Vakanüvis giyotini yazdı
Özel İçerik

Tam 2.5 asırdır, dünyaya “güzel bir devrim” olarak pazarlanan Fransız Devrimi, aslında tarihin en kanlı dönemlerinden birisiydi. Bir mobilya tamircisinin "Katiller Çetesi" olarak nitelendirdiği devrim önderlerinin, takriben 25 bin civarında kişinin ölümüne/idamına yol açtıkları tahmin ediliyor. Monarşiyi yıkıp, demokrasiyi getiren, bu haliyle de monarşinin temsilcilerine, “soylulara” yönelik olması beklenen devrim, aksine sıradan halk üzerinde, terör estirmişti. İdam edilen Fransızların, yalnızca yüzde 10’u “soylulardan” oluşuyordu. Yani yine olan, garibanlara olmuştu.

Vakanüvis giyotini yazdı

“İNSANCIL İDAM” ARAYIŞLARININ BİR SONUCU

İşte, o yılların Fransa’sında ortaya çıkan “idam çokluğu” sorununa kafa yoran Fransız Milli Meclisi üyesi Doktor Joseph Ignace Guillotin, Meclis’te yaptığı bir konuşmada; idamları hem hızlı hem de “acısız, insancıl” yapma zarureti olduğunu belirterek, üzerinde çalıştığı “projesiyle” ilgili bilgi verdi. Meclis’teki mütalaaların ardından, 20 Mart 1792'de kabul edilen bir yasayla giyotin, “resmi idam aleti” olarak ilan edildi. Devrimciler, giyotinin herkese eşit uygulanmasıyla “demokratik bir idam yöntemi” olacağını da savunuyorlardı. Çünkü o zamana kadar adi suçlular asılarak, “asiller” ise kılıçla idam ediliyordu.

Vakanüvis giyotini yazdı

İDAMLAR BİR ŞENLİK GİBİ KUTLANIYORDU, ÇOCUKLARIN OYUNCAK GİYOTİNLERİ VARDI

İlk ortaya çıktığında “Ulusal Jilet” denilse de, bu yeni idam cihazının ismi kısa sürede, mucidi Guillotin’le anılır oldu. Giyotin ilk kez, Nicholas Jacques Pelletier adında bir suçlunun idamında kullanıldı. Devrim döneminde giyotin, ağırlıklı olarak Paris’teki Concorde Meydanı’nda kuruluyordu. Dönem, her türlü normalitenin kaybedildiği bir dönemdi. Bu nedenle de, “İdam Şölenleri” bile düzenleniyordu. Bazen meydana onlarca giyotin kuruluyor, idam edileceklerin sayısı yine de fazla olduğu için mahkumlar “ölüm sırası”nda bekliyor, halk ise şiirler, şarkılar eşliğinde idamları seyrediyordu. Bazı şöhretli giyotin kurbanlarının, akan kanına mendil batırıp, “hatıra olarak” saklamak, günün modalarındandı. XVI. Louis’nin idamı esnasında “mendile kan batırma” izdihamı yaşanmıştı. İdam günleri meydana; yiyecek, içecek, hediyelik eşya satıcıları da akın ederdi. Seyyar satıcılar arasında, çocuklar için minyatür giyotin satanlar bile görülüyordu. Çocuklar da, bir yandan idamları seyreder, bir yandan da oyuncak giyotinlerinde bazen oyuncak bebeklerini, bazen de canlı farelerin başını keserlerdi.

Vakanüvis giyotini yazdı

GİYOTİN ÜNLÜLERİ

Dönemde, o kadar ama o kadar çok idam gerçekleştiriliyordu ki, cellatlar eni konu “ünlü” olmuşlardı. Gittikleri her yerde itibar görüyor, imzalarını isteyenler filan oluyordu. Giyotinin sektörü ve tekeli de oluşmuş, bu iş Deiblers ve Sanson gibi birkaç ailenin inhisarında kalmıştı. Bunlardan Sanson ailesi, 1792'den 1842’ye kadar olan süreçte, binlerce idamı gerçekleştirmişti. Ailenin infazları arasında, Kral XVI. Louis ve Kraliçe Marie Antoinette de yer alıyordu. Antoinette, Fransız halkının nefret objesiydi. Savurganlığı, kadınlı erkekli sevgilileriyle yaşadığı sefahat ve kibriyle dönemin en nefret edilen insanıydı. Her zaman şık oluşuyla da bilinen kraliçe, idam günü de bu rutinini bozmamıştı. Antoinette, idam yerine; beyaz bir elbise, beyaz bone, siyah çoraplar ve mürdüm rengi yüksek topuklu ayakkabıları ve binlerce Fransızın yuhalamaları eşliğinde gelmişti. Celladı Henri Sanson, idam hazırlıklarını yaparken ünlü kurbanına çok sert davranmış, ellerini arkadan morartırcasına sıkı bağlamış, bolca da hakaret cümleleri kullanmıştı. Cellat, ileride satmak üzere, kraliçenin saçlarından bir tutam kesip cebine atmayı da ihmal etmemişti. Marie Antoinette, idam sehpasına yaklaştığında celladın ayağına basınca, “Pardon Mösyö. Kasten yapmadım” dedi; bu, kraliçenin son sözleriydi.

