Osmanlı sarayındaki cariyelerin bilinmeyenleri

Osmanlı sarayındaki cariyelerin bilinmeyenleri

Tarihi referans alan dizilerdeki kurgu ile tarihsel gerçeklik arasındaki ilişkiye dikkat çeken tarihçi Yavuz Bahadıroğlu; Saray'a, cariyelere ve padişahlara ilişkin önemli bilgiler verdi.

Daha önce Pargalı İbrahim'in Hürrem Sultan'a aşık olduğu için boğdurulduğunu kaydeden Bahadıroğlu, Kanuni dönemindeki hareme ve cariyelere ilişkin bilinen algının tam tersi bir yaşantının sürdüğünü kaydetti. Sabah Namazı'na kalkmayan cariyenin üzerinin çizildiğine dikkat çeken Bahadıroğlu, saraydaki kızların köle değil ev kızı muamelesi gördüğünü kaydetti.

Geçen hafta tarihçi Yavuz Bahadıroğlu, Sadrazam İbrahim Paşa'nın idamına ilişkin ilginç bir görüşle ortaya çıktı. Star Gazetesi'nden Berrin Haberveren'e konuşan Bahadıroğlu, ünlü tarihçi Solakzade'nin yazdıklarına dayanarak bardağı taşıran son damlanın 'İbrahim Paşa'nın Hürrem Sultan'a duyduğu aşk' olduğunu iddia ediyor: "Tezimi çürütecek kimse varsa hodri meydan!"

PARGALI'NIN EŞİ MUHSİNE HATUN'DU

İBRAHİM Paşa Osmanlı'daki sistemin var ettiği biri. Kanuni döneminde küçük adam yoktur çünkü ortada muhteşem bir adam var. Bu ihtişam da İbrahim Paşa'ya bulaşmış ve Avusturya devleti ona 'Muhteşem Sadrazam, Muhteşem İbrahim Paşa' demiştir. Kanuni'nin ona bu kadar göz yummasının nedeni dünyayı çok iyi tanımasıdır. İbrahim Paşa dünyada yeni çıkan tüm eserleri yayınlandıktan birkaç ay sonra okumuştur. Dört dil bilir. "Hatice Sultan'la aralarında derin bir aşk yaşanmış mı?" diye soruluyor. Son bulgulara göre Hatice Sultan'la İbrahim Paşa hiç evlenmemiştir. Muhsine Hatun denen bir kadınla evlidir. Tarihte ve tarih dışında aşk hikayeleri insanların hep dikkatini çeker. Bu anlamda Mihrimah Sultan ile Mimar Sinan'ı da aşık ettiler. Güzel bir hikaye ama küçük bir kusuru var, doğru değil! Tabii ki sultanlar da aşık olmuş. Örneğin I. Abdülhamit bir cariyeye sevdalanmış, "Ayağının tozu olayım" diye şiirler yazmıştır.

MEZARININ BAŞINDA BİR ÇİTLEMBİK AĞACI

Pargalı Hürrem'e aşıktı, iddiamı sürdürüyorum. Solakzade tarihinde Hz. Süleyman'dan hareket ederek böyle bir şeye değiniyor. Kanuni eğer İbrahim Paşa'nın siyasi hatalarından dolayı katlettirseydi en az 7-8 yıl önce bunu yapardı. Şehzade Mustafa'yı fazla desteklediği için öldürüldü diyenler var. Kanuni İbrahim Paşa'nın serasker sultan unvanını kullanmasına bile göz yummuştur. O iftar sofrasında kulağına ne fısıldanmış, bardağı taşıran ne olmuş ki padişah bu kadar öfkelenmiş? Yıkanmadan, cenaze namazı kılınmadan gömülüyor İbrahim Paşa. Mezarının yeri bile belli değil. Fındıklı'da diyen de var, Okmeydanı'nda diyen de. Solakzade Fındıklı'da olduğuna dair rivayet ediyor. Mezar taşı bile yok, başında bir çitlembik ağacı bulunuyormuş...

HÜRREM'İN YAPTIKLARI ANNENİN ÇIRPINIŞI

HÜRREM Sultan'ın yaptıkları oğlunu padişah olarak görmek yani bir anlamda hayatını kurtarmak isteyen bir annenin çırpınışlarıdır. Kanuni'nin sekiz şehzadesi var. Şehzade Cihangir küçük yaşlarda, Şehzade Mehmet 20'li yaşlarda vefat ediyor. Sarayda gerçi öz kardeşler arasında bile sempati ve sevgi ilişkisi yok. Aralarında rekabet var. Anneler "En iyi sensin. Babanın tahtına sen oturacaksın" diye telkin ediyor. Eğer Hürrem Sultan "Oğlum padişah olmazsa vali olur" diyebilseydi herhalde farklı davranırdı. Bu bakımdan Şehzade Mustafa'nın katlini istemesi
normal. Benim oğlum edileceğine o edilsin! Çünkü tahta geçmeyenin yaşama şansı yok. Bu açıdan Kanuni de anlıyor Hürrem Sultan'ın davranışlarını ve bunun annenin çırpınışı olarak değerlendiriyor. Şehzade Mustafa kendi ölümünü kendi hazırlıyor. Mahidevran Sultan'ın Hürrem'den aşağı kalır yeri yok ama onu kimse cadı ilan etmiyor, mağdur gibi gösteriliyor. Neden? Hak sanki Mustafa'nınmış gibi! Oysa Osmanlı'da veliaht yok, kime nasip olursa o tahta çıkar.

