Salih Koca ile çarpıcı romanı
Özel İçerik

Salih Koca

Romana konu olan olay, aslında pek çoğumuzun aşina olduğu ve internet ortamında da sıkça konuşulan, paylaşılan gerçek bir olay! Farklı kaynaklarda Türk ya da Afgan olarak denk gelebileceğiniz iki savaşçı, 1 Ocak 1915’te, bir dondurma arabasına çektikleri Osmanlı bayrağı ile Avustralya’da bir trene saldırıyorlar. Çanakkale cephesine Anzak askeri taşıdığını düşündükleri trene yaptıkları baskın sonucu, siviller, askerler ve polisler ölüyor. Sonrasında iki savaşçı Beyaz Kayalar mevkiinde kıstırılıp, iki yüz kişilik bir kuvvetle çembere alınıp öldürülüyor.

Olayın ilginçliği, iki kişinin bir bayrak altında koca bir devlete kafa tutması, meydan okuması elbet. Onlara bu cesareti veren yaşadıkları ayrımcılık, saf inançları ve bir de Osmanlı sevgisi ve hayranlığı… Yazar, ölümü büyük bir aşka tercih etmelerinin arkasındaki bu büyük hikâyeyi, Türkiye’den Avustralya’ya uzanan destansı, masalsı bir macera tadında “Broken Hill Savaşı” adını verdiği romanıyla ilk kez uzun uzun anlatılmış oldu. Böylece olay ve olayı gerçekleştiren kahramanlar hakkında birçok bilinmeyen, ilk kez gün ışığına çıkıyor.

İlginç bir tesadüfle, bu olayın romanla paralel bir dönemde filmi de çekildi. Roman Ekim’de çıkmıştı. Film de 15 Mart’ta vizyonda olacak.

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

BROKEN HILL SAVAŞI

Olağanüstü ve gerçekçi anlatımını tamamlayan kurgusuyla Koca, romanında okuruna çok katmanlı bir dünya sunuyor. Konusunda yazılan tek roman oluşuyla dikkat çeken bu eser, Osmanlı ruhunun Müslüman ülkelerdeki yansımalarını, farklı coğrafyalardaki Müslümanların I. Dünya Savaşı’na motivasyonunu bireylerin ruhsal dünyaları üzerinden inceliyor. Osmanlı’nın son dönemlerindeki çok milletli Anadolu’yu, 31 Mart Ayaklanması’nı, Trablusgarp Savaşı’nı, o yılların uluslararası deniz yolculuklarında yaşananları, Hindistan Müslümanlarını ve 1915’lerdeki bir Avustralya kasabasındaki halkın durumunu edebiyatın imkânlarını kullanarak anlatıyor.

İran, Afganistan, Hindistan, Türkiye, Almanya ve İngiltere’den gelen insanlar bu küçük kasabada birbirleriyle yüzleşiyor, kendilerini keşfediyor, aralarındaki dinsel, ırksal ve sınıfsal nefretin boyutlarının nelere mal olacağını görüyorlar. Bunun sonucunda ortaya derinlikli karakterler, İngiliz siyasetinin o meşhur incelikleri, sürpriz olaylar ve imkânsız bir aşk çıkıyor. Ele aldığı konu ve kavramlar dolayısıyla edebiyatımızda kalıcı olacağını düşündüren roman, kahramanlık kavramını da klasik anlayışın dışında inceliyor. İnsani ve psikolojik düzlemde, inancın, haksızlığın ve ezilmişliğin doğurduğu isyanı gözler önüne seriyor.

Koca eseri için “Samimi, yürekten ve tarihçilere danışılarak yazılan bir roman oldu.” diyor. Gerçekten de kitabın sayfalarını çevirdiğimizde karşımıza ilginç detaylar çıkıyor iki savaşçı ile ilgili. Broken Hill sakinleri yaşananları bir terör olayı olarak görseler de bu çatışmada hayatını kaybeden iki kişi, özellikle Müslüman coğrafyasında 1930’lardan bu yana kahraman ilan edilmiş durumda. Artık iki savaşçının yiğitliği ve cesareti geniş kitlelerce biliniyor.

