Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk
Özel İçerik

Yelgin Arkoç Mesci

Mesci, mesleğinden gelen bir kavrayışla yazılı anlatım ve toplumsal bilincin önemini anladığında, “Yazmalıyız, yazmalıyım!” demiş ve ilk romanı Kalenin Havvası çıkmış ortaya. Yelgin Hanım ile keyifli röportajımıza geçelim hemen...

O KADAR GÜZELDİR Kİ BU YÜRÜYÜŞLER; DAĞ SARAR SARMALAR SİZİ


- Klasik bir sorum var başladığım, sizinle de öyle başlamak istiyorum. Yelgin Arkoç Mesci kimdir?

Yelgin Arkoç Mesci, Cumhuriyet Türkiyesi’nin yetiştirdiği bir Cumhuriyet kadını. Yaşamı boyunca acısıyla tatlısıyla birçok deneyim yaşamış, bu deneyimlerle kendini beslemiş. Yaşadıklarından güzel çıkışlar bulmayı ummuş, bunun için de çaba göstermiş. Yaşamının kendisine armağan olduğunu düşünen, doğayı, insanları seven, büyük beklentileri olmayan bir anne, bir babaanne, bir eş…

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

- Yazmak dışında neler yapıyorsunuz?

Günün bana getirdiklerini yaşıyorum; okuyorum, yürüyorum, dinliyorum. Arkadaşlarımla buluşuyorum. Sevdiklerimle vakit geçirmeye çalışıyorum. Doğada vakit geçirmek için fırsatlar yaratmaya çalışıyorum. Çalıştığım kurumdan emekli olunca her şeye vakit bulabilirim sanıyordum. Ama zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki yetişemiyorum bazen. Genellikle yazdığım konu ile ilgili araştırmalar çok vaktimi alıyor. Çoğunlukla yaşadığım yer olan Amasya, dağ silsilelerinin arasında kurulmuş bir vadi şehir. Benim de olmazsa olmazım günlük yürüyüşlerim.  Amasya’da isem hafta içi nehir boyunca, hafta sonları ise ‘doğa severler’ ile dağ yürüyüşlerine çıkıyorum. İstanbul’da isem genellikle yürüyüşümü Boğaz kıyısında, yurt dışında isem parklarda, ağaçlık alanlarda, göl kenarlarında yapıyorum.  Pazar günleri katıldığım dağ yürüyüşleri benim için çok ama çok önemli. Resmen bağımlılığım. Doğada bazen karın suya dönüşümünü, bazen endemik bir çiçeğin açışını, hızla akan bir bulutun dağla muhabbetini görmek heyecan veriyor.

- Harikasınız. Gerçek bir doğasever ile sohbet ediyorum şu an, ne güzel…

O kadar güzeldir ki bu yürüyüşler; dağ sarar sarmalar sizi. Bir yandan zindeleşir, diğer yandan olgunlaşırsınız. Yaşama bakışınız değişir. Zirveye çıkmanın, bir şeyler başarmanın hazzını yaşarsınız. Eski dostlukları pekiştirir, yeni dostluklar kurarsınız.

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

İŞ YAŞAMIMDA UZUNCA BİR SÜRE BEN YA YAZDIM YA DA YAZDIRDIM

- Sohbetimize biraz geçmişe dönerek başlayalım mı? Yazmaya nasıl başladınız?

Yazmayı ve okumayı hep sevdim. Aslında yazmak benim işimdi de. Ama edebi anlamda değildi tabii.

- Nasıl peki?

