Vakanüvis Batı müziği girişimlerini yazdı
Özel İçerik

Kuruluş yıllarında istikametini vurgulu bir biçimde “muasır medeniyetler” olarak belirleyen Cumhuriyet idaresi, bu eğilimini müzik alanında göstermiş, alanda pek çok “deneysel” çalışma sergilemişti. İlk olarak, Osmanlı’dan devralınan Mızıka-i Hümayun’un adı “Reis-i Cumhur İncesaz Heyeti” olarak değiştirilmişti. Bu orkestranın adı daha sonra Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası olacaktı. Klasik Batı Müziği’nin yaygınlaştırılması için öğrenciler Avrupa’ya gönderilmeye, büyük şehirlerde Batı Müziği’ni öğretecek okullar açılmaya, konser salonları yapılmaya da başlanmıştı.

"SİZ BİZİM MİKROPLARIMIZSINIZ"

1924’te kurulan Musıki Muallim Mektebi de, ihtiyaç duyulan eğitimcileri yetiştirmeye başlamıştı. Avrupa’ya eğitime gönderilen gençler peyderpey yurda dönüyor ve bu mektepte göreve başlıyorlardı. Dönemin ünlü Rus besteci grubunun adı olan “Rus Beşlisi”nden ilhamla “Türk Beşlisi” bile ortaya çıkmıştı. Dönemin müzik hocalarından Zeki Üngör, öğrencilerine sık sık, “Siz bizim mikroplarımızsınız, Türkiye’ye Klasik Batı Müziği’ni sizler yayacaksınız” diyordu. Arada farklı görüşler de çıkmıyor değildi ama genel hava Batı Müziği’ne yönelik olduğu için, bu görüşlerin sahipleri gerilemek zorunda kalıyordu.

Vakanüvis Batı müziği girişimlerini yazdı

FALİH RIFKI: KARAR VERİLMİŞTİR, TÜRK ÇOCUKLARINA SADECE GARP MUSİKİSİ ÖĞRETİLECEKTİR

Müzikle ilgilenen Rauf Yekta, “Konservatuarımızda sadece Batı Musikisi öğretiliyor. Bunları da öğretelim ama kendi değerlerimizi de tanıtalım” deyince, Rejimin Başyazarı Falih Rıfkı Atay, “Bunlar boş sözler. Karar verilmiştir, Türk çocuklarına yalnız Garp Musıkisi öğretilecektir” cevabını verecekti. Cemal Reşit Rey de, tek sesli müzik yerine çok sesli müziğin ikamesi çalışmalarında aşırıya kaçılmamasını tavsiye ederek, şu esprili örneği veriyordu: “Ne yani! Bir çoban, davarlarını otlatırken türkü söylemek istese, bir koşu köye gidip, ikinci bir çoban bulup, ‘Gel birader, sen de şu ikinci sesi uydur’ mu desin?” Ne var ki, bu kesimin sesi fazla çıkamayacak, Türk Müziğini savunanların payına başka “eleştiri” cümleleri de düşecekti: “Balkabağı kafalılar. Mide bulanmadan dinlenemeyecek bir müzik. Yarım akıllı neyzenbaşı.”

Vakanüvis Batı müziği girişimlerini yazdı

HALİDE EDİP’İN “OPERA”SI

Başta dediğimiz “deneysel” çalışmalar da görülmeye başlanmıştı. Özsoy, Bay Önder ve Taş Bebek isimli opera denemeleri bu yıllarda görüldü. Ancak netice çok da parlak değildi. İktidara en yakın yayın organı olan Ulus gazetesi bile, yönetimin opera girişimini eleştirecekti. Bir köşe yazarı, “Gençler, kendilerine sağlanan onca imkana rağmen devrimi kavrayamadılar, devrimi eserlerine yasıtamadılar” diye yazacaktı. Aslında sonuç pek de başka türlü olamazdı. Çünkü, İran Şahı Pehlevi’nin şerefine oynanan Özsoy ve Taş Bebek  “opera”lar, “bu işlere meraklı” gençlerin toplanmasıyla oynanmıştı. Buna bir de, “Opera yazılıp oynansın” emri ile sahnelenmesi arasındaki sadece 20 günlük dar süreyi ekleyince, girişimin fiyaskoyla sonuçlanması kaçınılmazdı.

Vakanüvis Batı müziği girişimlerini yazdı

- “ÜSTAD OPERAYI NASIL BULDUNUZ?” – “RUM PATRİĞİ TERAVİH KILDIRIYOR SANDIM”

Ünlü yazar Halide Edip Adıvar da, “opera furyası”na katkı vermiş, bir “opera” da o yazmıştı. Yılmaz Karakoyunlu’nun “Yeni Türkiye Dergisi Cumhuriyet Özle Sayısı Aralık 1998”de anlattığına göre; Halide Edip’in “Kenan Çobanları” isimli çalışması sergilendiği ilk gece davetliler arasında bulunan merhum Süleyman Nazif’e, “Üstad operayı nasıl buldunuz?” diye sorulunca, “Rum Patriği teravih kıldırıyor sandım” cevabını verecekti.

Vakanüvis Batı müziği girişimlerini yazdı