Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor
Özel İçerik

Babacan Pesenkurdu

Babacan Pesenkurdu, şiire, yaşamına, eşine, çocuğuna, kısaca güzel olana âşık bir adam. Yüz yüze olamadı sohbetimiz. Hoş yüz yüze olmuş kadar samimi hissettirdi. Sanırım beni en çok hikâyesiyle ilgili söylediği şu cümle etkiledi:

“Bu benim hikâyemin, ta kendisi. Ve bunu bu kadar kısa ve öz cümleler ile anlatabildiğim için, eminim ki rahmetli babamın da gözleri dolmuştur.”

Sevgili Babacan Pesenkurdu, böyle güzel bir düşünceyi hangi baba hissetmez ki!

Öyle işte... Çok duygusala bağlamadan sohbetimize geçiyorum. Ben şiir sözümü aldım nasılsa…

HİÇ OLMAYI İSTEYEN BİRİYİM

- Babacan Pesenkurdu kimdir? Kendinizi nasıl anlatırsınız?

Hiç olmayı isteyen biriyim. Heybe ne kadar dolarsa dolsun, her an bildiklerinizin bir kısmı değişebiliyor. Aslında ancak, her şey olduktan sonra hiç olabileceğimi biliyorum. O yüzden işim zor, biliyorum. Ama diyorum ki kendi kendime ‘’Önemli olan yolu bitirmek mi? Yoksa yolda olup, bilinçli bir şekilde, gidebildiğin kadar gidebilmek mi?’’ Sanırım ikinci soruyu cevapladım ve o yönde ilerliyorum.

Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor

(Babacan Pesenkurdu)

- Yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız?

Okumaya çok küçük yaşta başladım. Sappho şiirleri yön verdi aslında hayatıma. Rahmetli babam ve rahmetli amcam, çok okuyan insanlardı. Ve bir çocuk, büyüklerinden ne görürse onu taklit etmeye başlıyor hayatında. Ortaokul çağlarımda şiir yazmaya çalışarak başladım edebiyata. Sonra şarkı sözleri filan, ilerledi bu böyle. Eskiden ‘’Sevgi Yolu’’ daha otantik bir yerdi. Gümüş takıların yapıldığı, sahafların bulunduğu, ressamların, müzisyenlerin yaşadığı; ama aslında kendisi nefes alıp veren canlı bir sokaktı. Şimdi bu değişti; ama hala çok güzel.

- Bir yazma rutininiz var mı?

Yazma rutini mi? Her an! Yazardan çok şairim aslında. Ve şiir, öyle çağırdığınızda gelen bir şey değil. O isterse, istediği zaman, istediği yerde gelir kaleminizin ucuna. Bir nevi, platonik aşk bizimkisi. Buluşmaya birlikte karar vermiyoruz biz. O isterse, istediği zaman geliyor. Ve ben sadece, onun güzelliğinden etkileniyorum, hepsi bu.

- Yazarlık, şairlik yolculuğunuzu şöyle bir gözümüzün önünden geçirelim mi? Geldiğiniz noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhittin Bilgin ve Memet Zeki Gündüz hocalarımın, 15 yıl gibi bir zamanda oluşturdukları, bin iki yüz küsur sayfa, bini aşkın şiir, beş yüzün üzerinde şairin katılımıyla oluşturdukları; Homeros’tan günümüze kadar gelmiş, İzmir ile ilgili şiirlerin ya da İzmirli şairlerin yer aldığı ‘’İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açar’’ adlı antoloji ile başladı yolculuğum… Sanırım hangi kitabı yazarsam yazayım, onun yeri ayrı olacak bende. Çünkü o kitap benim, şairliğimi meşrulaştıran bir eserdi. Yeri hep ayrı olacak…
Aşk Fasikülü izledi onu, Soner Olgun ağabeyimin, kitabım ile ilgili dediği gibi ‘’Bir şiir kitabı’’ydı.

- Sonra?

Sonra Destek Yayınları ailesine geldim. Yayınevi demedim size, aile. Her ferdi ile güzel bir aileyiz çünkü. Aşeka adlı bir öykü kitabı ile başladı buradaki yolculuğum da. Onu, deneme olan Ayık Ol Sebastian izledi ve bu kitap, geniş bir okur kitlesine kavuşmamı sağladı. Agora’da Bir Delikanlı, bir ikilemenin ilkiydi. Ve roman olarak neler yapabileceğimi bana gösterecek olan bir testti benim için.
Yerel gazetelerde köşe yazarlığı yaptım uzun süre. Ve şimdi de ulusal bir dergi olan Magazin İzmir’de de, sanat bölümünde bir köşem var. İyi gidiyoruz.