Şöyle ki: Üniversiteyi bitirdikten sonra bir on beş sene kadar sulama konusunda işletme başmühendisi ve daha sonra da kontrol mühendisi ve idareci olarak çalıştım. Bu şu anlama geliyor. Çoğunlukla arazidesiniz. Kırsaldaki insanlarla, kadın ve erkek çalışanlarla sürekli muhatapsınız.  Ve dağlardaki su gözelerinin çıkış noktalarından itibaren kullanıma sunulduğu gölet, baraj, su kanalları, tarlalar sizin çalışma alanınız. Projelerin başarılı olması, insana hizmet etmesi, kamu kaynağı olan yaptığınız harcamanın boşa gitmemesi için iyi etüt yapmanız, iyi planlamanız ve stratejinizi iyi belirlemeniz gerekir. Yani projeniz iyi olmalıdır. Biz de iyi projeler yaptık ve uyguladık. 2000 yılının başında ise hibe destekli Avrupa Birliği Bölgesel Kalkınma Programları çalışmaları başladı. İş tecrübem nedeniyle Amasya, Çorum, Samsun ve Tokat illerinin olduğu bölgede Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) adına teknik koordinatör olarak görevlendirildim. İşimiz ihtiyaçlar doğrultusunda projeler hazırlatıp, uygulamasını koordine etmekti. Burada Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK) sahibi olduğu sosyal projeler yanında turizm, çevre altyapısı ve KOBİ’lere yönelik projeler de söz konusuydu.  Aslında proje dediğimiz 5N1K’nin cevabıdır. Proje yazımı da teknik bilginin yanında kullanım dili, kurgusu ve ikna yöntemiyle sanatı gerektirir. Yabancı uzmanlardan aldığımız eğitimler sonrasında yabancı ve yerli uzmanlarla birlikte Türkiye genelinde sahada binlerce kişiye proje yazma eğitimleri verdik. Programın Bölge Koordinatörü olarak yüzlerce projenin yazımının yönlendirilmesini yaptım. Yazımına ve değerlendirmesine katkı sağladım. Bölgesel kalkınma konularında stratejik planlama çalışmalarına ve raporlamalara katıldım. Bu süreçte üç kitabımız yayınlandı. Yani iş yaşamımda uzunca bir süre ben hep ya yazdım ya da yazdırdım.

- Peki ya yazar olmaya nasıl karar verdiniz?

Aslında birçok unsur yazar olmama zemin hazırladı. Toplumdaki değer yargılarındaki değişim, aile büyüklerinden genç kuşağa kültürel aktarımın kesilmesi, insanların doğadan kopması beni buna yönlendirdi. Bölgesel Kalkınma Programı’nın uygulanması, bölge ve illerinin stratejik planlama çalışmaları sürecinde çok fazla kaynağa ulaşıp araştırma yapmamız gerekiyordu. Planların uygulanabilir olması açısından bilgilerin de süzülüp, damıtılıp kullanılır hale getirilmesi önemliydi. Tüm bu çalışmalar bende iyi bir birikim sağladı. Özellikle kadın, turizm ve çevre alt yapısı konularında uzmanlaştım. Anadolu’yu ve Anadolu insanını tanıdım. Gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yabancı uzmanlarla yaptığımız çalışmalarımızda yazılı kaynağın ve toplumsal bilincin önemini kavradım. Öğrendikçe “Yazmalıyız, yazmalıyım!” dedim. Ve o günden sonra bu romanı yazmaya karar verdim.

- Kimleri, ne tür kitapları okursunuz en çok?

Hiç ayırt etmem. Son aylarda Uyuyan Güzeller’i, Kürk Mantolu Madonna’yı, İçimizdeki Şeytan’ı, Bir Ultra Maratoncunun Hikayesi: Cesaret Yalnızdır’ı, Kuyucaklı Yusuf’u, Atatürk’ü ve Mustafa Kemal’i okudum. Orta öğretim yıllarımda dünya klasiklerinin büyük bir çoğunluğunu okuyup bitirmiştim. Ara sıra klasiklerden yeniden okuduklarım da oluyor. Bana bilgi aktaran her çalışmayı zevkle okurum.

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

“YA SEN YA BİR BAŞKASI, BU YILLARI VE BU YILLARDA YAŞAYAN ANADOLU KADININI MUHAKKAK YAZMALI” DEDİM


- Tarihi bir roman yazma fikri nasıl doğdu? Hep ilgili miydiniz?

