Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk
Özel İçerik

Arda Erel

Arda ile son romanı “Yüz Yüze” sayesinde tanıştık. “Sarsıntı”nın devam romanı olan “Yüz Yüze”den konuştuk elbet. Bunun yanında genç bir yazar oluşu üzerine aldığı eleştiriler konusunda neler hissettiğinden, genç yaşında yürüdüğü başarılı yoldan, bir yazarın sağlaması gerektiğini düşündüğü duruştan uzun uzun konuştuk. Dertleştik, paylaştık, fikirlerimizi çoğalttık. Bunun yanında Zuhal Müzik'teki buluşmamızda, daha derinlere daldığımız, günümüzde yaşananları değerlendirdiğimiz bir video çekimi de yaptık. Onu da çok yakında paylaşacağım.

Şimdi sizi sorular sordurtmasını umduğum, yeni düşüncelere sürükleyecek keyifli söyleşimizle baş başa bırakıyorum…

Zuhal Müzik'e bize kapılarını açtığı için de teşekkür ediyorum. Yakında bu konuyla ilgili de bir sürprizim var...

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

‘ROMAN YAZMALIYIM’ CÜMLESİNİ SÖYLEDİĞİMİ ÇOK NET HATIRLIYORUM

- Arda kimdir? Kendisini nasıl tanımlar?

Öncelikle okurum. Özellikle araştırmacı, iyi bir okur olmaya çalışıyorum. Daha sonraysa yazar diyebilirim kendime.

- Biyografinde kitaplarının hem Türkiye’de hem de Avrupa’da çoksatanlar listesine girdiğin yazıyor. Bu nasıl hissettiriyor?

Çok özel, çok gurur verici. Sadece kendi adıma da değil, ülkem adına da. Türkiye’den bir yazarın Avrupa’da bir kitabevinde Türkçe dilinde yayımlanarak raflarda bulunması bence hem Türkçenin hem de Türkiye’den bir yazarın “yazar” kimliğiyle Avrupa’da görünürlüğü açısından çok kıymetli.

- Peki biraz başa dönelim. Yazmaya nasıl başlamıştın? Ne zaman tamam artık, ben kitap yazmalıyım dedin?

Çocukluğumdan beri yazıyorum. Önce günlükler tutarak, daha sonrasında gelişen teknolojiyle beraber dijital platformlarda. Aslında hiçbir zaman “Kitap yazmalıyım” gibi bir hayalim olmamıştı; ama “Roman yazmalıyım” cümlesini söylediğimi çok net hatırlıyorum.

- Bu cümlenin nedeni neydi peki?

Bu cümleyi kurmamın nedeni, kendi okuduklarımdan öğrendiklerim, kendi yaşantımda gözlemlediklerim ve bu öğretileri nasıl dışavurum yapacağımı kendime sormamla başladı. Bu yüzden bir psikolog karakter ve roman içinde hikâyeler yazdım. Bunun da romanımı çok katmanlı yaptığını düşünüyorum. Çünkü romanlarım tek bir yaşantıya değil, aslında Türkiye’de yaşayan birçok insanın yaşantısına tek tek değinmeye çalışan bir roman.

- Bir yazma rutinin var mı?

Müzik olmazsa yazamam. Klasik müzikler dinlerim. Bazen de jazz müzik, bazense akustik. Kendi odamda başkası varken de yazmakta zorlanırım sanırım. Sessiz yerlerde daha rahat yazabiliyorum. Sanki biraz yaşantıdan kopup, kendi içime dönüyorum, sessizliğime. Ama sessizliğin içinde çok ses taşıdığını da düşünüyorum. Sessizlikte ses buluyorum. Tabii kendi içine dönmek de çok kolay değil; ama ben kendi içine dönmeyi, toplumdan ve insanlardan uzaklaşarak, insanın kendi sessizliğini dinlemesini çok önemserim.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

ACIDAN HEM BESLENDİM, HEM DE ONU NORMALLEŞTİRDİM

- Bizi son romanın “Yüz Yüze” buluşturdu. İlk psikolojik romanın “Sarsıntı”nın devam romanı. Yazım sürecinden başlayalım mı konuşmaya? Nasıl geçti? Neler okudun, nelerden beslendin?

