Devletler arası savaş hukukunun perde arkası
ensonhaber.com

Vakanüvis

Savaş, insanlık tarihi boyunca görüle geldi. Devletler anlaşmazlığa düştüğünde, çatışmaktan ve savaşmaktan geri kalmamıştı. Savaş hukuku ise uzun asırlar boyunca toplumların inançlarına, kültürlerine, yöneticilerin kişisel tercihlerine göre değişiklik gösteriyordu.

HUKUKÇU GROTİUS: HRİSTİYANLAR ÖYLE KURALSIZ Kİ...

Bu alan o kadar kuralsızdı ki, savaş hukuku için ilk uluslararası toplantılar, 1900’lerin başlarında yapılabilmişti. Bu vadide Müslüman devletler ise diğer devletlere göre, hemen her zaman açık ara öndeydiler. Batı dünyası için sadece Haçlı Seferleri’ndeki vahşet bile utanç kaynağı olmaya yeterdi. Uluslararası hukukun kurucularından birisi kabul edilen Hugo Grotius, 1625 yılında yazdığı “Savaş ve Barış Hukuku” adlı eserinde, kendi dindaşları için şunları yazmıştı: “Hristiyanlık dünyasının her yanında, savaşla ilgili öyle bir başıboşluk görmekteyim ki, bundan en barbar halklar bile utanç duyarlardı. Hiçbir neden olmaksızın ya da incir çekirdeğini bile doldurmayan nedenlerle savaşa atılanlar görülmektedir; bir kez ele silah alınınca da Tanrı ya da insan yapısı her türlü hukuk kuralı çiğnenmektedir. Sanki bir genel buyrukla, artık ölçüsüzcesine, her türlü suç işlemeye izin verilmiş gibi…” Grotius, haksız değildi. Yüzyıllar boyunca başta Batı devletleri olmak üzere çok sayıda başka ülkede “savaş hukuksuzluğu” diz boyuydu.

Devletler arası savaş hukukunun perde arkası

ESİR SUBAYLARA MAAŞ, ASKERLERE YEVMİYE

Batı, eski asırlardaki ayıpları yetmemiş gibi 20’nci yüzyılın başlarında da pek çok vahşete imza atmış, buna mukabil Osmanlı en zor zamanlarında bile dünyaya insanlık dersi vermişti. Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Umut Karabulut ile Doktora Öğrencisi Ersin Bozkurt’un “Osmanlı Devletinde Savaş Hukuku” başlıklı incelemesine göre, Birinci Dünya Savaşında seferberlik ilanları sonucunda yaklaşık 80 milyon asker silahaltına alınmış, savaş içinde 7 milyona yakın asker ise savaştığı düşmana esir düşmüştü. Osmanlı askerlerinin düşmana esir düştüğü gibi, savaş esnasında pek çok düşman askeri de Osmanlılarca esir alınmıştı. Çok sayıdaki kampta, bu esirlerin haysiyet ve şerefine uygun davranışlar gösterilmişti. Binlerce esirin giyim, sağlık ve yiyecek ihtiyaçları karşılanmış, hatta subaylara muadil Osmanlı subayı ne maaş alınıyorsa o maaş bağlanmıştı.  Bazı subaylar da, esir kampları yerine otel veya evlerde konaklatılmıştı. Osmanlı, esir askerlere de gayet iyi davranıyor, onları değişik işlerde çalıştırıyor ve Türk işçilere ne kadar yevmiye ödüyorsa aynısını esirlere de ödüyordu.

Devletler arası savaş hukukunun perde arkası

“BATI KAFASI”NIN ESİRLERE REVA GÖRDÜKLERİ

Osmanlı Devleti, esirlere bu muamelelerde bulunurken, Batılı devletler ise her zamanki gibi savaş hukukunun kurallarını hemen hiç dikkate almıyordu. Hatta, “Batı kafası”, ülke farkı olmaksızın Osmanlı müttefiki Almanya’nın askeri yetkililerinde de etkisini gösteriyordu. Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nden Doç. Dr. Mesut Erşan’ın, “Çanakkale Muharebelerinde Savaş Hukuku İhlalleri” başlıklı makalesinde, Alman generallerin savaşta zehirli gaz kullanmak istedikleri, Osmanlı askeri yetkililerin ise “Bu insanî değil” diyerek, müttefiklerine direndiklerini anlatıyor.