KÖLE DEĞİL EV KIZI MUAMELESİ GÖRÜRLERDİ

SARAYA giren cariye her şeyden arındırıldıktan sonra testlere tabi tutulurdu. Mesela yatağının altına bir altın konur, bakalım eli uzun mu, dürüst mü diye... Sarayda musiki aleti çalamayan cariye yoktu. İki tip cariye padişaha eş olamazdı: Diline ve dinine hakim olmayan! Örneğin sabah namazına kalkmayan cariyenin üstü çizilirdi. Haremde beş vakit ezan okunur, dini hayat dibine kadar yaşanırdı. Yetiştirilen cariyelerin çoğu hanım sultanların, şehzadelerin hizmetine ayrılırdı. Bir kısmı enderunda yetişmiş devlet adamlarına eş olarak seçilirdi. Buna çırak çıkma denirdi. Bu cariyeler yerleştikleri bölgenin hanımlarına okuma yazma öğretmek, orayı şehirleştirmek için çalışırdı, herbiri büyük saygı görürdü. Kurban Bayramı'ndan valide sultan onlara süslenmiş koç gönderirdi. Yani köle değil ev kızı muamelesi görürlerdi. Ancak saray hayatı ne kadın ne erkekler için öykünülecek bir şey değildi. Dört duvar arasında geçen bir hayat...

ÇAMURLU AYAKKABILARLA ARZ ODASINA GİRERDİ

KANUNİ'NİN süt annesi Afife Hanım hiç saraya gelmedi, Trabzon'da yaşadı. Ancak oğlu Yahya Efendi geldi. Enteresan bir adamdı, çamurlu ayakkabılarla arz odasına girer, padişahı "Sen kimin yolundan gidiyorsun" diye azarlardı. Bir gün bir papaz Yahya Efendi'nin atının yularına yapışıp "Nedir senin süt kardeşinden çektiğimiz efendi hazretleri. Kilise vergisi koymuş" dedi. Yahya Efendi yolundan dönüp saraya gitti. Çünkü geç gelen adalet adalet değildir! Kanuni'ye "Beri bak, bre karındaşım! Sen ne halt ediyorsun?" dedi. Olanları anlatınca Kanuni durumdan haberi olmadığını söyledi ve sonunda küçük vergi memurlarından birinin bunu akıl ettiği ortaya çıktı. Kanuni "Bak günahsızmışım" dedi. Yahya Efendi "Bu vergi memuru kime bağlı, onun üstü kime bağlı?" derken en son sadrazama kadar gelindi. "Peki sadrazam kime bağlı?" dediğinde Kanuni "Anladım" yanıtını verdi.

EN MUTSUZ İNSANLAR PADİŞAHLARDIR

SANILDIĞI gibi haremdekilerle sık görüşmek mümkün değildi. Fatih Kanunnamesi gereği padişah bile hareme haftada iki gün gidebilirdi. Fatih öyle ayrıntılı bir protokol hazırlamış ki hiçbir padişah onun dışına taşmaya cesaret edememiş. Bayramlaşma nasıl olur, padişah kimin önünde ayağa kalkar, kimi kucaklar, kim el öper, bunlar bile ayrıntılı biçimde belirlenmiş. Fransız gezgin Dr. Brayer diyor ki "En mutsuz insanlar padişahlardır." Ne istediği eşi alabilir ne istediği işi yapabilir. Padişahın eşini bile valide sultan seçer. Çünkü cariyeleri en iyi o tanır. Her yerde gözü kulağı vardır. Saray içinde adeta bir MOBESE sistemi bulunuyor, kalfalardan oluşan...

SARAYDA ZEHİRLENEREK ÖLEN YOK

OSMANLI kadınları gösterilmeye çalışıldığı gibi entrikacı, güçlü değildi. 600 küsur senelik Osmanlı tarihinde öne çıkan üç kadın var: Safiye Sultan, Kösem Sultan ve Hürrem Sultan. Tarih kitapları Hürrem Sultan'ı elinden zehir şişesi düşmeyen biri gibi gösterir. Ancak Osmanlı'da saray içinde zehirlenerek ölen kimseyi bilmiyorum. Fatih Sultan Mehmet'in Gebze yakınlarında zehirlendiği iddiaları var. Hürrem Sultan'ın böyle gösterilmesi tarihi erkeklerin yazmış olduğundan kaynaklanan bir araz gibi geldi bana araştırdıkça. Tarihe biraz kadın eli değmeli. Biz erkekler nerede bir kadın görsek kafasını koparmaya bayılıyoruz. Bunu Hz. Havva için bile yapıyorlar. Kuran-ı Kerim "Şeytan ikisini de kandırdı, yasak meyveyi yediler" diyor. Buna rağmen peygamberler tarihi kaleme alan 'dindar' yazarlar "Hz. Havva, Hz. Adem'i kandırdı" diyor. Bir kadın oldu mu, şeytana ne gerek var diye bakılıyor.