Salvador Dali kimdir

Salvador Dali, 20. yüzyılın en önemli sanatçılarından biri. Özellikle sürrealizm akımının temsilcisi bir ressam. Korkularıyla, sevinçleriyle, hayalleriyle, aslında kısacası çocukluk travmasının kendisine kattığı her bir duyguyla başa çıkmanın yolunu resimde bulmuş ve resim sanatının akışına yön veren ressam…

Dali, “İstanbul’da Bir Sürrealist Salvador Dali” adlı sergisiyle, İstanbul’da da sergilendi. Onun resme de, hayata da yaklaşımı kesinlikle sıra dışıydı. Evcil hayvanından karnabahar gibi hepimizin gözünde sıradan bir sebzeye bakış açısına kadar her yönüyle bambaşkaydı. İnsan onu düşününce bile aklında net bir şey beliremiyorken, onu yazmanın verdiği his de tam olarak bu sanırım. Şu anda baktığım her şeyde gerçeküstü bir şeyler görmenin peşinde gibiyim…

Sevgili Dali, eminim aramızdan ayrılışının 30. yılında sen de burada olsan, yine düşündüğün, davrandığın ya da yaptığın bir şeyle şaşırtırdın bizi. Ya da aslında sen zaten bize bir ömür aklımızı zorlayacak çok şey bıraktın…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Çocukluğu

Dali, 11 Mayıs 1904’te, İspanya’nın Katalonya bölgesinde bulunan Figueres kentinde, Felipa Domenech Ferres ve Salvador Dali İ Cusi çiftinin ikinci çocukları olarak dünyaya geldiğinde ailesi, ona, “Salvador Domingo Felipe Jacinto Dali i Domenech” adını verdi. 1901’de doğmuş olan abisi, Dali doğmadan tam 9 ay 10 gün önce, 1 Ağustos 1903’te sindirim yolu iltihabıyla ölmüştü. Ailesi de abisinin adını, Dali’ye verdi.

Aile, oğullarının böylesine küçük yaşta ölüşünü bir türlü kabullenemiyordu. Bu durum elbette en çok Dali’yi etkileyecekti. Çünkü ailesi, Dali’nin yanında ilk Salvador’u anlatmaktan bıkmıyorlardı. Sonra yatak odalarının duvarında da bir fotoğrafı duruyordu ve sık sık Dali ile birlikte ölen oğullarını ziyarete gidiyorlardı. Dali, kendi kimliğini bulmakta o kadar zorlanmıştı ki, ölen abisinin gölgesini hep üzerinde hissetmekten, aslında onun kendi bedeni vasıtasıyla dünyaya geldiğine karar vermişti. "İki su damlası gibi birbirimize benziyorduk, fakat yansımalarımız farklıydı” diyecekti yıllar sonra ve ekleyecekti: “O, herhalde benim fazla mutlak olarak tasarlanmış ilk versiyonumdu”.

Bu durumun ona psikolojik yansımasını ise şu cümlelerle özetleyecekti:

“Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında. Belki de benden çok onu. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için”.

Sonuçları yadsınamayacak travması belli ki Dali’nin bedenini de, ruhunu da sarıyordu. Bir gün sıra dışı bir ressam olarak dünyaya tanınmasının temelinde de işte bu travma yatıyordu belki. Çünkü bir süre sonra Dali, ölen abisinin yasını tutarken onun bir başka kardeş olduğu gerçeğini unutmasını öylesine derin hissetti ki, dikkatlerini çekmek için her şeyi yapıyordu. Onun hayatında “sınır” sözcüğünün karşılığını yitirişi çocukluğuna dayanıyordu.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Dali’nin resim ile buluşması

Bu sınır tanımaz hallerden olsa gerek, histerik davranışları, teatral halleri arasında bir yerde resme tutuldu. Bu durum, sevecen kalpli, anlayışlı annesinin gözünden kaçmamıştı. Belki o da, ölmüş de ona geri gelmiş oğlunun hiçbir anını gözden kaçırmıyordu. Fark etmediği, sadece onun bir başka beden ve ruh olduğuydu.