Ben “Tarih tarihi yazanındır” söylemine yürekten inanıyorum.  Romanları da bir şekilde  ‘sosyal tarih’ olarak görüyorum. Tarihi romanları okumayı da seviyorum. Ancak okuduğum bir sürü eserde o bilge Anadolu kadınını anlatana pek rastlayamadım. Yaşadıklarım, gördüklerim, büyüklerimizden bize aktarılanlar, okuduklarım önüme bambaşka bir Anadolu kadını figürü sunuyordu.

- Başka neler ilginizi çekti bu topraklarda?

Çalıştığım bölge çok enteresan bir bölgeydi. Bu topraklar bereketi ve doğurganlığı sembolize eden Ana Tanrıça Kibele’nin topraklarıydı. Hititlerin başkenti buradaydı. Roma İmparatoru Sezar meşhur “Veni, vidi, vici!/ Geldim, gördüm, yendim!” sözünü bu topraklarda söylemişti. Amazonların bu toprakların insanı olduğu iddia ediliyordu. Bu topraklar çok kıymetliydi. Birçok medeniyete yönetici yetiştirmiş, bunun eğitimini vermişti. Osmanlı şehzadeleri de bu topraklarda eğitilmişti. Ve bu topraklar bir şekilde hep İstanbul’un arka bahçesi olmuştu. Öğrendiklerim beni şaşırtıyordu. Tarihinin derinliği, tabii ve kültürel zenginliği,  insanımızın sabır ve kanaati, tevazusu ilgimi çekiyordu.  Daha önce müzedeki sanat tarihçi, arkeolog ve mimar üç arkadaşımla önce Amasya Kalesi Su Yapıları’nı çalışmış sonra da Amasya Su Yapıları kitabını çıkarmıştık. Özellikle de Osmanlı’nın son dönemini, 93 Harbi ve sonrası yaşananları, 1915 yangınını büyüklerimizden dinleyip araştırdıkça “Ya sen ya bir başkası, bu yılları ve bu yıllarda yaşayan Anadolu kadınını muhakkak yazmalı!” dedim.

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

ROMAN KENDİ ADINI “KALENİN HAVVASI” OLARAK BELİRLEMİŞ BULUNUYOR ZATEN

- Kalenin Havvası yaşanmış bir hikaye mi, yoksa kurgu mu?

Kalenin Havvası yaşanmış hikayelerden oluşan bir kurgu. Okuyanlar bunu hemen hissediyor zaten. Gerçekte Anadolu kültürünün özüne dalan özgün bir roman.

- Neden Havva’ya, Kalenin Havvası diyorlar? Sizden dinleyelim mi kısaca?

Yaşadığımız coğrafya, biz insanları şekillendirir. Anadolu’da da binlerce yıldır bir sürü insan toplulukları yaşamış, kültürler oluşturmuş. Kültürler insana ve doğaya derin izler bırakmışlar. Yaşamlarını güvenli sürdürebilmek adına savunmaları için Anadolu’nun her yanına kaleler inşa etmişler. Her gelen medeniyet, bir önceki medeniyetin üstüne kendi kültürel birikimini eklemiş, eskiyle harmanlanmış. Kadında bu sentezden nasibini almış. Roman kahramanımız Havva’yı da 13 Temmuz 1878’de anası tarladan gelirken Kaleköy Kalesi’nde bir alıç ağacının dibinde çaput bağlamadan doğurmuş. Anadolu’da eskiden herkes lakabıyla anılırmış. Önceleri bu nedenle Havva’ya da ‘Kalenin Havvası’ demişler. Sonrasında ise Havva o yörenin deyimi ile ‘kadın başına’ köyünü, toprağını sahiplenmiş. Kalenin Havvası olmuş.

- Romanın adı böylece Kalenin Havvası mı oldu?