Sarsıntı, dediğim gibi zaten çok yönlü okumalar yaptığım için ortaya çıktı. Öncelikle psikoloji, sonra sosyoloji ve felsefe okumaları yaptım. Bireysel psikolojiyle, toplum psikolojisiyle, ayrımcılık ve ötekileştirmeyle özellikle ilgilendim ve anlam üzerine okumalar yaptım. Bir roman yazmadan önce zaten hayatta birçok şeyi sorguluyorsunuz. Neden kırmızı seviyorum? Aşka ne anlam yüklüyorum? Neden birini ısrarla unutamıyorum? Bunlarla beraber Avrupa’ya yaptığım ziyaretler, başka kültürler tanımam, farklı insanları gözlemlememe ve kültürleri karşılaştırmama neden oldu. Bunlar da hem sorgulamalarımı, hem de karakterlerime bakış açılarımı yönetti ve geliştirdi.

- Sarsıntı’da, aşkın merkezinde içsel yolculuklara bir ayna tutuyordun? Yüz Yüze’de ise, yüzünü bu kez topluma dönmüşsün. Acıdan da özellikle bahsediyorsun. Aşk ve acıyı nasıl tanımlarsın? - Acı seni ne kadar besler?

Acı, hayatın bir gerçeği diye düşünüyorum. Acının normalleştirilmesine de ihtiyacımız var. Acı, her zaman çok korkulan, gerçekleşmesine karşı duyarlılığımızın çok yoğun, kaygılı olduğu bir duygu. Acıyla bağlantımızı konuşmalıyız.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

- Konuşalım…

Örneğin terk edilmek ya da bir ilişkinin bitmesi. Pişmanlıkla, “Onu hayatımın merkezi yapmasaydım!” derler mesela. Ben bu cümleden daha çok “Acıyı merkeze koyuyorum” duyuyorum. Çünkü bir şeyi merkez yapmak, zaten diğer tüm alanları kaybetmektir. Acıya bakış açım, ben bu kitapları yazarken, çok çoğaldı. Eskiden, örneğin aşk acısına, terk edilmeye bambaşka bakıyordum. Romanlardan sonra, acıya bakış açım yön değiştirdi. Acıdan hem beslendim, hem de onu normalleştirdim.

- Peki ya aşk?

Aşka da şimdi başka taraflardan bakıyorum. Onu acıdan çok uzakta görmüyorum; ama onu oluşturan tek şey olarak da değil. Sadece iyi ve kötünün birbirinden çok uzakta olmadığını, daha çok iç içe geçebileceğini düşünüyorum. Ve bu aslında korkulacak bir şey değil. Aşklarımız genelde “güzel” başlarken “kötü” biter; “çok severken” birden “nefret” duymaya başlarız. Ben bu ikiliklerin artık farkındayım. Aşkın da, acının da ikilikleri, birçok tarafları olduğunun farkındayım.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

ACININ PAYLAŞILMAYA VE YAŞANMAYA İHTİYACI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM

- Doruk ve Derin’i yakınlaştıran sıradan şeyler nelerdi? Bu iki karakter nasıl buldu birbirini senin dünyanda?

Aslında romanımda karakterleri birbirine bağlayan şey, kafalarındaki sorulardı. Ben aşkın sorulardan da doğduğunu düşünüyorum. Aşkın meraktan doğduğuna inanıyorum. Çocukluk travmalarımızın da aşka bakış açımızı oluşturduğunun farkındayım; ama bu travmaların içinde meraklar gizli. Farklı olacak mı? Aynısı olacak mı? Bir meraklar silsilesi aşk. Benim karakterlerimin aşkları da hem meraktan, hem de biraz aykırılıktan doğdu. Topluma göre hareket edemez bazen insan, bazen kendi örf adetlerine göre hareket edemez, bazen kendi inançlarına göre hareket edemez. Her aşk kendi içinde biraz aykırıdır da.

- Psikolojik romanlar yazdın. Peki sen kendi dünyanda nasıl baş ediyorsun acılarınla? Yazdığın satırlarda sen de var mısın?