Broken Hill çatışmasıyla ilgili tarihte yazılan ilk roman olan “Broken Hill Savaşı” insanlığın şiddetle, inançla, ırkçılıkla imtihanı üzerine kalıcı bir eser niteliğinde. İki savaşçının İngiliz çoğunluk tarafından maruz kaldığı durumlar, gümüş madenlerinde çalışan işçilerin zor hâlleri ve I. Dünya Savaşı gölgesi altında kasabada yaşanan baş döndürücü olaylar… Romanın en can alıcı yönü ise, iki savaşçının ruh hâlleri sanki oradaymış gibi tasvir edilmiş. İçerdiği yoğun sosyolojik, psikolojik ve tarihsel bilgiler günlük konuşma diliyle verildiğinden akıcı bir okuma sağlıyor.

Bu kez uzun bir giriş oldu; ama olaydan da bir bahsetmek gerekiyordu tabii. Gerisini ve elbette romanı da Salih Bey’le konuşalım o halde…

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

10 YIL ÖNCE EDEBİYATA YÖNELDİM

- Yine klasik sorumla başlamalıyım: Salih Koca kimdir?

1972, Kahramanmaraş doğumluyum. Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi’ni bitirdim.  Uzun yıllar tasarımcı olarak çalıştım. Cağaloğlu’nda yayınevlerine kitap kapağı tasarımları ve editörlük yaptım. Girdiğim bazı ticari işlerde başarılı, bazılarında başarısız oldum. Yani düştük, kalktık… Her şeyin yolunda olduğu düz bir yaşamı hepimiz istiyoruz; ama bu içini doldurman gereken koca bir yaşam demek. Bizlerin işleri daha kolay bu anlamda; her hafta bir sorununu çözüyorsun ve o haftan anlamlı geçiyor. Yani yaşam mücadelesi sayesinde uzun uzadıya yaşamın anlamını düşünemiyorsun. İronik bir durum bu çoğumuza dair ve benim de temel eleştirilerimden.

- Edebiyata ne zaman ve nasıl yöneldiniz peki?

On yıl önce edebiyata yöneldim. İlk kitabım “Ayıkla Bilincin Taşı” ve yayınlanmış hikâyelerimden oluşan “Bir Çınar Bin İnsan” 2014’de yayınlandı. Geçen yıl, yüz yıl önceki Gaziantep kuşatmasını bizzat gazilerin hatıralarından yararlanarak yazdım. Belgesel roman tadındaki çalışma “Kağnı ile Tankın Savaşı Antep 1920” adıyla yayınlandı.

- Tarihi bir romandı yani! Orada neler anlatmıştınız?

Küçük; ama hacimli bilgilerin olduğu bir kitap oldu. 11 aylık savunma süresinde şehirdeki insanların top ve silah sesleri altında; ümitsiz, aç ve hasta bir şekilde hapsoldukları şehirde insanoğlunun dayanma sınırlarını nasıl test ettiklerini özgün bir macera eşliğinde anlattım. Romanın, bir gün bu kuşatma üzerine film çekilirse özgün hikayesiyle önemli bir kaynak olacağını düşünüyorum.

- Broken Hill Savaşı’nı ne zaman yazdınız?

Son romanım “Broken Hill Savaşı” romanımı yoğun bir çalışmayla 2018’in Şubat-Kasım ayları arasında yazdım. I. Dünya Savaşı’naki pek bilinmeyen önemli bir olaya dayanan çalışma son yıllarda Doğu ve Batı ekseninde tartışılan konulara da alttan alta göndermeler yapıyor.

Salih Koca - Broken Hill Savaşı

(Görsel, "Battel of Broken Hill" belgeselinden alınmıştır.)

O YILLARDA BİZE İLGİNÇ BİR KAHRAMANLIK MACERASI OLARAK GELMİŞTİ

- Bu konuda bir roman yazma fikri nereden doğdu?

Olayı çocukluğumda 1987’lerde Tercüman gazetesinde Ergün Göze’nin bir yazı dizisinde okumuştum. O yıllarda bize ilginç bir kahramanlık macerası olarak gelmişti. Daha sonra internette tesadüfen konuyla ilgili abartılı bir hikâye okudum. Çatışma tamamen bir masala çevrilmiş, inanılması güç bir kurguyla yazılmıştı. Yazan büyük ihtimalle millî duyguları kolaylıkla harekete geçireceğini varsayarak onlarca mantık hatasıyla bir hikâye uydurmuştu. Ama bu basit hikâyenin bile internette yayıldığını, okunup altına çeşitli görüşler, beğeniler yazıldığını ve bir o kadar da acımasız eleştiriler yapıldığını okuyunca, işin gerçeğini araştırmak istedim.

- Peki araştırma süreci nasıl geçti?

Bu vesileyle, Türkiye’nin Avustralya Büyükelçiliği yetkilileriyle irtibat kurdum. Sağ olsunlar bana yardımcı oldular ve Avustralya Ulusal Üniversitesinde çalışan Prof. Dr. Mehdi İlhan ile irtibata geçtim. Prof. İlhan, konuyla ilgili daha önceden araştırıp hazırladığı otuz sayfalık bir akademik metni yolladı ve her konuda yardımcı olabileceğini söyledi. Gerçeklere sadık kalınarak olayı anlatan bu İngilizce makale romanın son bölümünün temelini oluşturuyor. Ayrıca yüze yakın farklı kaynaktan hikâyenin aslını öğrenmeye çalıştım. Hatta olayın geçtiği Broken Hill kasabasına gidip bu iki Müslüman’ın mezarını ziyaret edenlerle, konuyla ilgili açılmış müzeyi gezenlerle konuştum.

- Ve Broken Hill Savaşı da böylece bir roman oldu…

Sonunda insanımıza çok şey vereceğine inandığım, Anadolu’dan Avustralya’ya bir macera eşliğinde; sevgi, arkadaşlık, vatan, inanç ve savaş kavramları üzerine bir eser ortaya çıktı. Birçok kültürü inceledim, karşılaştırdım insan sevgisi temelinde. Mesela bir Nalbur dükkânında kahramanlarımız ile ateist bir entelektüelin, bir Hristiyan’ın İslam bağlamında çatışmaları dile getiriliyor. Ayrıca okyanusta geçen uzun gemi yolculuğu bölümünde, kişileri özellikle farklı kültürlerden seçip denizin ortasında vatan hissinden bağımsız, sadece fikirler temelinde konuşturup çatıştırdım.

- Bir dondurma aracına Osmanlı bayrağı asmış iki savaşçı… Büyük cesaret değil mi?

Bazılarına göre bu olay, son yıllarda sadece dünyanın değil, Müslümanların da başına bela olan, şiddete endeksli cihat kavramının ilk örneği. Bazılarına göre ise o dönemde yaşanmış, şimdiki cihat anlayışıyla alakası olmayan, Osmanlı’nın savaşa girmesiyle, onun düşmanlarına saldıran iki inançlı Müslüman’ın hikâyesi. Adına ne denirse densin olay büyük bir cesaret örneği, özgürlük ve inanç motivasyonlu bir saldırı ve o yıllardaki savaş atmosferinde Osmanlı’yla dayanışma içinde olmak isteyen iki kişinin gerçekleştirdiği bir çatışma.

- Bu soruyu sona bırakmak istemiyorum. İlginç bir şekilde romanınızla aynı dönemde bir de bu konuyu içeren film çekildi. Bu konuyu da aydınlatalım mı? Ne zaman haberdar oldunuz bu filmden? Ne düşünüyorsunuz?

