlanmış ve sonun da peşine tahsilat mafyası düşmüş. Yani polisiye boyut yazma sürecinde kendiliğinden olaylara eklemlenen bir şey oldu. Yazma süreci benim için böyle hoş bir şey, her zaman sürprizlere gebe oluyor ve benim iradem dışında roman gelişebiliyor. Böyle olmasını da seviyorum.

Metin Celâl, Hayatın Ucu röportajı

EN İYİ OKUR TEPKİSİ, SOSYAL MEDYADAN ALINIYOR


- Birini kaybetmenin acısını ve sonrasında getirdiği durumları hem duygusal hem de sahici bir dille aktarmışsınız. Aslında pek çok duygunun aktarımında da var bu. Hayatın Ucu, biraz da bu sahiciliğin romanı mı?

Sahicilik, edebiyat eserlerinde en önemli meselelerden biri! Okur yazdıklarınızı ne kadar sahici hissederse, okuduğu eseri o kadar benimsiyor. “Hayatın Ucu”nun böyle bir duygu yaratmasına sevindim, demek ki hedefe ulaşmışım.

“Hayatın Ucu”nu yazarken olabildiğince gerçekçi olmaya çalıştım. Konu böyle bir yaklaşımı gerektiriyordu. Anlatım, kullanılan dil ise konuyla birlikte geliyor. Bu romanda olabildiğince yalın bir dille, mümkün olduğunca kısa bölümlerle anlatmayı gerektirdi.

- Hayatın Ucu, sizce okuru nasıl etkileyecek?

Hayatın Ucu, birçok çağrışıma açık bir isim. Her okur farklı bir anlamda yorumluyor. Ben daha yazmaya başlarken, dosyanın adı olarak aklıma geldi ve öyle de kaldı. Anlattığım olaylara, yere, durumlara çok uygun düştüğünü düşündüm. Benim düşündüğüm gibi de okurda karşılık buldu, hiçbir okur garipsemedi ve kendi bakış açısından kitabın adını içeriğiyle nasıl bağdaştırdığını ifade etti.

- Kitabın adı ne kadar etkiliyor insanı, değil mi?

Kitap adları okuru kitabı okumaya çağırıyor; ama tabii ki ne anlattığımız önemli. Şehir dışındaki sitelerdeki yaşam pek işlenmemiş bir konu; ama özellikle şehirlilerin yoğun bir şekilde yaşadığı bir olgu. Sanıyorum bu konu okurların ilgisini çekti. Sosyal medyadaki yorumlarda da bunu görüyorum.

- Onu da soracağım evet. Kitap çok yeni tabii; ama geri dönüşler nasıl?

En iyi okur tepkisi de sosyal medyadan alınıyor. İlk yorumlar memnuniyet verici, umuyorum ki zamanla romanda gündeme getirmeye çalıştığım diğer konular da tartışılacak, yorumlanacaktır.

: Teşekkür ederim.

Metin Celâl: Teşekkür ederim.

Metin Celâl yeni kitabı Hayatın Ucu’nu anlatıyor

Hayatın Ucu

Metin Celâl

Everst Yay.

S.: 226

Kitabı satın almak için tıklayınız: idefix

*

Instagram: biyografivekitap