Çanakkale Muharebeleri’ndeki hukuk ihlalleri; hastanelerin ve hastane gemilerinin bombalanması, esir alınan askerlerin kurşuna dizilmesi, dom dom kurşunu ve zehirli gaz kullanılması,  muharip olmayan bölgelerin bombalanması, yolcu gemilerine saldırılması, esirlerin angarya işlerinde çalıştırılması gibi olaylardı.  Özellikle hastane ve hastane gemilerinin bombalanması en sık rastlanan ihlallerdendi.

Devletler arası savaş hukukunun perde arkası

İNGİLİZ KUVVETLERE TALİMAT: HASTANE VE SARGI MERKEZLERİNİ HEDEF ALIN

Belgelere göre, çeşitli tarihlerde olmak üzere Halil Paşa Çiftliği, Ezine ve Çamburnu’ndaki hastanenin  bombalanması, Arıburnu mıntıkasında hafif ve ağır yaralı hastaneleri civarına ve Çanakkale merkez hastanesine bomba atılması, Soğandere civarındaki seyyar hastanelerin bombardıman edilmesi, Ağaderesi civarındaki ve Galata köyündeki hastaneye bomba atılması, Havuzludere’deki hastanelerin bombalanması olayları yaşanmıştı. Başkomutan vekili olarak bizzat Enver Paşa tarafından Hariciye Nezareti’ne gönderilen 10 Mayıs 1915 tarihli yazıdan anlaşıldığına göre; İngilizler, sabit balonlarının yardımıyla Maydos kasabasını ve bu sırada da Hilal-i Ahmer bayrağı çekilmiş hastaneyi bombardımana tutarak, otuz kadar yaralıyı şehit etmişlerdi.  Hatta burada yatan yaralılar arasında İngilizler de bulunmaktaydı.

Liman Von Sanders, hatıratında bu bombalamayı anlatmıştı. İngiliz askeri yöneticiler, bu konuda o kadar insafsız ve fütursuzdu ki, resmi yazılarla (günlük emirname) “Özellikle hastane ve sargı merkezlerine atış yapılması” isteniyordu.

Devletler arası savaş hukukunun perde arkası

KIZILHAÇ’I GÖREN OSMANLI TOPÇUSU ATEŞİ HEMEN KESİYORDU

İngilizler bazen de, büyük bir hastane gemisinin arkasına sakladıkları küçük bir bombardıman gemisiyle sahile yaklaşıyor, Osmanlı kuvvetleri gemi tıbbî amaçlı diye herhangi bir saldırıda bulunmuyor, bu esnada arkada saklanan küçük bombardıman gemisi saldırıya geçiyordu. Saldırgan devletler bu alçaklıkları sergilerken, Osmanlı elindeki kimi esirler ise kendilerine gösterilen insanı tutumdan övgüyle bahsediyorlardı. Avustralyalı Harold Olive Newman, bir yakınına gönderdiği mektupta şunları yazmıştı:

“Savaşta bizleri en fazla etkileyen durumlardan biri de Türk askerlerinin centilmenlikleri olmuştur. Anzak Koyu açıklarında demirlemiş bulunan hastane gemimiz daima Türk topçusu tarafından büyük bir dikkatle korunmuştur. Hatta zaman zaman bizim savaş gemilerimiz hastane gemisine yaklaşınca, Türk topçusu Kızılhaç işaretini taşıyan gemiye zarar vermemek için hemen ateş kesmekten geri kalmıyordu. Robert R.James de, “Gelibolu Hatıratı” adlı kitabında, “Türkler mertçe dürüstçe ve kahramanca çarpışmış, insancıl meziyetlerini ve güçlü kişiliklerini sergilemişlerdir. Kızılhaç çadırları, hastane gemileri, yaralı taşıyan sedyeler, botlar Türkler tarafından ateş altına alınmamıştır. Oysa karşı taraf, Türk şehirlerini bombalamış, sargı merkezlerini, hastaneleri topa tutmuş, geri çekilmek zorunda kaldıklarında da lağımları patlata patlata çekilmişlerdir” diyordu.

Devletler arası savaş hukukunun perde arkası

İNGİLİZ SUBAY: YEMEK VE BARINMA SORUNLARI NEDENİYLE TÜRK ESİRLERİ ÖLDÜRÜYORUZ

İtilaf Kuvvetleri ayrıca, sık sık Türk savaş esirlerini topluca kurşuna da diziyordu. Anzakların Genel Komutanı Korgeneral Sir William Birdwood, emrindeki bir subaya, “Neden çok az Türk esiri gördüğünü” sorunca, “Aslında ellerinde çok Türk esirleri olduğunu ancak onların yol açtığı sağlık bakımı, yemek ve barınma sorunları nedeniyle Türk esirleri öldürdükleri” cevabını almıştı.