Filmden yaz aylarında haberdar oldum. Yönetmeniyle Twitter üzerinden irtibata geçtim, konuştuk hatta kendisi sağ olsun kitabı aldığını ve okuyacağını söyledi. Ben de film vizyona girince zevkle izleyeceğim. Zaten yapan ekip sinemamıza yeni bir soluk getiren Ayla ve Müslüm filmlerini yapan sinema sanatına saygılı bir ekip. Yapımcı Mustafa Kutlu’nun öncülüğünde oluşan bu ekibi ben çok değerli buluyorum. Mesela Müslüm’de senoryo da yeni romancılarımızdan Hakan Günday ile çalışmışlar. Bu diğer yönetmenlerimize, yapımcılarımıza ders olmalı. Filmciler hemen parlak bir konuya filme çekip parayı toplamayı düşünmek yerine, hakkını vererek böyle yazarıyla, görüntü yönetmeniyle sanat duygusunu yoğun taşıyan insanlarla çalışmalılar. Bu da zaten iyi kazanç demek, kalıcı olmak demek, daha çok izleyici ve daha fazla beğeni demek…

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

TÜM DÜNYADA OLANLAR YAZARI ETKİLER; ETKİLEMELİDİR DE


- Tarihî bir roman olsa da, kitap son yıllardaki tartışmalardan izler de taşıyor. Bölgemizde son yaşananlar yazma kararınızı ne kadar etkiledi?

Sadece Müslümanlar arasında olanlar değil,  tüm dünyada olanlar yazarı etkiler; etkilemelidir de. “Ben etkilenmem” sertliği içinde değil, “Beni etkilesin” diye bakıyorum tüm yaşanmış olaylara, haberlere… Bu kitapta da tamamen bu etkilerin sonucu oluşturduğum kavramsal sonuçları görebilirsiniz. Müslüman birisi olarak elbette İslam coğrafyasında yaşananlar biraz daha farklı ve içten sarsıp etkiliyor beni.

- Peki zor muydu?

Yaşadığınız bölgeden, inançtan ve içinde yaşadığınız zamandan bağımsız kitap yazmak zordur. Tüm bunlar sizi şekillendirir; ama bir noktaya kadar. Yazmaya başladığınızda bir süre sonra kitabın omurgası ortaya çıkıp olaylar ve kişiler oluştuğunda, romandaki her kişiye bağımsızlık vermek zorundasınız. Ve böylece o bağımsız ortamda oluşturduğunuz her karakter size karşı gelircesine konuşur, hatta bir süre sonra siz bir izleyici ve sadece söylenenleri, hissedilenleri kayıt altına almaya çalışan biri gibi olursunuz. Karakterler bağımsızlaşır, tanışmak isteyeceğiniz gerçek insanlara dönüşür. Her şey o kadar gerçek olur ki, oluşturduğunuz maceranın içinde olmadığınız için üzülürsünüz.  Hiçbir roman karakterine, onun karakterine uygun olmayan bir şey söyletemezsiniz; hoşunuza giden bir sözü diyalog olarak yazamazsınız.

- Peki ya geçmişle bugünü bağlayan zaman algısı ne hissettiriyor?

Söylediğim gibi, yaşadıklarınızdan, hissettirdiklerinden uzak kitap yazmak zordur. Yazdığınız kitap, ilk çağlarda geçiyor olsa bile sizin o anki yanlarınızdan, algılarınızdan izler taşır. 1970’lerde yazılmış tarihî bir roman ile 1800’lerde yazılmış tarihî bir romanı hemen ayrıştırıp yazıldığı dönemi bilmemiz de bu yüzden.

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

BU KİTAPTA AŞK VE SEVGİ VAR


- İnanç felsefesi, kahramanlık ve savaş kavramlarına genişçe yer verdiğinizi biliyoruz. Okur bu kitapta ne bulacak?

Bu kitapta aşk ve sevgi var, çeşitli yüce duyguların çatışması var ve inanç ve birey arasındaki ilişki de var. Ben kitabımda inancı, çatışmalar yaratan değil, insanlığın barış ve huzur dolu yeni bir çağa ulaşmasında ana kavramlardan biri olarak görüyorum. İnançla kavga edenlerin de yeterince hümanist olamayacağına, insan sevgilerinin tam olmayacağına dair inancım var.

- Neden böyle düşünüyorsunuz?

Çünkü inanç, bir fikirden çok karakterin parçasıdır. İnancına söz ettiğiniz birinin aslında kişiliğine söz ediyorsunuzdur. İnanca yapılan her türlü saldırı kişiye yapılmış sayılması da bu yüzdendir. Bu ayrımı yapamayan biri de zaten insanı anlama konusunda entelektüel bir çaba içinde değildir. Ama şunu da belirtmek lazım; “inanç” denilen şey sizi uysal ve iyiliksever de yapar, vahşi ve başkasına zulmeden biri de…

- Nasıl yani?

Tarih bunun örnekleriyle dolu. İnançtan önce kişinin cehaletini yenmesi gerekir. Bir cahilin elinde özellikle din bir kılıca dönüşür, her an kimin boynuna ineceği belli olmaz. Bu yüzden İslam toplumları acilen belirli bir kültür düzeyine erişmelidir. İçlerindeki bu tür insanları elemenin başka yöntemi de yok. İnisiyatifi dini doğru anlayanlar ele almalıdır. Zaten dini doğru anlamak isteyen kitlelerin cahillikte ısrar etmeleri de imkânsızdır.

Salih Koca - Broken Hill Savaşı

(Görsel, "Battel of Broken Hill" belgeselinden alınmıştır.)

DÖNEM, ŞİDDETİN AYIPLANDIĞI, BİLGİNİN VE EKONOMİK ÜRETİMİN HER ŞEYİ BELİRLEDİĞİ ZAMANDIR


- Romana hazırlanırken savaş kavramına nasıl yaklaştınız?

Önce trene baskını gerçekleştiren iki savaşçının kendilerini ve yaşadıkları çevreyi detaylarıyla öğrendim. Olayın geçtiği kasabada olanları bir film senaryosu mantığında kurguladım. Olaya, roman sanatının imkânları içinde dönemin havasını yansıtacak entrikalar ve karakterler ekledim. İçsel konuşmalar ve değerlendirmelerle ruhsal analizlere yer verdim. Doğu Batı ekseninde anlayışlara eşit yaklaşarak tek bir tarafın sözcüsü olmamaya çalıştım. Gerçekçi, doyurucu bir hikâye olması için olayların içinde, inanç ve kültürel çatışmalar temelinde felsefi yorumlamalar da ekledim.

- Peki günümüzle kıyasladığınızda neler düşünüyorsunuz?

Müslümanların bu olayı bir motivasyon aracı olarak almaları, günümüzde ancak yeni bir anlayış, şiddeti reddeden bir düşünce ortaya çıkarmalarıyla mümkündür. Çünkü dönem, şiddetin ayıplandığı, bilginin ve ekonomik üretimin her şeyi belirlediği bir zamandır. O zamanki şartların bu iki cesur insana bunu yaptırmış olması, şimdi bize günümüze uygun motivasyonların kaynağı olmalıdır. Mesela istersek her şeyi başarabileceğimize dair bir öz güven vermelidir. Artık kahramanlığın kansere ilaç bulunmasıyla, yeni bir teknoloji keşfedilmesiyle veya insanlığa hizmet edecek bir fikrin keşfedilmesiyle olacağını göstermelidir.

- Bu olayı genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Savaşsa savaş!” temelinde bu olay emsalsiz bir örnektir. Yani İslam inancı altında yaşayanların gerektiğinde tek başlarına da inançları ve ülkeleri için ölümü göze alabilecek imana sahip olduklarını gösteren önemli bir örnektir. Bu olay, İslam’da imanın insan ruhunda nasıl bir cesarete ve kararlılığa yol açtığını çok güzel anlatmaktadır.

Salih Koca - Broken Hill Savaşı

(Görsel, "Battel of Broken Hill" belgeselinden alınmıştır.)

İNSANLIK, IRKSAL VE DİNSEL FARKLILIKLAR YÜZÜNDEN BİRBİRİNE ZARAR VERMEYİ İSTEMİYOR ARTIK


- Size bu kitabı yazdıran pek çok duygunuz vardı elbet. Peki motivasyon kaynağınız neydi; hedefleriniz? Biraz da bunlardan bahsedelim mi?