Annesi ne kadar yumuşak yüzlü ise, babası da bir o kadar sert ve otoriterdi. Noter olarak çalışıyordu. Dali, 3 yaşına geldiğinde bir de Ana Maria adını verdikleri bir kız kardeşi olmuştu. Yaşadığı travma ve evin tek erkek çocuğu oluşu, ona ayrı bir şımarıklık da katmıştı. Annesi, teyzesi, anneannesi, bakıcısı, evin tüm kadınları etrafında pervaneydi…

Kadınların gözetiminde bir hayat süren Dali’yi, annesi 1914’te, özel bir resim okuluna yazdırdı. Dali öylesine yetenekliydi ki, annesinin, babasının otoritesini çiğnemesi pek de zor olmamıştı doğrusu. Yeteneği, aldığı eğitimle daha da gelişti. Dali, 1919’da, Figueres Belediye Tiyatrosu salonunda ilk sergisini açmıştı…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

İlk büyük kaybı

Resim konusunda oldukça başarılı bir başlangıç yapan Dali, yolunda kararlıydı. Ancak bir süre sonra annesinin hastalığı ile sarsıldı. 1921’de de, annesi meme kanserinden ölünce, Dali, ilk büyük kaybını yaşadı. En büyük destekçisi, hayatta ona en çok güvenen insan, artık yoktu. Babası, annesinin ölümünden kısa bir süre sonra teyzesiyle evlendi…

Dali, annesinin ölümü hakkında şu cümleleri söyleyecekti: “Hayatımda aldığım en büyük darbeydi. Ona tapardım… Ruhumun kaçınılmaz kusurlarını görünmez kılabilmesine hep güvendiğim bir varlığın kaybını kabullenemiyordum".

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

İlk eserleri

Dali, annesinin ölümüyle öyle sarsılmıştı ki, çareyi daha çok resme yoğunlaşmakta bulmuştu. Buralardan gitme fikrini ekledi üzerine ve 1922’de, Madrid’e taşınarak buradaki okula kaydoldu.

Resimde bir çığır açacağını düşünüyordu. Yani onun gibi sıra dışı bir karakter bence kesinlikle böyle düşünürdü. İlk eserleri, Fransızca ve İsviçre kökenli kübizm ve Dadaizm akımlarının etkisini taşıyordu. Yeni yeni oluşmaya başlamış bu akımlar, henüz Madrid’de pek duyulmamıştı. Biraz bunun etkisi ve çokça Dali’nin çekici yeteneği ile kendinden çokça bahsettirir olmuştu.

Madrid, ona sanat çevresinden arkadaşlar kazanıyordu. Kendisi gibi avangart sanata meraklı film yapımcısı Luis Bunuel ve şair Federico Garcia Lorca ile tanışmışlar ve kısa sürede dost olmuşlardı. Bir yandan da sıra dışı ve çoğu zaman aşırıya kaçan halleri de devam ediyordu. 1923’te okul, onu disipline olamadığı gerekçesiyle uzaklaştırdı. Bu sırada bir de Girona’daki anarşist gösterilere katıldı ve tutuklandı.

Okul, Dali’yi, 1925’te geri kabul etti. Aynı yıl Barselona’da ilk kişisel sergisini de açtı. Tepkiler, eleştiriler muhteşemdi. Eleştirmenler, onu büyük bir şaşkınlık ve hayranlıkla takip etmeye başlamıştı.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

En meşhur esi: Belleğin Azmi

Dali, Picasso’yu öylesine etkileyici buluyordu ki, sonunda 1926’da Paris’e gitti ve kendisiyle tanıştı. Bu kısa süreli bir geziydi. İlerleyen süreçteki birkaç yıl boyunca Dali, resimlerinde hep Picasso’nun etkisinde olacaktı.

Dali, bu kısa gezinin üzerine okuluna geri döndü. Ancak olmuyordu, bir uyuşmazlık vardı. Sonunda okuldan bir daha alınmamak üzere kovuldu. Çok geçmeden de askere alındı; görevi 1927 Ekim’de bitti.

Sanat, Dali’nin hayatının tamamı demekti. Su sızdırmaz bir gerçeklikti bu onun hayatında. Hatta sanatsal tüm kavramların ötesinde, hayatındaki tek gerçek şey buydu. Askerlik onun için kısa bir mola niteliğindeydi. Döner dönmez sanat çalışmalarına kaldığı yerden devam etti. Sanat eleştirmenleri Luis Montanya ve Sebastian Gasch ile birlikte Mart 1928’de, sanatta modernizm ve fütürizmi savundukları “Sanat Karşıtı Katalan Manifesto”yu yazdı.

1929’da dostu Luis Bunuel ile birlikte adıyla özdeşleşecek Bir avangart kısa film çektiler: Bir Endülüs Köpeği. Özellikle sürrealist sanat çevresinde enfes bir şöhret kazanmışlardı. Bu büyük şöhretle Paris’e ikinci kez gitti. Burada ressam Joan Miro, onu, sürrealist akımın öncülerinden Andre Breton ve Paul Eluard ile tanıştırdı.

Ve 1931 yılı geldiğinde, Dali, ölümsüz en meşhur eserine nihayet imza atıyordu. Ona, Belleğin Azmi adını vermişti. Geniş bir kumsal manzarasına nazır eriyen cep saatlerinin resmedildiği bu eseri ile Dali, katı ve değişmez zaman kavramına karşı duruyor şeklinde yorumlansa da, Dali, daha sonra bu resmi yapmak için Ağustos sıcağında güneş altında eriyen Camembert peynirinden ilhamla aldığını söyleyecekti.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Dali’nin sonsuz aşkı

Dali’nin yaptığı ikinci Paris gezisinde, 1929’da tanıştığı isimler arasında Paul Eluard’ın karısı Gala da vardı. Ondan ölesiye etkilenmiş oluşuna çok şaşkındı. Çünkü kadınlar, Dali’nin ilgisini çekmiyordu. Çocukluk travmaları onun gözünde cinsellik ve ölümü ilişkilendiriyordu. Evet, aynı çocukluk travması onun sanatını beslemişti; ama içten içe de geleceğini siliyordu. Kadınlardan kaçıyor ve bir gelecek düşünemiyordu. Belki de bir çocuğunun olması fikriydi içini bulandıran.

Ancak Gala tüm bu duygulardan kurduğu kalesini yerle bir etmişti. Dali, 25 yaşında sıra dışı bir sanatçı ve erkekti. Gala ise, ondan 10 yaş büyük ve hepsinden önemlisi evliydi. Bir de çocuğu vardı. Aslında Gala da, en az Dali kadar sıra dışı bir kişilikti. Kocasıyla yaşadığı bir “açık evlilik”ti. Dali’ye beslediği yoğun duygulara ket vurmak için bir sebebi yoktu. Sonunda Gala, ailesini bıraktı ve Dali’ye gitti. 1929’da birlikte yaşamaya başlayan çift, 1934’te devlet nikahıyla evlendi. 1958’de de bir Katolik düğünü ile nikah tazeleyeceklerdi.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Ancak Gala’nın özgür ruhu, kendi özgürlük anlayışı ile yaşamaya devam etti. Hepsinden önce Dali, hiçbir zaman Gala ile ilişkiye girmedi. Gala da beslediği duygularla onun yanında kaldı; ama ondan tek bir şey istedi: Özgürlük! Gala, eski kocası dahil, başka erkeklerle olmaya devam etti. Dali de her gün kahroldu. İçinde büyüttüğü sonsuzluğu, sanatına aktarmak onun en büyük kaçışıydı. Dali’nin ailesi ve çevresi de bu evliliğe bir anlam veremiyor, hatta onaylamıyordu. Ne olursa olsun, günün sonunda Gala, Dali’nin karısı ve hayatının aşkıydı. Bu hiç değişmedi. Dali’den 10 yaş büyük Gala, 83 yaşında hayata veda ettiğinde, bu ilginç ilişki 48. yılını devirmişti…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Şöhret basamaklarında sınırları zorlayan Dali

Dali, Amerika’da büyük bir sansasyon yaratan sergisini 1934’te, New York’ta açtı. Bu sergi, Dali’ye müthiş bir şöhret kazandırmıştı. Sınırsızlığı, sınırları aşıyordu. Artık bu haliyle kabul de görmüştü. 1936’da, Londra Uluslararası Sürrealist Sergisi’nde, Dali’den bir konuşma yapması istendi. Elbette sahneye herkes gibi çıkmayacağı biliniyordu. Ancak kimse üzerinde eski tip hantal bir dalgıç tulumu, belinde mücevher işlemeli bir kama; bir elinde bilardo ıstakası ve diğer elinde de zor zapt edilen iki kurt köpeği hayal edemezdi…

1937’de, Hollywood’daydı. Döneminin en ünlü komedyenleri Marx Kardeşler ile tanışarak onlar için bir film senaryosu yazdı. 1938’de de Londra’da, başka bir ilgi alanına hitap eden Sigmund Freud ile tanıştı. Tüm sürrealistler gibi Dali de bilinçaltının dışavurumuyla ilgileniyordu. Özellikle Freud’un bilinçaltı konusundaki yazılarını ilgiyle takip ediyordu. Freud’un birkaç portresini hayranlıkla yapmıştı…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Sürrealistler arası çekişme

1936’da, tüm İspanya’yı kaosa sürükleyen İspanya İç Savaşı baş gösterdi. Dali, savaşa katılmayı düşünmemişti. II. Dünya Savaşı başladığında da yine aynı tavrı gösterecek, ünlü yazar George Orwell’in "Fransa tehlikeye düştüğünde fare gibi kaçmak" eleştirisiyle karşılaşacaktı. Dali ise, yıllar sonra bu dönemi, "Avrupa savaşı yaklaştığında tek düşündüğünün, tehlike daha da yaklaştığında tıkılabileceği fırını güzel bir yer bulabilmek" isteğiyle özetleyecekti…

1939’da General Francisco Franco galibiyet kazandığında ise, yeni kurulan faşist rejimi desteklediğini açıkladı. Franco’ya özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Katalonya’ya döndüğünde, İspanya’yı yok edici güçlerden temizlediği için teşekkür edecekti. Bir de tebriği vardı: Dali, Franco’yu Katolik inanca döndüğü bu dönemde, çıkardığı idam hükümlerinden sebep tebrik edecekti. Daha sonra kendisiyle bizzat tanışacak ve Franco’nun ninesini resmedecekti. İşte bu tavrı, sürrealistlerin Dali’ye sırtını dönmesine sebep olmuştu. Çünkü sürrealistlerin çoğunluğu Marksist’ti ve bir yandan da Dali’nin dikkat çekme çabaları onları çok irrite ediyordu. Çocukken başlattığı şu dikkat çekme isteğini psikolojisinden atamamıştı.

Bu sırt dönüş, Dali’nin attığı her adımla birlikte yavaş yavaş bir çekişmeye dönüştü. Öyle ki, grubun önderi Andre Breton, Dali’nin adından bir kelime oyunu ile iğneleyici bir anagram çıkarmıştı. Avida Dollars diyordu; yani Dolar Heveslisi. Dali ise, bu anagrama şu şekilde cevap verdi: “Le surrealisme c’est moi!”

Evet, “Sürrealizm, benim!” diyordu Dali, kendinden ziyadesiyle emindi. Bu çekişmede uzlaşma hiç olmayacak; Dali bir gün ölene dek sürecekti…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

(Picasso tablosu)

II. Dünya Savaşı’ndan kaçış

1940’ta, II. Dünya Savaşı, tüm Avrupa’yı etkisi altına almaya başlamıştı. Dali ve sonsuz aşkı Gala, bu savaştan kaçarak Amerika’ya yerleştiler. Ne kadar süreceğini kestiremedikleri bu kaçış, 9 yıl sürecekti.

Savaş etkisini sürdürürken, Dali, sanat ile uğraşına devam etti. Otobiyografisini yazmaya koyulmuştu. 1942’de, yayımladığı otobiyografisine, “Salvador Dali’nin Gizli Hayatı” adını vermişti. 1945 ve 1946 yıllarında Walt Disney ile “Destino”, Alfred Hitchcock ile de “Spellbound” filmlerinin yapımında çalıştı. Hep etkisini hissettiği Picasso’nun ise, 1947’de, sürrealist portresini yaptı.

1949’da, nihayet Gala’sını da sol yanına katıp Avrupa’ya döndü. Doğduğu topraklara, Katalonya’ya yerleşecek ve ömrünün sonuna kadar da burada yaşayacaktı. Ancak İspanya’da yaşamasına elbette sol görüşlü sanatçılar tepkisini saklamamış ve sürrealistlerin çekişmesi devam etmişti.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

II. Dünya Savaşı eserleri

Savaş sonrası Dali’nin eserlerinde, Katolik temalar ve DNA, hiperküp, atomik çözünme gibi modern bilim kavramları ön planda olacaktı. İlk olarak 1951’de, “Mistik Manifesto”yu yayımladı. Bu eserinde, Katolisizm ve modern bilimin bazı kavramlarını sentezliyordu…

Bilim kavramları demişken, Dali, özellikle Hiroşima’da patlayan atom bombasının gücünden öyle etkilenmişti ki, hayatının bu dönemine, “Nükleer Mistisizm” adını verdi. En verimli dönemlerinden birindeydi demek yanlış olmazdı aslında. Dali, öylesine çok şey deniyordu ki… Hologramlar, stereoskopi, optik yanılgılar, tuvale boya sıçratma bunlardan sadece birkaçıydı…

1960’ta, Figueres Belediye Başkanı, Belediye Tiyatrosunu, “Dali Tiyatrosu ve Müzesi” olarak restore etmeye karar verdi. Burası, Dali’nin ilk sergisine ev sahipliği yapan salonu barındırıyordu ve iç savaşın zarar verdiği yapılardan biriydi. Müzenin inşaatı ve dekorasyonu, 1974’e kadar sürdü. Dali, tüm işlerle bizzat ilgileniyordu. Burayı öylesine benimsemişti ki, 1980’lerin ortasına kadar da küçük dokunuşlarına devam etti. Burası, onun sonsuzluk eseri olabilirdi. Çünkü müzeye girdiğinizde bir Dali tablosu içinde gezindiği hissinden alamıyordu insan kendini.

Dali, 1965’te, çarmıha gerilmiş İsa tablosunu New York’ta bulunan Rikers Island Hapishanesi’ne bağışladı. Bu tablo, hapishanenin yemekhanesinde asılmıştı. Ancak 1981’de, lobiye taşınacak ve 2003’te de kimliği belirsiz kişiler tarafından çalınacaktı.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Bilim ile ilişkisi

Dali, her ne kadar sürrealist bir ressam olsa da, bunun yanında fotoğraf, heykeltıraş, film gibi birçok alanla da ilgilenmişti. Ancak yine de resimle de bağdaştırdığı en özel uğraşı bilimdi. Özellikle 1945’teki Hiroşima patlamasında duyduğu müthiş heyecandan sonra, emindi. Dali, resimde kesinlikle bilimi buluşturmalıydı. Ancak 1950’lerde atom bombasını çoktan unutmuş, pür dikkat Alman Fizikçi Werner Heisenberg’in anlattığı “tanecikler”i dinliyordu. Nihayet 1953’te, Nature Dergisi 171. sayısında, Watson ve Crick’in DNA yapısını açıkladıkları o ünlü makaleyi yayımladı. Dali, sadece okuduklarından etkilenmemiş, Crick’in karısı Odile’in çizdiği çift sarmal yapıyı gördüğünde adeta büyülenmişti. İlk duygusunu ve düşüncesini şu cümlelerle dile getirdi: "İşte! Tanrı'nın var olduğunun en önemli kanıtı. DNA, Yakub'un genetik meleklerden oluşturduğu bir merdiven ve insanla Tanrı arasındaki tek bağlantı".

Bundan sonra DNA, Dali’nin ayrılmaz bir parçasıydı. Önündeki 23 yıl boyunca gündelik yaşamından sanatına kadar her yerde konumlandırmıştı onu. Çift sarmalın, yaşamın temel şekli olduğuna inanıyordu. 10’a yakın tablosunda da bu şekli kullanacaktı…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

DNA sarmalı kullanımı

"Tanrı'ya inanıyorum, ama inançlı değilim. Matematik ve bilim, bana Tanrı'nın olması gerektiğini anlatıyor, ama inanmıyorum" diyordu Dali.

25 Eylül 1962’de gerçekleşen Barselona sel felaketinde ölen ya da kaybolan bine yakın kişinin anısına 3*3,5 metre boyutlarında bir tablo yaptı. Ona, "Galacidalacidezoksiribonükleikasid" adını vermişti. Telaffuz etmesi oldukça güçtü ve elbette bir şifre içeriyordu. Tablo, 2002’de, Florida, St. Petersburg’de, denizin kenarında bulunan Dali Müzesi’ne konduğunda, tablonun yanındaki notta ismi de deşifre edilecekti.

Bu ad, “Gala”, “cid”, “ala” ve “deoksiribonükleidasid” olarak ayrılmıştı. Gala, Dali’nin sonsuz aşkını simgeliyordu. Son sözcük de DNA molekülünün açık adıydı. Bunları tahmin etmek güç değildi. Ancak diğer sözcüklere bakıldığında, “El Cid”, 11. yüzyılda Berberilere karşı savaşmış olan İspanyolların ulusal kahramanı “Rodrigo Diaz de Vivar”ın halk arasındaki adıydı. “Ala” ise, Allah’ın kısaltılmış hali…

Evet, Dali, tablosunda bilim ve dinin karmaşık ilişkisine dikkat çekiyordu. Aslında iki olgunun da birbirine paralel olduğunu ve simetrik temellere dayandığını vurgulamayı amaçlıyordu. Tabloda, 5 açık ve 1 gizli görüntüden oluşan resmin birkaç yerinde DNA çift sarmalına rastlanıyordu ve yaşamı simgeliyordu.

Dali, bu tarz konularda elbette başka eserler de verdi. Ancak bir yandan da DNA sarmalının, hep karısı Gala ile olan ilişkisi ile benzediğini düşündü. "Tıpkı Gala ve benim gibi birbirine tam uyan bu iki yarı, hiç şaşmadan bir açılıp bir kapanıyor. Hayat, deoksiribonükleik asidin mutlak kuralına dayanıyor, kalıtıma o karar veriyor" diyordu…

Dali, 1980’lerden itibaren Matematik’e de özel bir ilgi duydu. Matematiksel semboller de tablalarındaki yerini almıştı; yaşam felsefesini şimdi de Matematik ile ifade etmek istiyordu. Ancak DNA’dan asla vazgeçmedi…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Dali’nin sıra dışı yönleri

Dali, hayatının her anında sıra dışı bir adamdı. Uykuya dalış şekli bile buna dahildi. Dali, ne zaman başladığını hatırlamadığı zamandan beri önce eline bir gümüş kaşık alıyor, sonra da kolunu aşağı sarkıtıyor ve öyle uyuyordu. Bunu yapmadan önce de karşısında duran boş tuale saatlerce bakıyordu. Ne zamanki kaşık elinden düşerse ses onu uyandırıyordu. İşte o an, en yaratıcı hissettiği zaman dilimiydi…

Bir diğer eksantrik özellik olarak da hesap ödeme şekli sayılabilirdi. Dali, bir restoranda yemek yedikten sonra hesabı çek sayfasının arkasına yaptığı çizimle ödüyordu. Evet, çekin ön yüzünde ödemesi gereken rakam, hatta belki fazlası bile yazıyordu. Bir de büyük arkadaş gruplarını yemeğe davet etmeye bayılırdı. Arkasında resim olan bu çekler bozdurulamazdı; ancak öte yandan da Dali imzalı bir çizim zaten paha biçilemezdi. Gerçi bunu çok ünlü başka sanatçıların da yaptığını duymuşsunuzdur. Ancak bu efsanenin çıkış noktası Dali’ydi…

Dali, aynı mantıktan yola çıkıyor olacak ki, sekreterlerinin de maaşını para yerine imzasını taşıyan tablolarla ödüyordu. Zaman içinde değerlenen bu tablolar ile bu insanlar zengin oldular…

Bir diğer ilginç konu da, ki sanırım en ilginci, bir seferinde Dali, beyaz bir Rolls Royce Phantom II marka arabayı 500 kilogram karnabahar ile doldurdu. Aralık 1955’ti. Dali, arabayı İspanya’dan Paris’e bu şekilde sürdü. 2000 kişilik bir kitleye konuştuğu sırada da, “Her şey karnabaharda bitiyor” demişti. Nihayet bu karnabahar mevzusuna bir röportajında açıklık getirdi. Dali, karnabahara, logaritmik eğrisi olduğu için ilgi duyuyordu ve ilgi çeksin istiyordu.

Ayrıca söylenmeden geçilmeyecek bir diğer ilginç yanı da, herkes kedi köpek beslerken, Dali’nin evcil hayvanı bir karıncayiyendi…

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Dali’nin ikinci büyük yıkımı

10 Haziran 1982’de, Dali, sonsuz aşkı Gala’yı, sonsuzluğa uğurladı. Gökyüzünden yedi kez yere çarpmış örsler şimdi kulaklarında çınlıyordu. Gala, onun sadece aşkı değil, her şeyi olmuştu; menajeriydi, modeliydi, ilham perisiydi…

Bu, Dali’nin hayatında annesinden sonra yaşadığı ikinci büyük yıkımdı. Yaşama karşı olan tüm isteği, kanından çekilmiş gibi hissediyordu. Gala’nın öldüğü ve gömüldüğü Pubol Kalesi’ne yerleşti. Adeta inzivaya çekilmişti. Temmuz ayında, İspanya kralı Juan Carlos, Dali’yi, Pubol Markisi ilan etti. Dali de, kralın jestine, “Avrupa’nın Başı” adını verdiği çizimini hediye ederek karşılık verdi.

1983’te “Serçenin Kuyruğu” adını verdiği tablosunu yaptığında, Dali, bu kalede yaptığı son eserini verdiğinden habersizdi. Ağustos 1984’te kalede bilinmeyen bir sebepten çıkan yangında, Dali, bacağından yaralandı. Bu olay üzerine, Figueres’e döndü ve adına restore edilen, kendisinin de restorasyonunda bulunduğu “Salvador Dali Tiyatro ve Müzesi”nde yaşamaya başladı.

Salvador Dali ölümünün 30. yılında anılıyor - Salvador Dali kimdir

Salvador Dali öldü

Dali, şu hayatta resim dışında kuşkusuz en çok bilimle ilgilenmişti. 81 yaşında, bu ilgisini doğduğu Figueres’te düzenlediği “Doğada Rastlantı” adını verdiği bir kongreyle taçlandırdı. Ancak yerinden kalkamayacak kadar hasta olduğundan Dali, kapalı devre televizyon kameralarının görüntülerinden izleyebildi. Konuşmacıların hemen hepsi Nobel Ödüllüydü. Dinleyiciler arasında da bilim dünyasının önemli isimleri ile beraber, ünlü sanatçılar ve filozoflar vardı.

Bu kongreden 3 yıl sonra 23 Ocak 1989’da, kalp yetmezliğinden hayata veda ettiğinde, başucunda iki Fizikçi ve bir Matematikçinin kitapları vardı: Stephen Hawking, Erwin Schrödinger ve Matila Ghyka.

Dali, bu kez yere düşen kaşığın sesini duymamıştı. Bu onun ilk deliksiz uykusu olacaktı. Figuereste’ki kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü ve sonsuz uykusuna bırakıldı…

Her insan kendi içinde sıra dışı birçok özelliğe sahip ve özel elbet. Dali, sadece bunu dünyaya gösteriyordu. Ardında bıraktığı 1500’den fazla resim ve daha birçok sanat eseri ile sıra dışı bir yaşam sürdüğü bu dünyadan, sade bir şekilde gitmişti. Her adımını şahsına münhasır atan, Gala’dan sonra bir de karnabahar ve karıncayiyen sevgisiyle dolup taşmış bir Salvador Dali geçti bu dünyadan…

İyi ki…

Not: Biyografisini okumak istediğiniz kişileri lütfen bizimle paylaşın.

Instagram: biyografivekitap