Röportaj ve şiirlerinden alıntılarla Edip Cansever
Özel İçerik

92 yıl önce dünyaya gelen Edip Cansever’i röportaj ve şiirleriyle analım.

İyi ki doğdun Edip Cansever!

’un da Edip Cansever biyografisinde dediği gibi:

“Onun mutlu olabilmesi için sadece şiire ihtiyacı vardı. Bu mutluluğun en fazla bir gün süreceğinin gerçeğini savunuyordu üstelik. Kim bilir, Edip Cansever’in de dediği gibi, belki hakkımız olan mutluluk limiti bu kadarcıktı. Öyleyse değmez miydi? İnsan kendisini mutlu eden şey neyse onun peşinden gitmeliydi. Gidebilsin ki, dünyanın döndüğünü kalbinde hissedebilsin; basit bir baş dönmesi gibi akıp gitmesin zaman…”

Röportaj ve şiirlerinden alıntılarla Edip Cansever

Erdal Öz’ün 1 Kasım 1956 tarihinde “A Dergisi” için yaptığı röportajı aktarıyorum size. Ayrıca röportaja “Gül Dönüyor Avucumda” kitabında da rastlayabilirsiniz…

ŞİİR YAPILIR DİYORUM SADECE. YAZILAN ŞEYSE YAZIDIR

Erdal: Yeditepe’nin son (116) sayısında “Kaybola” adlı bir şiiriniz çıktı. Orada şöyle bir yer vardı: “Yapılan bir şeydir şiir.” Bununla ne demek istiyorsunuz?

Edip: Şiir yapılır diyorum sadece. Yazılan şeyse yazıdır.

Erdal: Siz, burada şiiri soyut bir nenmiş gibi ele alıyorsunuz.

Edip: Bir bakıma öyle. Renk nasıl bir çiçeğin rengi, ses nasıl bir kuşun, bir telin sesiyse, şiir de gözlemlerimizin, algılarımızın kavradığı şeyler de şiirdir. Örneğin bir olay içinde, balığın gözlerinde, ışığın yansımasında, insanların ölüşüp gittiği bir savaş alanında herhangi bir ozanın bir şiirini canlıyabiliyoruz. Bu hikâyede, romanda da böyle. Orhan Kemal’i okuduktan sonra bir fabrika işçisi, insancıl olmayan bir davranış bakılarımızı değiştiriveriyor hemen. Nasıl masayı uzaktan bir de yakından görmek arasında ayrımlar varsa, şiire açık bir insanın gözetlediği masayla, aşçının gözetlediği masa arasında da ayrımlar vardır.

Biz, şiirle evreni, insanı, olayları yeniden görüyoruz. O gördüğümüz algıladığımız nenlerden ayıramıyoruz şiiri.

Erdal: Bunu biraz açıklar mısınız?

Edip: Ahmet’in ayakları var, boyalı iskemle güzeldir, derken bunları okuyan kimse, Ahmet’in, iskemle’nin, ayağın çizgilerini çizer önce. Bir biçim, bir renk dünyası kurar kendine göre. Bu, şiirin düpedüz bakılan yanı, kolay yanıdır. Yapılan gözlem şiiri ilke olarak çözümlemeye yarar. Şiire varmak bu çizgi ve renk dünyasını aşmakla olur. Buysa bir eğitim işidir. Kendimizi giyime, sigaraya, yemek yemeye, eğlenmeye hazır tuttuğumuz gibi şiirin tadına varmaya da hazır tutmamız gerekir. İşte o zaman üstümüze şiirin ağırlığı çöker. Ne yapsak ondan kurtulamayız artık. Kişiliği bu etki türlerinde aramalıyız. Biçimse, ozanı kişiliğe götüren yollardan biridir sadece.

Röportaj ve şiirlerinden alıntılarla Edip Cansever

ŞİİRİ, DAR BİR ALANDA BENİMSEMEKTEN KAÇINIYORUM

Erdal: şiiri sınırlamış olmuyor musunuz?

Edip: Tam bağımsızlığa ulaştırıyorum oysa. Şiiri dar bir alan içinde benimsemekten kaçınıyorum.

Erdal: Ama bağımsızlık derken gene bir anlamda sınırlama yapmış olmuyor musunuz? Her ozan kendince şiire bir bağımsızlık getirirken geniş anlamda şiiri bir sınırlamaya sokmaz mı?