Elbette bazen kendi savunduklarımı karakterlerin üzerinden onlara konuşturuyor, öyle diyaloglar kuruyor olabilirim. Ama bunu bilerek yapmıyorum. Sanırım ara ara onları kendime benzetiyorum. Ara ara tam tersini, benim hiç yapmayacağım, yapamayacağım şeyleri karakterlere yaptırıyorum. Roman içinde yazarı aramak her zaman doğru değil bence, çünkü romancılar daha çok hep gözlemleyen taraftalar. Ben acılarımı üzerine düşünerek yaşıyorum, bazen de paylaşarak, hem kendimle hem çevremle. Acının paylaşılmaya ve yaşanmaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Benim acılarım yaşamalarına izin verdiğim zaman daha kolay geçti. Hiçbir acımı artık bastırıp susturmuyorum.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

AZ SORU SORUYORUZ, HER ŞEY HAKKINDA DAHA ÇOK SORULARIMIZ OLMALI


- Psikolojik bir roman yazmaya nasıl karar verdin? Seni buna iten neydi?

Okumalarım ve gözlemlerim. Çok okudukça ya da çok gözlem yaptıkça artık yazma ihtiyacı duydum. Biraz da değiştirme, okura “Böyle de olabilir mi?” deme ihtiyacı. Az soru soruyoruz. Her şey hakkında daha çok sorularımız olmalı. Benim romanlarım biraz da değiştirmeye, kavramları esnetmeye, insanı esnetmeye dair romanlar. Çünkü çok kalıp yargılar, hiç sorgulanmayan inançlar, neden yapıldığı bilinmeyen hareketler gözlemledim. Bunlar beni yazmaya itti. Hala da yazmamın bir sebebi bunlar olabilir.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

BENİM TARAFIMDAN HİÇBİR ŞEYİN CİNSİYETİ YOK ASLINDA

- Aileyi, kadınlar ve erkekler üzerinden başarılı bir gözlemle sorguluyorsun. Bu yazdıklarını ilk ne zaman fark ettin?

Aile, aslında çocukluğumdan beri gözlemlediğim bir alan. Özellikle son yıllarda, aile de bir boyut değiştirdi. Hala da devam ediyor. İleriki yıllarda aileye bakış açımız çok farklı olacak, ister istemez. Türkiye’de de, dünyada da böyle. Zaten dünyada her hareket birbiriyle bağlantılıdır. Bugün Amerika’da bir yürüyüş olduğunda bu Türkiye’dekilerin de nasıl düşüneceklerini etkiliyor. Bu Doğu-Batı bağlantısını takip ediyorum. Aile adına ilk yazma ihtiyacım, aile türlerinin kültürlerle bağlantısını ilk kez fark ettiğimde ortaya çıktı. Aile kurumunun tarihi var.

- Toplumdaki kadınlara ve erkeklere özgü düşünceler hakkında ne düşünüyorsun? Bir düşüncenin cinsiyeti olur mu, ya da olmalı mı?

Asla olmamalı. Ama kimseye zorundalıklar yüklemek istemem. Ben, kendi dünyamda en azından, düşüncelere, kıyafetlere, yemeklere, spor alışkanlıklarına herhangi bir cinsiyet yüklemiyorum. Düşünsenize, salata yemek kadınsı, et yemek erkeksi olarak algılanıyor. Futbol sadece erkeğe özgü, voleybol daha çok kadınlar için. Her şey cinsiyetlendirilmiş ve bunun herhangi bir mantığı var mı? Bu aynı zamanda sınıfsallaştırmaktır da, bölmektir. Yönetmektir biraz da. Ben bu tarz şeylere karşı muhalifim. Kontrolcülüğü de sevmiyorum. Erkeklik, kadınlık; bunların nasıl inşa edildiğini, kapitalizm ve cinsiyetler üzerinden bile araştırıyor ve okuyorum. Bu yüzden benim tarafından, hiçbir şeyin cinsiyeti yok aslında. Cinsiyetleri somutlaştıran, onları yöneten toplumlar.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

EĞER BİR YAZAR, TOPLUMDA YANLIŞLAR GÖRÜYORSA, DEĞİNMEDEN DURMAMALI

- Kaleminin cesur yanı da oldukça ilgi çekiyor. Yazarken, romanında bir bölümü kurgularken bunu yazarsam çok tepki alırım diye düşünüp çıkardığın yerler oluyor mu peki? Sınırlarını ne kadar zorluyorsun?

Olmuyor. Ben Türkiye’deki tabulara özellikle çok değiniyorum. Çünkü konuşulması gerektiğini düşünüyorum. Bu tabular, bu baskılar, bu cinsiyet inşaları, bu ötekileştirmeler, sınıfsallaştırmalar yüzünden birçok insanın hayatı kararıyor. Birçok insan intihar ediyor. Bir yazar olarak, bunlardan bahsetmem gerektiğini düşünüyorum. Eğer bir yazar, toplumda yanlışlar görüyorsa, değinmeden durmamalı. En azından benim için yazarlık biraz da bu demek. “Sınır zorlamak” değil; ama iyi bir gözlemci olduğumu ve aktivist tarafımı gizlemediğimi düşünüyorum.

- Genç oluşun pek çok eleştiriye de yol açıyor. Özellikle Sarsıntı’da yazdığın sevişme sahnesi çok konuşulmuş. Genç bir insanın böyle cümleler kurması pek inandırıcı gelmiyormuş. Sen bu eleştirilere nasıl bakıyorsun?

Sosyologlar “yaş ayrımcılığı” diyorlar buna sosyoloji diliyle. Elbette ben çok fazla yaş ayrımcılığı görüyorum. Her yerde yaşım konuşulabiliyor. Mesela ben eminim, 40 yaşlarına geldiğimde çok farklı algılanacağım. Ama ben yine aslında kendini geliştirmeye çalışan, hedefi sürekli kendini geliştirmek olan aynı Arda olacağım. Bu algılardan çok rahatsızım. Ben bir yazarı aldığımda sadece neye değindiğini merak ediyorum, yaşının kaç olduğuyla ilgilenmiyorum. Türkiye’de ne yazarlar var, yaşları da çok; ama pedofiliyi yazdılar. Şimdi onların yaşlarının benden büyük olması, onları haklı mı kılar? Yaş, bilgelik ya da üstünlük değil. Diğer soruya gelirsem, sevişme sahnesi yazdım, çünkü sevişmek hayatın içinde olan bir şey. Özellikle benim için, aşkın içinde olan bir yaşanma şekli. Neden yazmayayım? Ben olmayan bir şeyi yazmadım ki. Cinsellik eğitimini önemseyen biriyim. Türkiye’de cinselliğin de daha çok konuşulması ve sağlıklı şekilde iki kişi arasında nasıl yaşanabilir, bunu da göstermek adına yazdım. Türkiye’de kadınlarda çok yüksek oranda cinsel korku var. Duyan var mı? Erkeklerde de iktidarsızlık problemi var. Bunlar konuşulmadığı için çözülmüyor. Bunlar konuşulup çözülmeli.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

BENİM KENDİMLE DERDİM VAR. KENDİMİ AŞMAK HEDEFİM

- Evet, çok genç bir yazarsın. Bunu başarın için söylüyorum. 5 kitabın var. Çok satıyorlar. Peki sen bu yolculuğu nasıl anlatırsın?

Hiçbir zaman çok satsın diye yazmadım. Hala da çok satsın diye yazmıyorum. Benim kendimle derdim var. Kendi yolculuğumda, kendimi geliştirmek istiyorum. Kendimi aşmak hedefim. Ve bu hedef bir ömür boyu sürer... Elbette Türkiye’de insanlar bu yolculuğumu desteklediğinde onlara her zaman çok teşekkür ediyor ve varlıklarına şükran duyuyorum. Öbür taraftan yazarlık, çok uzun bir yolculuk ve ben çok genç yaşta göz önünde olup, yazılarımı paylaştım. Ön yargılara çok maruz kalıyorum bu yüzden. Çünkü sürekli değişiyorum. Eskiden yazdıklarımla şimdi yazdıklarım aynı değil. Muhtemelen önümüzdeki yıllarda da aynı kalmayacak. Ön yargılar dışında yazarlık hayatımın güzel gittiğini söyleyebilirim.

- Sarsıntı bir seri olarak devam edecek mi? Üçüncüsünü yazacak mısın?

Hayır, üçüncüyü yazmayı düşünmüyorum.

- Başka hangi türde yazmak istiyorsun? Kariyerinle ilgili hedeflerin neler?

Şimdi bambaşka bir roman hayalim var. Kariyer hedefi yapmıyorum. Ben kurguları hedefliyorum, insanı anlamayı hedefliyorum.

Arda Erel ile son romanı Yüz Yüze’yi ve yazarlığını konuştuk

Yüz Yüze

Arda Erel

Epsilon Yay.

S.: 240

Kitabı satın almak için tıklayınız: epsilon

*

Instagram: biyografivekitap