- Harika…

Yazarlıkta geldiğim nokta ise, daha yolun başındayız. Bir tek kelime için on altı yıl bekleyip, yazdığı şiiri tamamlayan şairlerin yanında, esamemiz okunmaz demeyeceğim; ama daha onların dizinin dibine yeni çöktük. Yolun çok başındayız. Ama inançlı ve azimliyiz.

Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor

ROMANDA NOKTA KOYAN ÇOK KARAKTER VAR

- Kimleri okuyorsunuz?

Aragon, Rimbaud, Edgar Alan Poe, Yunus, Turgut Uyar, Didem Madak, Homeros, Agatha Christie, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Kemal Tahir, Puşkin, Grange, Jack London, Uğur Mumcu… Uzar gider bu liste. Ve çağımız yazarları Coelho’yu ciddi severim.

- Başucu kitaplarınız neler?

Başucu kitabım yok. Bendeki sıkıntılardan biri de, tek bir kitabı okuyamam. O yüzden evimizin her köşesinde bir kitap görebilirsiniz. Aynı zamanda iki üç kitap okurum. Bu bir lanet mi, bir ayrıcalık mı yoksa sıradan bir şey mi bilmiyorum; ama ben böyleyim. Hayatım gibi aslında okurluğum da; birden fazla iş yaptığım sürece daha başarılı oluyorum. Çünkü bu daha net odaklanmamı ve hedefe daha hızlı varmamı sağlıyor. Ama en önemlisi böyle olmasından büyük keyif alıyorum.

- Yeni kitabınız “Nokta”. Neden nokta? Kitabınıza neden bu adı verdiniz?

Aslında başka bir ismi vardı. Ama her ailede olduğu ya da olması gerektiği gibi, Destek ailesinde de, en büyükten en küçüğe herkes eşit söz hakkına sahip. Bu bizi, daha ileriye, daha mutlu ve başarı bir şekilde götürüyor. Romanda nokta koyan çok karakter var. Hepsi nevi şahsına münhasır karakterler. Ve hepsi, bir duyguyu temsil ediyor. Nefret ettiğiniz bir insanı sevebiliyorsunuz mesela. Ama bunu yapabilmek için, onun değişimini tamamlaması, sizin de bazı yargılarınızın yıkılması gerekiyor. Soru şu diyoruz okura ‘’Bunun, ne kadarına hazırsın?’’ Ve nokta koymadan bazı şeylere, bunun cevabını verebilmesi için ilk önce önündeki cümleye nokta koyması gerekiyor. İsim babası sevgili genel yayın yönetmenim Ertürk Akşun Ağabeyim, bir kez daha sevgilerimi de gönderiyorum kendisine.

- Ben de vesilenizle sevgilerimi gönderiyorum Ertürk Bey’e… Bir de “Bir İzmir Hikâyesi” diye belirtiyorsunuz hemen kapakta. İzmir en çok ne açıdan özel?

Bir İzmir hikâyesi çünkü! İzmir’de yaşarsanız fazla kurgu yapmanıza gerek yok. Müthiş bir mozaik. Tarihi yerlerini gezerken ya da basit bir kayalık gibi görünen yerlerde, İthaka Destanını yazdırır adama. Bu şehir, Sabahattin Ali’nin ‘’Ben dünyadan ziyade, kendi kafamın içinde yaşayan biriyim’’ sözünün, mekân olmuş halidir. İzmir ve hikâye sözünü yan yana gördüğünüz vakit durup düşünmelisiniz. Çünkü gerçek ve gerçeklikle dolu bir söz; hayatınızı değiştirebilir. Kitabımızı okuyan biri de, asla kitabımıza başlamadan önceki eski haline dönemeyecektir. Çünkü bazı duyguları hafızası hatırlayacak ve beyni ile bunları durdurmaya çalışacaktır. Ne yalan söyleyeyim, başaramayacak. Çünkü artık, o kitabın içindekileri, biliyor olacak.

Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor

EMİNİM Kİ RAHMETLİ BABAMIN DA GÖZLERİ DOLMUŞTUR

- Babanıza ithafla başlıyorsunuz anlatmaya. Bu sizin hikâyenizin bir kurgusu mu?

Bu benim hikâyemin, ta kendisi. Ve bunu bu kadar kısa ve öz cümleler ile anlatabildiğim için, eminim ki rahmetli babamın da gözleri dolmuştur.

- “Bazen nokta koymak gerekir” diyorsunuz. Bu sizin hayatınızda nasıl bir anlam ifade ediyor?

Vazgeçmek! Bu cümledeki sır bu! Vazgeçebildiğimiz kadar özgür, vazgeçebildiğimiz kadar insan ve vazgeçebildiğimiz kadar kendimiziz çünkü.

- Yine Agora var kitabınızda. Ve tabii araya serpiştirilmiş şiir dizeleri… Biraz bunlardan konuşalım mı? Nasıl bir hikâye Agora Ahalisinin yaşadığı?

Onlar benim çocukluğum. Amcam Havra Sokağında yaşardı. Üç katlı ahşap bir evde. Ve orta katı olduğu gibi kitaplıktı. Gerçi evin her yerinde de o kitapları vardı. O ev hala duruyor; ama içinde benimle yaşayanlar değil de, sadece çocukluğumun anıları var. Kimi kurgu karakterlerin, kimi gerçek… Ama kurgu olanlarında bile bir gerçeklik var. Senin benim gibi, modern şehrin ahalisi olup, sadeliği hala koruyan insanlar onlar. Komşuluk, delikanlılık, annelik, ablalık var onlarda. Kendini koruyabilen her şey gibi ‘’Özüne mukayyet olabilmiş insanlar onlar.’’

- “Bu hikâyede de kimi sevdiğinize, kimden nefret ettiğinize dikkat edin. Çünkü o karakter, bizatihi, sizin içinizde yaşayan biri! O, sensin!” Bu, kitabınızın son cümlesi! Nokta, bir yerde insanın içindeki ‘Ben’i keşfetmesi için mi yazıldı?

Sadece kim olduğunu keşfetmesi için değil, aynı zamanda kim olmadığını da keşfetmesi için yazıldı. Dogmalar ve yaptırımlarla, neredeyse androide çevrilmiş insanlığın, özünü bulmasına yardımcı olmak için, naçizane bir destek. Nar’ın, nar olduğunu anlaması için, önce kabuğunu kırması gerekir. Nar dışarıdan bakıldığında elbette birdir. Lakin içinin sayısını, ancak nar bilir.

- Peki kitabınızı en çok kimler sevecek sizce?

Âşıklar. Kesinlikle âşıklar. Aşk, sadece kadına ya da erkeğe hissedilen bir duygu değil çünkü.
Aileye, dostluğa, inanca, vatana ve bunların hepsini yapabilecek olan, kendine duyulan aşk. Narsistlikten bahsetmiyorum. İnsan önce kendini sevecek ki, sonra başka suretlerde de sevgiyi arayacak. Gerçi Şems’in dediği gibi ‘’Her arayan bulmaz elbet. Ama bulan aramıştır elbet.’’

Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor

EN KIYMETLİ İKİ ŞEYDEN İKİNCİSİ OLAN ZAMANI KAYBETMEK İSTEMİYORUM


- Biraz da şiirlerinizden, radyo programlarınızdan bahsedelim. Neler yapıyorsunuz şu sıra?

Şiir bende aşk… Başka bir söz söylememe gerek yok herhalde. Radyonun hastasıyım, Allah şifa vermesin. O derece yani. TRT’de üç yıla yakın şiir programı yaptım. Şu anda yeni açılan TV35’te ‘’Telve’’ adlı bir kültür sanat programı yapıyorum.

- Bu yolculuk nasıl başlamıştı peki?

İlk şiir kitabımı çıkardıktan sonra sesimi nasıl duyurabilirim diye yola çıktığımda, içinde türkü, arabesk, rock, pop şarkılarının olduğu, inceden de stand-up yapılan ve şiirleri de teatral bir şekilde sahneye döktüğüm dinletiler yapmaya başladım. İzmir, Ankara, İstanbul, Bursa, Denizli, Antalya gibi şehirlerde bu gösterileri gerçekleştirdim. Güzel bir ekibiz. Şimdi de cover rock şarkılarla şiir seslendirdiğimiz bir gösterimiz var. İlkini gerçekleştirdik. Devamı yaz bitiminden sonra yeni sezonda olacak. Adı çok hoş ‘’şiiRock’’.
Asıl projem, Şems ve Rum-i’yi anlatan bir oratoryo ‘’AşkRumiŞems’’ ARŞ. O da 2020 yılında antik tiyatrolarda gösterime girecek nasipse.

- Gelecekte başka neler var peki?

Az önce bahsettiğim projeler var. Bunlar epey zaman alacak. Ama yeni kitabımı da yazmaya başladım. Daha doğrusu yazdığım iki kitap var şimdi. Hangisi yol alır ya da şu anda olmayan başka bir kitap ortaya çıkar da, o mu ilerler onu bilemiyorum. Ama bildiğim tek bir şey var. Asla durmuyorum. Bu yorucu mu, bilmiyorum. Ama hayat yokuş aşağı ve ben koşuyorum. Durursam düşmekten korkuyorum. Gerçi düşüp yeniden kalkmayı seviyorum; ama en kıymetli iki şeyden ikincisi olan zamanı kaybetmek istemiyorum.

