Emre Saraçoğlu ile Radyoda Şarkımız Çalıyor’u konuştuk
Özel İçerik

Sosyal mesafeden söyleşimizde bugün Emre Bey ile birlikteyiz. 70’lerin en güzel zamanlar olduğunu düşünüyor Emre Saraçoğlu. Radyoda Şarkımız Çalıyor adını verdiği romanından eski Türk filmleri, naif şarkılar geçiyor. Hep bu his. Sanırım şu günlerde böyle hissetmeye ihtiyacımız var. Öyleyse fona nostaljik en sevdiğiniz şarkıyı alın, bir de kahve, söyleşimizin tadını çıkarın. Radyoda Şarkımız Çalıyor’un iki özel karakteri ile tanışın. Yazarını tanıyın. Ve şarkılar hep olsun…

Şimdi söyleşimi düzenlerken fonda Selvi Boylum Al Yazmalım dönüyor. Filmi de çok güzel değil miydi? Nostalji deyince sanırım ilk aklıma o düşüyor. Sizde radyoda hangi şarkı çalıyor?

#evdeyimokuyorum

Emre Saraçoğlu ile Radyoda Şarkımız Çalıyor’u konuştuk

KENDİMLE İLGİLİ SAYISIZ ŞEYİ YAZARAK KEŞFEDEBİLİYORUM

- Emre Saraçoğlu kimdir? Kendini nasıl anlatır?

79 Samsun doğumluyum, orada büyüdüm; ortaöğrenimimi orada tamamladım. Üniversiteyi Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü’nde tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleştim, uzun yıllar metin yazarı olarak çalıştım. KATZZE isimli butik bir porselen markam bulunuyor, tasarımlarıyla ilgileniyorum. Sakin, bazen şaşırtıcı derecede kararlı, bazen ne yapacağına bir türlü karar veremeyen, okumayı, izlemeyi, dinlemeyi seven, romantik olduğu kadar gerçeklerden kopmayan biriyim. Eğlenceli olduğum kadar hüzünlü olduğumu da söylerler. Balık burcuyum, gerisini  az çok tahmin edebilirsiniz.

- Yazmaya nasıl başladınız? Yazmak sizin için ne ifade ediyor?

Yazmak benim için günlük koşuşturmanın dışında, kendimi samimi olarak ifade edebildiğim, süreci yorsa da iyi gelen, iyi hissettiren bir eylem. Yazmaya üniversite yıllarında başladım, yazıp attığım bir sürü şeyden sonra kitap yazmaya karar verdim.

İnsan her gün yaşadıkça, okudukça, yeni şeylere şahit oldukça büyüyor, bu kalemine de yansıyor. Yazmayı bu yüzden de kıymetli buluyorum. Kendimle ilgili sayısız şeyi yazarak keşfedebiliyorum.

- Bir yazma rutininiz var mı?

Sabah saatlerinde, hatta çok erken. Öğlene kadar, günlük işler yoğunlaşmadan... Her gün oturup yazamasam da haftanın belirli günleri mutlaka yazmaya çalışıyorum. Yazmak boş vakit bulduğunda değil, sürekli olarak yapıldığında anlam kazanan, kendini bulan bir edim. Ne yapıp edip yazmak durumunda hissediyorum kendimi, öteki türlü metinden kopmaya başlıyorum.

- Peki yazarken nasıl bir Emre var? Gündelik yaşamdan uzaklaşan Emre’yi görüyor musunuz?

Sakin görünen; ama kafası karışık bir Emre var. Normalde de kafam karışıktır, kitap süreci başlayınca iyice karışıyor kafam. Sakinleşmek ve sadeleşmek için sürekli notlar alıyorum, etrafıma yapıştırıyorum, unutmamaya, notların kafamı meşgul etmemesine çalışıyorum. Günlük yaşamdan uzaklaşmak zor olsa da en azından üç saat boyunca yazıyorum, arınma gibi, telefonun sesini kapatıp, sosyal medyaya hiç bakmadan, hatta gazete bile okumadan yazmak iyi hissettiriyor.

Emre Saraçoğlu ile Radyoda Şarkımız Çalıyor’u konuştuk

KİTABA ADINI VEREN ŞARKI, ASLINDA OKURLARIN AKLINDAN GEÇEN ŞARKI

- Radyoda Şarkımız Çalıyor, ikinci romanınız. 70’lere sürükleyici bir yolculuk yaptırıyorsunuz? Yazarken nasıldı? Yolda karşınıza neler çıktı?

