Şehri ziyaret eden Steve Thomas, Skylife Dergisi'ne bir gezi yazısı hazırlayarak Kapadokya'yı anlattı: Yirmi küsur sene önceydi; ilk kez, fotoğrafçı bir arkadaşımın çektiği karelerde gördüğüm Hobbit diyarını andıran bu coğrafyanın büyüsü hayal gücüme sirayet etmeye başladı.
DAĞ BİSİKLETİ İÇİN ELVERİŞLİ
Peribacalarının ve mağaralarda yaşayan insanların hikâyelerini anlatıp bölgenin dağ bisikleti için ne kadar elverişli olduğundan bahsettikçe gözleri parlıyordu.
O günlerde internetteki içerikler hayli az, olanlar da epey zayıftı. Dolayısıyla Kapadokya’ya dair araştırmam biraz zayıf kaldı ve keşif planlarım ertelendi. Ama dört sene önce katıldığım Türkiye Bisiklet Turu’ndaki tesadüfi bir tanışma beni tozlu ve rüzgârlı bir akşamda Uçhisar’a taşıdı.
Alacakaranlık ayazına rağmen bu bölgenin tanımlanamaz bir albenisinin olduğunu anlamıştım. Görünmeyince daha da cazip gelen birçok şey gibi beni etkisi altına almıştı. Daha sonra tekrar tekrar beni kendine çekti ve çekmeye devam edecek gibi görünüyor.
EFSANELER MÖ 2000'LERE DAYANIYOR
Volkanik bir geçmişi olan bu yarı kurak coğrafyaya dair efsaneler MÖ yaklaşık 2000’lere dayanıyor. Asırlar boyunca nice medeniyetlerin ve kültürün yerleştiği, yönettiği, uğruna savaştığı ve el üstünde tuttuğu Kapadokya’nın hem coğrafyasında hem de kültüründe yer edinen bu geçişler, günlük hayatın her alanına yansıyan belirgin izler bırakmış.
BÜYÜK BİR ÖNEME SAHİP
Doğu ve Batı’yı birbirinden ayıran Orta Anadolu’nun tam ortasında yer aldığını düşününce, Kapadokya’nın neden böylesine çeşitli bir dokuya ve büyük bir öneme sahip olduğunu anlamak pek de zor değil.
Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış