Robert Koch kimdir

Robert Koch kimdirTüberküloz ve kolera hastalıklarının mikroplarını bulmaktan öte, bir bilim dalı olarak bakteriyolojiyi geliştirmekle, Robert Koch tıbba en önemli katkılardan birini yapmıştır. Robert Koch, 1905 yılında tıp dalındaki Nobel ödülünü aldığında kırk yılı aşkın bir bilimsel araştırma yaşamını geride bırakmış bulmuyordu. Bakteriyoloji biliminin metodolojik adımlarını attığı gibi, bunları uygulamak için gerekli olan teknik araç ve yöntemleri de ilk kez Robert Koch geliştirmişti. Göttingen Üniversitesini bitirdikten sonra çeşitli yerlerde hekimlik yapan Robert Koch, nihayet VVolstein kentine yerleşerek asıl verimli çalışmalarına koyuldu. 1876′da koyun ve sığırlarda görülen şarbon hastalığına belirli bir bakteri tarafından yol açıldığını buldu. Böylece ilk kez canlı bir mikroorganizmanın hastalığa yol açtığı kanıtlanmış oluyordu.

KOCH KOLİBASİLİ

Robert Koch, 1880′de Berlin'de bulunan imparatorluk Sağlık Dairesine atandı. 1904 yılına kadar süren bu görevinin yanı sıra Berlin Üniversitesinde Hijiyen Enstitüsü ile yeni kurulan Mikrobik Hastalıklar Enstitüsünün de müdürlükerini üstlendi. Her biri ayrı ayrı yüzyılımızı etkileyecek olan bir takım buluşların sahibi G.Gaffky, F.Löffler, E. von Behring ve P. Ehrlich gibi tıp uzmanlarından oluşan bir ekiple çalışan Koch, tıbba yaptığı en önemli katkılarını bu dönemde gerçekleştirecekti. Nitekim 1882 yılında, kendi adıyla Koch basili“ olarak anılacak olan tüberküloz mikrobunu buldu. Aslında Parisli hekim Jean Antoine Villemin tüberkülozun bulaşıcı bir hastalık olduğunu ve aşı yoluyla hasta hayvandan sağlam olanlara bulaştırılabileceğini 1865 yılında göstermişti. Ancak hastalığın gerçek taşıyıcısının tüberküloz basili olduğunu Koch kanıtlayacaktı. Bunu yapabilmek için Robert Koch önce tüberküloz basilini kültür içinde büyütmeyi başardı. Sonra da kültür ürünlerini hayvanlara enjekte ederek hastalanmalarını sağladı. Böylece belirli bir hastalığa ancak özgül bir basilin yol açabileceğini sergilemiş oluyordu.

VEREM SAVAŞ DERNEKLERİ KURULDU

1890′da Koch eski "tüberkülin” adını verdiği ve tüberkülozun tedavisinde kullanmayı umduğu bir madde buldu. Bu, yapay kültür içinde basil büyütülürken onun yanı sıra üreyen ve daha önce tüberküloz mikrobu verilmiş bir insan ya da hayvana enjekte edildiğinde enflamasyon tepkisine (iltihaplanma) yol açan özgül bir maddeydi. Her ne kadar tüberkülozu tedaviye yaramadıysa da hastalığın tanısı için önemli bir anahtar oldu. Yeryüzünün her köşesine yayılmış olan tüberkülozun pek çok yerde başlıca ölüm nedeni olageldiği düşünüldüğünde, bunun ne kadar önemli bir adım olduğu hemen ortaya çıkmaktadır. Nitekim savaş ya da doğal felaket durumları dışta tutulacak olursa, verem hastalığının yüzyıl dönümünden başlayarak sürekli gerilediği bir gerçektir. Mikrobun bulunmasını izleyen yıllarda açılan dispanserlerle, hastalık kamu sorunu olarak ele alınmış ve henüz tedavi edici antibiyotiklerden hiçbiri bulunmamış olduğu için, hastalığın bulaşmasını önleyici, direnci arttırıcı, yaşam standartlarını geliştirici birtakım girişimlere ağırlık verilmiştir. Bu türden kurumlardan ilki Koch'un basilini bulmasından beş yıl sonra iskoçya'da Sir Robert A.Philip tarafından açılmıştır. New York'ta H.M.Bİggs ve ekibi bu işe 1889′da girişmişlerdir. 1904 yılına gelindiğinde ABD, ingiltere ve Kanada gibi birçok ülkede özel çabalar ulusal çapta veremle savaş derneklerinin kurulmasını gerçekleştirecek kadar yol kat etmiştir.

KOLERAYI TANILADI

Kolera mikrobunu da bulan Koch'du. Gerçi Felix Pouchet 1849 yılında koleralı hastaların dışkısında büyük miktarlarda ”vibrio” adı verilen çomak biçiminde hareketli mikroorganizmalardan bulunduğunu saptamıştı ama hastalığa yol açan etmeni yalıtarak tanılayan Robert Koch oldu. Önce Mısır'da, ertesi yıl da Hindistan'da koleralı hastaların dışkılarından aldığı küçük ve kıvrık biçimli bir basili kültürde büyüterek 1883 yılında virgül basil olarak da anılan 'vibrio cholerae'yi saptadı. Koch, Mısır ve Hindistan dışında da pek çok ülkeye gitmiş, çeşitli hastalıkları araştırmıştır, italya'da malarya, Uganda'da uyku hastalığı, G. Afrika'da sığır vebası ve yine Hindistan'da veba üzerine yaptığı incelemeler kuşkusuz deneylerinin zenginliğine katkıda bulunmuştur.