- Sesli bir yayın olsak şimdi, “Bizim için bir şiir okur musunuz?” derdim; ama değil tabii. O zaman en sevdiğiniz şiiri paylaşır mısınız bizimle diyeyim…

Youtube, SoundCloud kanallarımızdan ya da TV35 ekranlarından şiir seslendirmelerimi dinleyebilir okurlarımız. Ama sana söz, senin için bir şiir okuyacağım.
Benim için en kıymetli şiirim ‘’Ben Senin İçin Sigarayı Bıraktım Kadın’’ şiirimdir. Ve gerçek bir şiirdir. Söz olsun diye yazılmamış her bir harfi yaşanmış bir şiirdir.

- O zaman hikâyesi de güzeldir, anlatır mısınız?

Bundan 12 yıl önce verem olmuştum. Ve oğlum daha bir buçuk yaşında idi. Ve eşime şu anda olduğu gibi sırılsıklam âşıktım. O tahliller, ne oldular… Çok zor bir evreydi. Allah’ıma şükürler olsun geldi, geçti. Ve bize belki de o günleri hiç unutmayalım diye, bir im bıraktı.

: Babacan Bey, çok teşekkür ederim.

Babacan Pesenkurdu: Çok keyifli bir röportajdı Sevgili Damla, çok teşekkür ederim. Yine buluşmak dileğiyle…

Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor

(Eşi Yeliz Pesenkurdu ile)

Şiiri de merak edenler için şöyle bırakıyorum:

Ben senin için sigarayı bıraktım kadın, ölmeyeyim diye…


Ben senin için sigarayı bıraktım kadın, ölmeyeyim diye…

Beni gördüğünde, yüreğinde yüksek tahrip güçlü bombalar infilak etmesin diye;

Beynin çıldırmasın, zamanı patlatmayasın diye.

Soğuk ellerimi, sıcacık dudaklarına koymayasın, öpüp koklamayasın diye;

Ben senin için sigarayı bıraktım kadın, ölmeyeyim diye…

Dizlerin sinirlerinden kopup, tir tir titremesin, zanakslara müptela olmayasın diye…

Beni bir kasımpatı gibi toprağa ekmeyesin, belki bir gün

“Yeniden açar, yeniden koklarım” sanmayasın diye;

Tırnaklarını geçirip toprağın rahmine,

Beni doğuracakmış gibi içini deşmeyesin diye;

Ben senin için sigarayı bıraktım kadın, ölmeyeyim diye…

Çok sevdiğim Karşıyaka vapuruna, yalnız binmeyesin diye;

Tavşankanı çayımızı, kanım sanıp içmeyesin,

Kendim sandığım, kanatlarından vurulmuş,

Kanatları kanamalı martılarıma,

Çok sevdiğim gevreği koparıp bensiz atmayasın diye…

Ben sanıp onların çığlıklarını, peşinden uçmaya kalkmayasın,

Düşüp denize, can vermek istercesine,

Kımıldamadan durup dibi boylamayasın diye;

Ben senin için sigarayı bıraktım kadın, ölmeyeyim diye…

Gözlerin…

Ahhh o çam ormanı gözlerin, kozalak gözlerin.

Uğruna, şehirler yaktığım gözlerin.

Ahhh o ninnilerle uyuttuğum göz bebeklerin.

Suyunu kana kana içtiğim göz pınarların, kurumasın diye.

Kuru kuru rakı içmeyesin, içerken şarkılarımızı tutsak etmeyesin,

Bırakıp gittiğim için seni,

Anama,

Kendine küfür etmeyesin diye;

Ben senin için sigarayı bıraktım kadın, ölmeyeyim diye…

Ran’ın Piraye’ye dediği gibi:

’’En fazla bir sene sürermiş, yirminci yüzyılda ölüm sancısı…’’

Beni kalbine gömüp, yeni rüzgârlar başında esmesin diye.

Başka bir insanı sevmeyesin, sevip de sevişmeyesin diye.

Seviştikten sonra, sigara içmeyesin diye…

Ben senin için sigarayı bıraktım kadın;

Ölüp de sensiz kalmayayım diye.

(Aşk Fasikülü / Syf 7)

Babacan Pesenkurdu, yeni romanı Nokta’yı anlatıyor

Nokta

Babacan Pesenkurdu

Destek Yay.

S.: 347

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap