Fikirci Bey yazdı: KUDÜS
Analiz

Fikirci Bey yazdı: KUDÜS

KUDÜS

Filistin sorunu, İsrail devletinin kurulduğu 1948’den beri süren uzun, karmaşık, çok yönlü;  hukuki, siyasi ve dini bir sorundur. Üzerine çok şey yazılmıştır.

Ancak Filistin sorunu her şeyden önce Doğu ile Batı’nın yüzyıllar süren sürtüşmesinin kanayan yarasıdır, gücün kimde olduğunu gösteren siyasi termometresidir.

Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’nın paylaşılmasına ait diğer yaralar derin izler bırakmış, bu yara ise İkinci Dünya Savaşı'nda tekrar deşilmiş ve bir daha hiç kapanmamış, sürekli kanamıştır.

Bu 14 Mayıs’ta, İsrail devletinin kuruluş yıl dönümünde yara bir kez daha deşildi; bu kez ABD, büyükelçiliğini Kudüs’e taşıyarak hançeri kendisi doğrudan vurdu. Karşıt gösterilerde yaklaşık 60 Filistinli şehit oldu, binlercesi yaralandı.

Bu, Filistin tarihinde en kanlı olaylardan birisi değildi, çünkü İsrail, 70 yılda çok daha büyük ve kanlı saldırılar gerçekleştirdi. Bu nedenle burada benim ilgimi çeken daha çok ülkemizde Filistin sorununa yaklaşımdaki değişiklikler oldu.

Yirmi yıl önce Sincan'ın Refah Parti'li Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ın 31 Ocak 1997'de düzenlediği 'Kudüs Gecesi'nin üzerinden tanklar geçmiş, Gece, postmodern bir darbeye zemin olarak kullanılmıştı. Şimdi ise Yenikapı’da 1 milyona yakın kişinin katıldığı bir büyük Kudüs mitingi yapıldı.

Demek ki yirmi yılda ülkede çok şey değişti. Ancak değişen pek çok şey içerisinde Filistin sorunu kadar Türk solunun sözde anti-emperyalist boyasını döküp gerçek yüzünün ortaya çıktığı bir başka sorun daha olmadı.

Yıllarca “darbeye karşıyız” diyenlerin, darbenin hep kendilerine karşı yapıldığını iddia eden ancak devrilenlerin hep halkın seçtikleri olduğunu, kendilerinin bunun için araç olarak kullanıldığını göremeyenlerin, “Darbe olsun, tankların üzerine ilk ben çıkacağım” diyenlerin darbe zamanı ne yaptıklarını gördük. Ama Filistin davasının ülkemiz solu için anlamı daha karmaşıktır.

60’lar ve 70’lerde Filistin davası, Türk solunun mütemmim cüzü gibiydi.

Ne var ki bizim solun Filistin sorunu ile ilgisi daha çok orada eğitim görüp burada terör örgütü kurmak şeklinde oldu. Sol, kendi gerillacılık hayalleri içerisinde yabancı bir güç tarafından fiilen işgal edilmiş bir ülkenin sorunları ile Türkiye’nin sorunlarını özdeşleştirebiliyordu. Türk halkını da Filistin halkı gibi ayaklandırabileceklerini umuyorlardı. Ama Filistin’deki gibi yabancı bir işgal ordusuna değil, ülkenin kendi ordusuna… Bu konudaki pişmanlıklarını bizzat o günlerde orada “eğitim” görenlerin son yıllardaki itiraflarında görebilirsiniz.

Oysa Filistin sorununun sosyal, kültürel, siyasal ve en önemlisi de dini kapsamı konusunda en ufak bir fikirleri yoktu, sadece ulus-devlet kafasıyla bakıyorlardı.

Sonunda Filistin davasının yöneticiliği Filistin’de de solun elinden dindar kesimlerin eline geçti ve gerçek anti-emperyalist niteliğe kavuştu.

İşte o noktada bizim solun anti-emperyalist boyası da döküldü.

Çünkü “Batı gibi olacağız” demek, onlarla aynı çizgide ama daha geride olduğunu kabul etmekti. Hem muasır medeniyetlere imrenmek, eziklenmek, onlar gibi olmaya çalışmak hem de onları yeneceğini söylemek bizim solun Batı ile patolojik aşk-nefret ilişkisinin eksenini oluşturdu ve halkta hiçbir karşılık bulmadı. Hala bu sanrılar içerisinde debelenmektedir bizim sol.

Son Kudüs olayları bir kez daha turnusol kâğıdı gibi solun gerçek rengini göstermektedir:

Yani şimdi, yıllardır İslamofobik açıklamalarla; "İsrail tabi Arap'ları yener, çünkü ilim onlarda, bilim onlarda, Araplar cahil, karılarını dövüyorlar, yollara def-i hacet ediyorlar” demekten zevk alan, Arap düşmanı, ırkçı laik faşistlerimiz mi gerçekten üzüldü Kudüs'teki katliama?

Yani şimdi, devri iktidarlarında İsrail'e bir kez bile “one minute” diyememiş, hayatı boyu İslam'a ve Araplara hakaret etmiş, Filistin davasından anladıkları orada eğitim görüp burada Türk ordusuna saldırmaktan ibaret olan parka fetişisti faşistler mi gerçekten üzüldü Kudüs'teki katliama?

Yani şimdi, daha düne kadar İslam coğrafyasındaki her katliamı "teröristler öldürüldü" diye yansıtan, seçimle iktidara gelmiş Mursi'ye, Hamas'a küfreden medyamızın elemanları mı gerçekten üzüldü Kudüs'teki katliama?

Yani şimdi Mehmet Hakan Atilla'nın ve Halkbank'ın ABD'nin İran ambargosunu delmek suçundan ceza alacağını göbek atarak karşılayan, "savcı konuşuyor, birileri titriyor" diye kendi ülkesini uluslar arası mahkemede görmek isteyen “anti-emperyalistler” mi İsrail'in yasaklarını delen Filistinlilerin katliamına gerçekten üzüldü?

Kudüs, dört kitap ehlinin de kutsal mekânıdır ve Filistin davası, alnı halkının yanından secdeye varmayanların anlayabileceği bir dava değildir.
O kadar!

@kalemciler