GİYOTİNİN KESTİĞİ KAFA NE KADAR YAŞAR?

Bu, aslında hiç de “insancıl” olmayan, idam yöntemine ilişkin pek çok merak da vardı. Kimi bilim adamları, kopan kafanın ne kadar süre bilincini koruduğunu merak ediyordu. Konu halk arasında tevatüre de yol açıyordu. Denilene göre, “Kurbanlardan birinin başı, bir cellat yardımcısına dil çıkartmış, kaş göz hareketi yapmış, cellat yamağı da sinirlenerek kafayı tokatlamıştı.” Lise yıllarımızda hepimizin ezberlemek için çabaladığı Periyodik Tablo’yu bulan, “Lavoisier Kanunu”yla anılan ünlü kimyager Antoine Lavoisier de, giyotine gideceğini anladığında, bir arkadaşına, “Başım sepete düşünce gözlerime bak, göz kırparsam şuurum halen yerinde demektir” diye vasiyette bulunmuştu. İdam günü geldi, Lavoisier giyotinin altına konuldu, bıçak aşağıya indi, ünlü bilim adamının başı sepete düştü. Arkadaşı, matematik bilimcisi Joseph Lagrange, daha sonra yaşadıklarını, “Antoine’in kafası, kesildikten sonra sepete düştü, bana güldü, iki kere de göz kırptı” diye anlatacaktı. 1905'te de Dr. Beaurieux, Henri Languille isimli bir suçluyu gözlemlemiş, adamın kafası gövdesinden ayrıldıktan sonra kendisine bakmaya çalıştığını, adıyla seslenince göz kapaklarını açıp kapadığını gözlem olarak not almıştı.

Vakanüvis giyotini yazdı

GİYOTİNDE BİNLERCE KİŞİYİ İDAM ETTİREN ROBESPİERRE DE GİYOTİNDE CAN VERDİ

Fransız Devrimi sırasında fazla mesai yapan giyotin, onu hunharca kullanan bazı isimlerin de sonunu getirmişti. Devrimin haydutlarından, tam adıyla Maximilien François Marie Isidore de Robespierre, kısa sürede, “devrimin bir numaralı kahramanı” olmaktan tam bir diktatöre evrilmişti. Robespierre’den herkes yaka silkiyordu. Sonuçta, değişen güç dengeleri, onu da giyotinin önünde diz çöktürdü. Binlerce insanın giyotinde idam edilmesinden sorumlu olan Robespierre ise böyle bir ölüme sıcak bakmıyordu. Yanındaki muhafızların bir anlık dalgınlığından yararlanıp, eline geçirdiği silahla intihar etmek istediyse de, sadece çenesi parçalandı, az sonra da giyotinin altında can verdi.

Vakanüvis giyotini yazdı

HİTLER’İN DE GÖZDESİYDİ, SON OLARAK 1977’DE KULLANILDI

Giyotin, Fransa’dan sonra başka Avrupa ülkelerinde de yaygınlaştı. İkinci Dünya Savaşı döneminde Almanya’da 15 bini aşkın idam, giyotinle gerçekleşmişti. Tunuslu göçmen Hamida Djandoubi ise Avrupa kıtasında giyotinle idam edilen son kişi oldu. Djandoubi, 10 Eylül 1977’de infaz edildi. Unutmadan, kayıtlarda, giyotini intihar etmek için kullananlar olduğu bilgisi de yer alıyor. Bir not da, “Giyotin Ailesi”ne ilişkin. Doktor Joseph Ignace Guillotin’un 1814’te ölmesinin ardından aile fertleri, bu kötü namlı soyadla anılmak istemediklerini belirterek, mahkemeye başvurdular. Ancak mahkeme soyisim değişiklik talebini kabul etmedi. Bunu üzerine aile üyeleri, soy kütüğü olarak değil, tek tek isimlerini değiştirme yoluna gittiler.

Vakanüvis giyotini yazdı