Bu iki savaşçı bir kasabada Müslüman oldukları için, İngiliz olmadıkları için hor görülmüş olabilirler; ama artık o kasabada yüz yıl var olan birçok davranış suç olmuş durumda. Yani insanlık, ırksal ve dinsel farklılıklar yüzünden birbirine zarar vermeyi, aşağılamayı, çatışmayı istemiyor artık. Her ne kadar ayrımcılar ve şiddeti savunanlar bu çaba içinde olsalar da, ortak bir sağduyu tüm dünyaya egemen olmaya çalışıyor.  Şimdi dinsel ayrılıklar, sadece yeryüzünün geri kalmış bölgelerinde bir çatışma sebebi olabiliyor.

- Yani?

Yani bu tabloya bakarak bu romanı yazış amacımı şöyle söyleyebilirim: Okuyana bir Müslüman olarak her alanda her şeyin en iyisini ve en gelişmişini yapabilmesi için moral vermek. Cesaretin, kişisel kahramanlığın artık insanlığın ortak değerleri adına olması gerektiğini anlatmak! Elde tüfek savaşan atalarımızın emanetini elde kalem savaşarak gelecek nesillere iletmek.  Broken Hill’deki çatışmada ortaya konulan benzersiz cesareti insanlık için yeni faydalı şeyler başarmak için bir motivasyona dönüştürmek.

- Bu nasıl olacak peki sizce?

Zaman içinde insanlık ailesinin güçlü bir üyesi olarak gelecekte yer almak istiyorsak, tarihimizi bilmeli, kahramanlıkları fedakârlıkları ve acıları öğrenmeliyiz. Büyük bir tarihin evlatları olarak gelecekte hak ettiğimiz yeri almak zorundayız. Bunun için de geçmişimizdeki mücadeleleri bilmek zorundayız. Gençlerin kafa karışıklığını, olayları onlara doğru anlatarak, doğru bir bakış açısıyla aktararak giderebiliriz. Unutmamak lazım ki, medeniyetimizin ruhunu içimizde yaşatma, her attığımız adımda onun sorumluluğunu hissetme mecburiyetimiz var.

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

YAZIM SÜRECİNDE HİSSETTİĞİM TEK ŞEY SORUMLULUK DUYGUSUYDU


- Romanınız kimlere hitap ediyor peki? Siz en çok kimler okusun istiyorsunuz?

Ben kalıcı olması amacıyla bir roman yazdım. Millî duyguları kullanmayı amaçlayan abartılı hikâyelerin insanımızın hayallerini, duygularını erozyona uğrattığını, onları gerçeklikten uzaklaştırıp zarar verdiğini düşünüyorum. Bu eserde hikâyemiz Anadolu’dan Yedi Güzel Adam’ın şehrinden başlıyor. Daha sonra, İstanbul üzerinden Trablusgarp Savaşı, Mustafa Kemal, Enver Paşa ve Ömer Muhtar’ın da içinde olduğu bir macera ile devam ediyor.

Kahramanlarımız daha sonra Osmanlı’ya yardım toplamak için gemiyle Hindistan’a gidiyorlar. Bu altınları Enver Paşa’ya getirmek amacıyla çıktıkları bu deniz yolculuğunda çok şeyler yaşıyorlar. Elbette sadece özet geçiyorum. Çünkü denizlerde, Trablusgarp’ta ve İstanbul’da maceralar yaşıyorlar. Kitabın bence önemli özelliğinden biri de sürükleyici maceraların zincirin halkaları gibi birbirine bağlanarak devam etmesi ve hepsinin de orijinal kurgu içermesi.

- Okuru neler bekliyor peki?

Romanı okuyanlar, büyülü fantastik bir dünyaya adım atacaklar; ama elbette tüm gerçekliği ile. Yani burada son dönemlerde moda olan uçuşan dinozorlar filan olmayacak ama yine de şaşırtan, şok edici fantastik hikâyeler olacak. Ayrıca, gerçeği hak ettiği gibi anlattığınızda en şaşırtan fantastik hikayelerden bile daha heyecanlı olaylar ortaya çıkabiliyor. Kitapta, bağımsız gibi duran, özel olarak yazdığım, akılda uzun zaman kalıcı özel mini hikâyeler de var. Bu tür romana serpiştirilmiş küçük öyküleri ben çok seviyorum ve tercih ediyorum.

- Yazarken en çok hissettiğiniz duygu neydi?

Bu iki cesur savaşçı ekseninde gelişen yazım sürecinde hissettiğim tek şey “sorumluluk” duygusuydu. Onların hatırasını günümüzdeki Müslümanlar için faydalı bir romana dönüştürme gayretiydi. Unutulmayacak bir olaya, unutulmayacak bir eser yazma çabasıydı. Umarım başarılı olmuşumdur, kararı okuyucu verecektir.

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

YAZARKEN BİRÇOK KEZ ÜRPERDİM, GÖZLERİM DOLDU


- Röportajımızın sonuna doğru geliyoruz artık. Romandan yola çıkarak en büyük hayalinizi sorabilir miyim?

Bu benim dördüncü kitabım. Bu kitap, Doğu ve Batı arasındaki bin yıllık gerginliği ve tartışmayı bitirmek amacıyla yazılmadı. Zaten böyle bir gücü de yok. Ama birbirlerini anlamaları ve gereksiz düşmanlıkları bitirmeleri hedefine yardımcı olmak amacıyla yazıldı. Bir yazar olarak, Müslümanların önemli bir aktörü olmasını arzuladığım büyük bir barış ve insanlık paktının oluşması en büyük hayalim.

- Yazım süreci üzdü değil mi?

Kitabı yazarken, mermilerle patlayan kayalar, bedenlerden akan kanlar, şehadete giden insanlar günlerce aylarca bende, içimde yaşadı. Yazarken birçok kez ürperdim, gözlerim doldu. Yüz dört yıl önce olmuş olsa da, az önce şahit olmuş gibi hissedip yazmaya çalıştım. Yazım sürecinde çok şey öğrendim.

- Şiddeti de olduğu gibi aktarmışsınız. Bu konudaki yaklaşımınız neydi?

Yaşanan şiddeti asla sansürlemedim, yumuşatmadım. Bunun onlara haksızlık olacağını düşündüm. Hatta bir arkadaşım kitabı düzeltmek için matbaa öncesi okuduğunda “Son sahneleri çok sert yazmışsın, bir çatışma bu kadar da gerçekçi yazılmamalı!” dedi. Ama ben bu iki insanın koca bir kasabaya hatta koca bir devlete meydan okumasını başka türlü anlatamayacağını düşündüm.

- Başka nasıl yorumlar geldi?

Bir arkadaşım da “Roman hem çok akıcı, hem de dönemiyle ilgili çok bilgi var” demişti. Hikâyeyi şekillendiren sayısız konuyu ciddiyetle araştırıp kitaba yansıtmaya çalıştım. Bir tarafta Osmanlı bayrağı altında çarpışan Abdullah ve Muhammed, diğer tarafta yaklaşık üç yüz kişinin olduğu çatışma sahnesini yazmam bir ayı aldı.

- Peki son birkaç cümle istesem sizden…

Dört bölüm olan romanda tarihe geçmiş bir olay tüm yönleriyle anlatılırken, inanç felsefesi, cesaret ve kahramanlık kavramları da yeniden tanımlanıyor. Okuyanlar; Osmanlı’nın son dönemi, İttihat Terakki, Abdülhamid, 31 Mart Vakası, Trablusgarp Savaşı, İngiliz siyaseti ve Alman zekâsı hakkında çok şey öğrenirken, edebiyatın o özel tadını da hissedeceklerdir…

: Teşekkür ederim.

Salih Koca: Teşekkür ederim.

Salih Koca ile çarpıcı romanı “Broken Hill Savaşı”nı konuştuk

Broken Hill Savaşı

Salih Koca

Çapraz Kitaplar

S.: 464

Kitabı satın almak için tıklayınız: kitapyurdu

*

NOT: "Battel of Broken Hill" belgeselini izlemek için tıklayınız.

*

Instagram: biyografivekitap