Yazarken bir sürü şey öğrendim. Kitap yazmayı sevmek için bir sebep daha bana kalırsa. Hiçbir şey yola çıktığınız gibi bitmiyor. Çok şey öğrenerek, çok takıla tökezleye; ama hep sonunda iyi hissederek, “İyi ki yazdım!” diyerek geçen bir süre oldu. Karakterlerin içine girdikçe de başka katmanlar buluyorsunuz. O karakterin neden öyle yaptığını ya da yapmadığını çözmeye çalışıyorsunuz. Birilerini anlamak için daha iyi bir yol olamaz diye düşünüyorum. Sıkı bir empati antrenmanı gibi bana kalırsa kitap yazmak.

- İnsanın aklına şimdi bu romanı açacağım ve nostaljik şarkılar dinleyeceğim diye düşüyor. Tamam, belki de sadece benim aklıma düştü. Ama siz yazarken bence çok şarkı dinlediniz, doğru mu? Kitaba adını veren o şarkı hangisi?

Ben normalde de bu tarz şarkıları dinleyen, seven biriyimdir. Kitap için özelikle dinlediğim bir şey olmadı. Kitap yazarken sözsüz müzik dinlemeye çalışıyorum, aksi halde kitap yazarken sözlere takılıp ne yazacağımı unutuyorum. Kitapla eş giden özellikle bir şarkı yok; ama okuyanlar bana aynen söylediğiniz gibi kitapla birlikte hep eski şarkılar geldi aklımıza dedi. Çünkü o devri çoğumuz eski filmlerden ve filmlere eşlik eden şarkılardan biliyoruz. O dönem aklımıza gelince şarkılar da birlikte geliyor ister istemez. Kitaba adını veren şarkı, aslında okurların aklından geçen şarkı... Benim aklımda bir şarkı var; ama onu sınırlandırmak ve bir şarkıya bağlamak istemedim.

- Kahramanımız Handan Leyla nasıl bir karakter? Onu kurgularken esin kaynağınız neydi?

Handan Leyla güçlü bir karakter. Aslında bir anti-kahraman da denilebilir. Var olmak için gereken neyse yapmış, oyunu kuralına göre oynamış biri. Ancak vakti gelince çekilmeyi de bilmiş, hayatı kavramış bir kadın. Ne yaptığının bilincinde olmuş. İstemese de yaptığı şeyler olmuş; ama görev için yaptığını bilmiş... Aşkta şansızlıkları olmuş; ama yıldızlar çok kendilerine dönük olduklarından aşk hayatlarının mutlu olması pek beklenemez. Handan Leyla da öyle biri. Onu kurgularken özel biri yoktu aklımda. Bir yıldız vardı ve sevdiğim, sevmediğim özellikleri onun kişiliğinde ete kemiğe büründürdüm.

Emre Saraçoğlu ile Radyoda Şarkımız Çalıyor’u konuştuk

EĞER AKLINIZDA HEP KİTABINIZ, KARAKTERLERİNİZ VARSA ZATEN İLHAM DA GELİYOR

- Peki sormak istiyorum, neden 70’ler? Özel bir sebebi var mı?

70’li yıllar benim kişisel olarak çok sevdiğim bir dönem. Bana kalırsa Türkiye'nin ve hatta dünyanın son güzel dönemi diyebilirim. Ruhu, müzikleri, plastik anlayışı, moda duygusu olarak da severim. O yılları yaşamadım, sadece filmlerden, kitaplardan okudum, izledim. Belki de o filmlerden aldığım duyguyu sevdiğim için o yıllara bir sempatim vardır; ama bir dönemde yaşamak isteseydim o yılları seçerdim.

- Romanda bir diğer karakterimiz, yazar. Böyle kitaplarda hep merak ederim, yazar bu karaktere kendinden ne kadar yüklüyor, kendini ne kadar açık ediyor diye? Bu soruyu şimdi size yöneltsem…

Aslında yazarlar, kitaplarındaki tüm karakterlerde mevcuttur, az ya da çok herkesin kanında yazarın izi bulunur. Kimi çok açık eder, kimi açık etmez; ama kitabın yazarını az çok tanıyorsanız kim olduğunu, hangi karakterin ardına gizlendiğini kolaylıkla bulabilirsiniz. Ben sevdiğim, takip ettiğim, özel hayatını bildiğim yazarları, kitaplarında hep bulurum ve bunu keşfetmek çok gizli bir haz verir. Ben Radyoda Şarkımız Çalıyor’un roman kişisi olan yazarda epey bulunuyorum. Benzer yazı süreçlerinden geçmiş kişileriz.

- Ama?

Ama o benden daha kararsız biri, çevreye göre şekillenen biri, kendi kararları konusunda biraz zayıf bir karakter. Ama kitabın sonunda kendini bulma konusunda güzel bir adım atıyor.

- Romanda her bir bölüm, bir yazardan ya da şairden alıntı ile başlıyor. Onları neye göre seçtiniz? O bölümü en iyi onlar mı anlatıyordu, yoksa sizin için özel isimler mi?

O alıntılar hem çok sevdiğim yazarların kitaplarından, hem de o bölümü en iyi anlattıklarını düşünerek seçtim. Roman yazmak uzun bir süreç olduğu için, başka kitaplar da okuyorsunuz ve kafanızda hep romanınız oluyor. Bir kitap okurken, aklınızdakine uygun duyguyu buluyorsanız hemen kullanmak üzere kenara ayırıyorsunuz... Bu alıntılar da böyle gelişti roman yazım sürecimde.

- Nasıl bir yazarsınız? O ilk cümleyi bulduktan sonra gerisi gelir mi, yoksa dağınık mısınız? İlham perisine inanır mısınız mesela?

İlham perisine inanmam, çalışmaya inanırım. Kitabınızla yaşamaya, onu aklınızda hep top gibi çevirmeye inanırım. Eğer aklınızda hep kitabınız, karakterleriniz varsa zaten ilham da geliyor. Ama bu onunla çok yatıp kalktığınız için doğal olarak geliyor bana kalırsa. Hiç beklemediğiniz anlarda çıkageliyor ve çok da mutluluk verici oluyor.

Emre Saraçoğlu ile Radyoda Şarkımız Çalıyor’u konuştuk

TÜRLER KONUSUNDA TAKINTILI BİR YAZAR DEĞİLİM, NASIL HİSSEDİYORSAM ÖYLE YAZIYORUM

- Handan Leyla, romanın sonunda kendi kaleminden bir bölüme şöyle bir başlık atmış: “Sadece kitabımın değil, hayatımın en güzel sayfası.” Sizin bu kitapta öyle bir bölümünüz var mı?

Benim için en güzel bölüm, Handan Leyla’nın evden kaçıp kendini bulmak için yollara düştüğü bölümdür. Orayı çok severek yazdım. Hem aklımda eski Türk filmleri vardı hem de birinin kendini gerçekleştirmek üzere başladığı bir süreci önemsediğim için.

- İlk romanınızı bundan 9 yıl önce yazmıştınız: Alaturka-Kırık Gönül Şarkıları. İkinci roman için neden 9 yıl ara verdiniz?

Uzunca bir araydı evet, çünkü yazmam değil okumam gereken bir dönem olduğunu düşündüm ilk kitabımdan sonra. Okuyacak her zaman çok kitap var elbette; ama o dönem sadece okumak istiyordum. Epey yoğun çalışıyordum ve yazmak için ne zamanım ne de kendimi verebilecek bir durumum vardı. Kitap yazmak tamamen kendini adamakla ilgili, yoğun bir süreç. O sürece girmeden yazamıyorum. Radyoda Şarkımız Çalıyor, bir sürü şeyin yoğunlaştığı bir dönemde, kendisi geldi ve sanki kendini zorla yazdırdı. Kitabın başına oturup yazmak için istek duyuyordum. 2 yılda tamamladım.

- Peki ilk roman bir polisiye idi. Şimdi ise bir aşk romanı. Üçüncü romanınız bir başka türde olabilir mi demek bu? Üçüncüyü yazmaya başladınız mı?

Başladım, heyecan duyduğum bir metin oluyor. Benim için nasıl başlarsam öyle gidiyor. Eğer içime sinmiyorsa yazdıklarım, sonrası da gür gelmiyor. Türler konusunda takıntılı bir yazar değilim, nasıl hissediyorsam öyle yazıyorum. Zaten hayattaki hemen her şey için kısıtlanıyoruz, kitap yazarken özgür olmak istiyorum. Kendi kendimi bir türle kısıtlamak istemeden, ya da bunu yazarsam şu anlaşılır demeden yazmak istiyorum ve yazıyorum.

: Teşekkür ederim.

Emre Saraçoğlu: Teşekkür ederim.

*

Instagram: biyografivekitap