Milattan önce 61 yılında Amasya’da doğmuş dünyanın ilk coğrafyacısı sayılan Strabon eserinde, “Benim şehrim, içinden İris Nehri’nin aktığı geniş ve derin bir vadide kurulmuştur. İnsan emeği, buraya hem şehir hem de kale karakterini çok iyi bir şekilde sağlamıştır. Çünkü burası yüksek ve çok sarp bir kaya olup dimdik şehre iner” der. Romanda Anadolu’da 93 Harbi sonrası doğmuş bir kadını anlattım. Savaşların, kıtlıkların, salgın hastalıkların, vatansız kalmamak için mücadele edilen Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarını, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını, Cumhuriyet’in kuruluşunu yaşamış Müslüman bir kadının hayatını anlattım. Kadını Anadolu ile özleştirdim. Böyle bir romanda kadını ve geri planda ana karakter olarak Anadolu’yu temsilen Amasya’yı anlatıyorsanız ana ekseniniz kaçınılmaz olarak kale ve Havva oluyor. Roman kendi adını “Kalenin Havvası” olarak belirlemiş bulunuyor zaten.

- Peki hazırlık süreci nasıldı?

Emekli olduktan sonra romanı yazmaya başladım. 2016 yılının Ocak ayıydı. Yazdıkça roman kendi yolunu çizdi. Yol boyunca o konuyla ilgili kitaplar, tezler taradım. Akil insanlarla görüştüm. Sağ olsunlar bana geçmiş aile büyüklerinin öykülerini, onlardan dinledikleri olayları anlattılar. Örneğin Dr. Coşkun Yetkin, büyüğümüz. Kendisi 1919 yılında Sultan Beyazıd Camii vaizi olan Abdurrahman Kamil Efendi’nin ikinci kuşak torunu. Abdurrahman Kamil Efendi, 100. yılını kutlayacağımız Cumhuriyet’in Doğum Belgesi olarak nitelenen Amasya Tamimi’ni Mustafa Kemal’in isteği ile cuma hutbesinde ilk duyuran kişi. Yine Samsun’dan araştırmacı Sayın Kenan Hazneci’nin 1900 yılının Samsun’u ile ilgili çok değerli katkıları oldu. Buradan kendisini rahmetle anıyorum. Ve 84 yaşındaki Huriye İgan Kaygısız Teyzem. Özellikle Çilehane Medresesi’ni Babaannesi Havva’dan dinlediği öykülerle o kadar güzel anlattı ki. Anlattıkları Süheyl Ünver Hocamızın yazdıkları ile de birebir örtüşüyordu ve daha fazlası vardı. Bana da yazmak düştü. Romanın en son sayfasında teşekkürlerimi sundum. Gerçekte arkadaşlarım da dahil çok daha fazla kişi ile görüştüm, araştırdım. Romanın yazım sürecinde gerek yazılı gerekse sözlü bilgi ve birikimleri ile katkısı olan herkese buradan tekrar teşekkür ediyorum.

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

DOĞRU KAYNAK ARŞİVLERDE VE ESKİ TÜRKÇE. EN ZOR YANI BU BENCE


- Tarihi roman yazmanın zorlukları nelermiş?

Romanda tarihsel hata yapmamanız, gerçeğe yakın bilgi vermeniz gerekir. Ama Türkiye’de yazılı doğrulama kaynaklarına ulaşmakta güçlük çekiliyor. 1919 öncesini bulmak daha da zor. Özellikle Havza ve Samsun’un 1900 yılını araştırırken baya zorlandım. Arşivlere, nüfus kayıtlarına ulaşamıyorsunuz. Üniversite araştırma tezlerine yöneldim. Romanda geçecek iki cümle için doğru bilgiye ulaşmam birkaç ayımı aldı. Bu yönden Amasya biraz daha şanslı!

- Şanslı yönü neydi?