Edip: Ozan, oluşturduğu dünya bakımından bu sınırlamayı yapacaktır elbette. Zaten şiir tek insanın işidir. Bir kendine göreliği vardır. İşi bu yandan düşünürsek dediğiniz doğru. Konular, belgitlemeler hep yüzeyde kalan kavramlardır. Şiirin kendisi, ozanın tutumuyla, insanı, evreni ele alışındaki başkalıkları verir.

Erdal: “A” Dergisi’nin 6. sayısında Cemal Süreya‘nın bir sözü vardı: “Çağdaş şiir gelip kelimeye dayandı,” diyor. Son günlerin ortak sözü. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Edip: Bir bakıma doğru. Ozan, kelimelerin olanaklarını zorlamalı. Hatta yeni kelimeler yaratmalı, diyorum. Ama bunu, şiire yeni anlamlar, bilinmedik hazlar getirmek için yapmalı. Cemal Süreya o yazısında; şiirin folklordan aşılanmasına tutuluyor. Bence, korkulacak taraf bu olmasa gerek. Halk ağzını, halk deyimlerini yenileyerek de şiire yeni alanlar hazırlanabiliyor. Hem günümüz ozanlarının çoğu bu anlayıştan kaçınmıyorlar zaten.

Röportaj ve şiirlerinden alıntılarla Edip Cansever

ŞİİR YAPMAK, TOPLUMLA İLİŞKİLER KURMAKTIR

Erdal: “Kaybola” şiirinizde şöyle bir yer var: “Deli ediyor onları sonsuzda / çok isimli bir çay / çok yuvarlak bir masa.” Sözgelimi, çok isimli bir çay yoktur dışımızda. Ya da çok yuvarlak bir masa olamaz. Yuvarlak vardır ama çok yuvarlak olamaz? Burada soyutlama işlemine giriyorsunuz. Açıklar mısınız?

Edip: Soyuta varmak, o akımı benimsemek, ozanın yapıtını kurarken araç seçmesidir, bence. Ayrıca kara odanın kapkara olması gibi yuvarlak olanın da çok yuvarlak olması yanlış değildir.

Erdal: Soyutlamayı sadece bir araç, bir yöntem olarak mı ele alıyorsunuz?

Edip: Bence öyle. Sonra bir işin şöyle ya da böyle ele alınmasına etkin sebepler de olabilir. Güzele harcanan uğraşlar yanında bunların da yeri vardır.

Erdal: Sadece bunun için mi?

Edip: Soyut şiir günümüzün özentisi. Yenilik değil, değişiklik. Bir moda daha doğrusu. Ne var ki dörütte soyutlamayı savunanlar bu eğilime karşıt olanları insanın iç dünyasını tanımamakla suçluyorlar. Soyut yapıtları yerenlerse ötekilerin gerçekte ilgisizliklerini kınıyorlar.

Ben bu denli ayırmaları önemsemiyorum. Şiir yapmak toplumla ilişkiler kurmaktır en önce. Usta ozan, işi ne yandan ele alırsa alsın sonuca varan adamdır. Soyut şiir yapıyorum diye bilinçaltı saçmalıklarını dökenleri de, salt dış gerçeklere bağlanıp sanattan yoksun mısralar dizenleri de anlamıyorum ben.

Hem, işi biraz daha geniş tutarsak, bütün dörüt yapıtların birer soyutlama olduğu sunucunu da çıkarabiliriz.

Edip Cansever’in yazmaya doyamadığı şiirleriyle…

Röportaj ve şiirlerinden alıntılarla Edip Cansever

BUZ GİBİ

Aşk iyidir bak

Duyumunu artırır insanın

Hele don gömlek sabahları

Traş olacağını duyarsın

Yeni gömleğini giyeceğin gelir

Bir yeni biçim eklersin insan olacağa

Masaya, merdivene, aynalı dolaba

Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı

Amanın dersin bu ne delice gidiş

ACABA

Dönelim

Döndürsün bizi

Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi

Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan

Ve akılda kalan bir yokuştan

Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından

Ve çocukluktan

Dönelim

Dönelim mi biz

Gençlikten, oralardan

Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan

Edip Cansever, derinden aldığı yaralarla süslediği şiirleri, kendine merhem olamasa da her seferinde kendimizle yüzleşmemize vesile oldu. Acılarını sevmeyi öğrenmek ve onunla birlikte yaşamayı kabullenmek en büyük öğretisi olmuştu hayatında…

Röportaj ve şiirlerinden alıntılarla Edip Cansever

Gül Dönüyor Avucumda

Edip Cansever

Adam Yay.

S.: 245

Kitabı satın almak için tıklayınız: nadirkitap

*

Sonay Karaman

Instagram: biyografivekitap