Sonsuz ateş kimi yakar
Özel İçerik

sonsuz ateş

"Onun ilk doğduğu günü şu an gibi hatırlarım” diye insanın burnunun direğini sızlatan, misler gibi anne ve baba kokan bir cümle var. Size ne hissettirir bilemiyorum, ama bana annenin yavrusuna doyamayışını, babanın sessiz bir kenarda duran sevişlerini bildiriyor. En kötü diye afişe edilen ana babalar bile, aslında ne düşkünler yavrusuna…

Tabii bazen şanslı olamıyor insan. Ancak şu hayatta nefes alabiliyor olmanın, seni doğurana, büyütene "Anne, Baba”diyor olmanın ve bu sözcükleri duymanın kuşkusuz elle tutulur, gözle görülür bir tarifi yok. Daha da fenası, yeryüzünde böyle tanımsız çok az güzel duygu var…

Sonsuz ateş kimi yakar

Ben insanım!

4 yıl önce Leyla, 8 yıl önce de Eylül dünyaya gelmiş. Tek yürek olup bu canlara dua etme ihtiyacı hissedene kadar hiçbirimizin varlıklarından haberi yoktu. Ancak şu an olanları maalesef hepimiz biliyoruz. Bu neyin hikayesi, nerede durmalı, nerede konuşmalıyız, muhtemelen artık hiçbirimiz bilmiyoruz.

Bir çocuğum yok, ama bir insanım. Her canlıya karşı bir insan olabilmenin soluksuz cümleleri belki de bunlar…

Sonsuz ateş kimi yakar

O güzel zamanlar

Leyla da, Eylül de ailesi tarafından heyecanla kucağa alındığında, ailelerin belki de tek kaygısı ne isim koyacaklarıydı. Mis bebek kokusunu yeterince içine çekebilmenin telaşında, damla damla süt emişini izlediler. Aman gazı çıksın, eyvah dişi mi çıkıyor derken, sabırla, şefkatle onu büyütmenin yollarını aradılar. Sonra hastalandı, gecelerce başucunda beklediler; belki mezuniyetini, belki evleneceği günü hayal ederek…

Sonra hayat, sıcak yemeğine üfler, banyo suyunu dirseğiyle kontrol eder gibi yaralarından öpeceği günleri getirdi. Akşama yiyeceği yemek önce ocakta, günler sonra da hepimizin boğazında kaldı…

Annem Müge Anlı'nın programını izlerken ona kızdığım zamanları hatırlıyorum. Nasıl da kurguymuş gibi geliyor insana izlerken. Oysa bir yerlerde tüm bunlar gerçekten yaşanıyordu işte. Eksiği yok fazlası çoktu hatta. Taşın yerinde ağartamadığı her acı, gün geliyor insanın yüreğine çörekleniveriyordu.

Sonsuz ateş kimi yakar

İnsan nerede kaybediyor insanlığını

Şimdi bu soruyu sormadan duramıyorum. Hepimiz bir şekilde hangi haberi okursak okuyalım, kulağımıza neler çalınırsa çalınsın, evlerimizden çıkıyor, işe gidiyor, akşam eve dönerken ekmekle yoğurt alıyoruz. Evet, hayat devam ediyor. Peki nasıl ediyor?

İnsan gerçekten hangi noktada kaybediyor insanlığını? En sızılı haberlerde, en ama en acımasızında bile psikolojik hastalıkların insanları ne derece sarsacağını düşünmeden edemem. Ancak art arda okuduğum can yakan haberlerin üstüne, hala korken yüreklerin acısı, nefsim hepimiz gibi bunun bir hastalık olacağını düşünemiyor.

Kendisini savunma gücünü bulamayacak küçücük bir beden… Bu cümlenin içine barındıracağı sonsuzluk eminim benim gibi hepimizin yüreğini yakıyor. Şimdi bu cümlenin içinde kaybolan bir de sonsuz ateş var ve biliyorum ki, hepimizi öyle ya da böyle yakıp geçiyor…

Sonsuz ateş kimi yakar

Sonsuz ateş

Peki sonsuz ateşten sonrası ne? Yani canımızın yanabileceği son noktada yandığını hissettikten sonra? "Her şey insan için”den sonra bir de "İnsana, insan gerek!” geliyordu öğretildiğimiz her devrin okulunda. İnsana, insan gerekti ve insan, sonsuz ateşte yanış, bir başka insanın kendisini unutmasından kaynaklanmamalıydı.

Şimdi sonsuz ateş içinde iki anne ve iki baba. Elbette ancak onlar bilir çektiği acıyı. Ancak nihayetinde dönüp kendi yavrunuza bakıp "Ya burada olmasaydı” diye ciğerinizi közlediyseniz, hala hayat devam ediyor; ama acı, ama tatlı…

damla.karakus@kadinvekadin.net