Şöyle ki son 20 yılda Valilik ve Belediye kültürel yayınlara destek olmuş. Birçok eser yayınlanmış. Örnek olarak Abdi-zade Hüseyin Hüsamettin Yaşar’ın günümüz Türkçesine çevrilip belediye tarafından yayınlanmış 12 ciltlik eseri var.  Salnameler Osmanlıcadan çevrilip, yayınlanmış. Kullanıma sunulmuş. Kısaca tarihi roman yazmak için doğru kaynağa ulaşmak gerekiyor.  Doğru kaynak arşivlerde ve eski Türkçe. En zor yanı bu bence!

- Ya keyifli yanları?

Araştırmanız sırasında hiç duyulmamış yeni bilgilere ulaşıyorsunuz. İnsanlar aile öykülerini sizinle paylaşıyor. Kiminde mutlu oluyorsunuz, kiminde hüzünleniyorsunuz. Müthiş bir deneyim. Sonra bunları roman kurgusu içinde yoğurup okuyucuya sunuyorsunuz. Okunup beğenilirse tadına doyum olmuyor.

- Hazırlık süreci okumalarında en çok hangi kitaplardan etkilendiniz? Belki okurlarımızın da ilgisini çeker, okumak isterler…

Yüzlerce tez ve kitabı okudum. Yukarıda bahsettim. Öncesinde Halikarnas Balıkçısı, İlber Ortaylı, Muazzez İlmiye Çığ gibi hocalarımızın eserleri de dahil birçok eser okudum.

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

AŞK YARIM KALMIYOR BENCE

- Siz kendi dünyanızda “aşk”ı nasıl tanımlıyorsunuz?

Aşk, sevmekten öte farklı bir duygu diye düşünüyorum. Onun çok güçlü kendi dinamikleri var sanırım. Aşk bazen bir bakıştır, bazen ise kendiniz olamamaktır. Aşk görmek istediğinizdir. Hep aklınızda olandır. Her şey onu çağrıştırır. Hep onunla birlikte olmak istersiniz.  Sende, sen ve o birsinizdir, bütünsünüzdür.

- Sizce dünyadaki en güçlü duygu bu mu?

Bu soruyu eğer bana günümüz kadını için soruyorsanız, hayır! Geçmişten günümüze ilahi ve beşeri aşkı anlatan birçok eser yazılmış. Tasavvuf dilinde aşkı mecazi ya da hakiki aşk olarak ayırmışlar. Leyla ile Mecnun’dan tutun da Ferhat ile Şirin’e kadar da birçok efsane var. Kalenin Havvası romanında da Amasya Yazma Eser Kütüphanesi’ndeki Şahu Geda Divanı bir şekilde konu ediliyor. Çok derin konu. Günümüz şartları ve değerleri ise geçmişle artık çok farklı. Dünyadaki en güçlü duygu annelik duygusu bence günümüzde, diye düşünüyorum…

- Romanda yarım kalan bir aşk var, tarihin izleri arasında yaşanmış. Böyle bir aşkı yazmak size ne hissettirdi?

Ferhat’ın şirin kenti dedikleri Amasya’yı anlattım. Ortasından nehir akan dar ve derin bir vadiye kurulmuş. Şehrin kuzeyi Harşena Kalesi, güneyi ise efsane aşkın son bulduğu Ferhat Dağı. Yine Anadolu’nun divanda da bulunmuş ilk kadın şairleri Mihri Hatun ve Zeynep Hatun’un yaşadığı yer. Bu ili ve insanını tanımlıyorsunuz romanınızda. Doğal olarak sizin kahramanınız da o asaleti, o naifliği, o güçlü duruşu sergiliyor. Saygı duyuyorsunuz…

- Peki neden yarım kaldı bu aşk?

Keşke kalmasaydı, diyorlar okuyanlar hüzünle. Başlangıçta henüz çocuktu onlar. Yaşam tarzı farklılığı vardı. Kim bilir belki de Paşa dedenin anlattıkları Havva’nın babasını ürküttü, korkuttu. Günaha gireceğini düşündü. Anadolu kadınının nezaketi, inceliği ve temiz ahlaklı olmasından da kaynaklı. Sonrasında ise Osmanlı’nın o zor dönemi ve Kurtuluş Savaşı yılları geliyor. Vatanın kurtuluş mücadelesi başlamış. Tabii ki her ikisi için de vatanın önceliği var. Vatan sen, ben, o değil, biz demek. Aşk yarım kalmıyor bence…

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

YENİ ROMAN DA KALENİN HAVVASI GİBİ BİRAZ ZAMAN ALACAĞA BENZİYOR

- Romanda olaylar Amasya, Samsun, İstanbul gibi şehirlerde geçiyor. Buralar sizin çocukluğunuzun, gençliğinizin geçtiği yerler, değil mi? Çocukluğunuzdan beri iyi bir gözlemci, iyi bir araştırmacı mıydınız hep?

Evet. Romanda olaylar yüz yıllık bir dilimi kapsayacak şekilde Amasya, Havza, Samsun, İstanbul, Yalıkavak ve Berlin’de geçiyor. Çocukluğum Amasya ve Samsun’da geçti. İstanbul’u ise gerçek anlamda oğlumun Boğaziçi Üniversitesi’nde eğitime başlamasıyla tanıdım. O günden bu yana İstanbul benim sevdam oldu. Gözlemci ve araştırmacı kimliğime gelince: Özellikle ilk ve orta eğitimde, sonrasında da üniversitede araştırma ve sorgulamayı öne çıkaran bir eğitim anlayışıyla yetiştik. Çalışma hayatımda da Sayın Vali Kemal Nehrozoğlu başta olmak üzere 20 yıl boyunca birçok il valisi ile yakın çalıştım. Ürettiğimiz program ve projeler çok iyi araştırma yapılmasını ve sorgulamayı gerektiren işlerdi. Çok insanla muhatap olduk. Tüm bu çalışmalar gözlem yeteneğimi geliştirdi,  birikimlerle de bu roman ortaya çıktı, diye düşünüyorum.

- Peki biraz da gelecekteki çalışmalardan bahsedelim. Yeni kitap için çalışmalara başladınız mı?

Burada romanı yazdığım iki yıllık süreç sonrasındaki gelişmelerden de biraz bahsetmek istiyorum. Yazdım; ama romana güvenip basımını gerçekleştirecek iyi bir yayınevi bulmak çok zor görünüyordu.  İlk romanımdı. Tanınmayan bir kişiydim. Araştırmamı yaparken ülkemizin köklü yayınevlerinden Altın Kitaplar’dan Sayın Batu Bozkurt ile yolumuz kesişti.  Yaklaşık sekiz dokuz aylık bir süreç sonrasında da sevgili editörlerimiz Hülya Şat ve Aykut Tanrıkulu’nun katkıları ile bu güne geldik. Buradan Altın Kitaplar’da çalışan, “Kalenin Havvası”na emek veren, romanı alıp okuyup güzel duygularını ileten herkese yürekten teşekkür ediyorum. Okurlardan gelen çok güzel yorumlar mutlu ediyor bizleri. Yolu, bahtı açık olur inşallah.

- Amin diyeyim ben de o halde. Peki şimdi yeni planlarınızdan bahsedelim mi?

Evet, yeni bir kitap daha yazmayı istiyorum. Kalenin Havvası’nı okuyanlar ikinci roman ne zaman diye soruyorlar. Ön araştırmaları yapıyorum şimdi. Yeni roman da “Kalenin Havvası” gibi biraz zaman alacağa benziyor.

: Teşekkür ederim.

Yelgin Arkoç Mesci: Teşekkür ederim…

Yelgin Arkoç Mesci ile ilk romanı Kalenin Havvası’nı konuştuk

Kalenin Havvası

Yelgin Arkoç Mesci

Altın Kitaplar

S.: 328

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap