Fransızları deviren adam: Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan
Özel İçerik

‘’Kaybeden gazoz içer’’ bu cümle size tanıdık geliyor mu? Hatırlatayım; adına türküler, destanlar yazılıp hayatı belgesel olan Hüseyin Alkaya, namı diğer Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan’ın unutulmaz sözüydü bu sözcükler. Pek çoğumuz futboldan, basketboldan fırsat kalmayan spor dalı olan milli güreş gururlarımızdan bir haber. Türk güreşinin gururu Koca Yusuf'u iyi biliriz. İşte Hüseyin Pehlivan da, Cumhuriyet Dönemi gibi hassas bir tarihe İngiliz ve Fransızlara bir tokat misali damgasını vuran unutulmaz bir diğer milli gururumuz.

ALTIN KEMER KAZANDI AMA KEMER ALTIN DEĞİLDİ

Ağabeylerindeki güreş merakı, onu üst üste kazanacağı zaferlere taşımak için ufak bir kıvılcımdı sadece. 1934- 1942 yılları arasındaki süreçte, 9 defa Kırkpınar baş pehlivanlığı unvanına sahip olan Hüseyin Pehlivan, ardı arkası kesilmeyen başarıların sonunda altın kemeri almaya hak kazanmıştı. Ancak entresan olan verilen kemerin altın değil, teneke değerinde bir malzemeden olmasıydı. Tekirdağlı’nın buradaki ifadesi o heybetli vücudunun altındaki naif insanı ortaya çıkarıyor; ‘’Bize de ebten altın kemer vermişler ama ne yapalım bize bunun onurunu taşımak düşer…’’

Fransızları deviren adam: Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan

İNGİLİZLER’İN RÜŞVET TEKLİFİNE SERT ÇIKTI: KAYBEDEN GAZOZ İÇER

Hüseyin Pehlivan sadece kendi ülkesinde değil, yurt dışındaki başarıyla da İngiliz ve Fransızların gözünü korkutmuştu. Yapılan müsabakalarda gösterdiği başarılardan rahatsız olan yabancı devletler, kendisine yenilmesi karşılığında rüşvet bile teklif etmiştiler. Hüseyin Pehlivan işte bu noktada tavrını ortaya koyarak o unutulmaz sözcüklerle Fransız ve İngilizlere meydan okumuştu: ‘’Onu bunu anlamam arkadaş, kaybeden gazoz içer’’

Fransızları deviren adam: Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan

KENDİ AĞZINDAN PEHLİVANIN HAYATI

Pehlivanın hayatını, 8 Kasım 1946 tarihinde yaptığı bir konuşmada kendi dilinden dinleyin.

“1324-1908 yılında Kırcaali’nin Alkaya köyünde doğdum. Sayadım köyümün adıdır. Babam Osman çiftçilik ve bakkallık ederdi. Güreşe meraklı olmakla birlikte yalnız bayramlarda güreşirdi. Aynı köyde ve ellibeş yaşında öldü. Bende ilk güreş merakı ağabeylerim Ali ve Bekir’den görerek başladı. On dört yaşıma gelince her ikisini yendim. Kardeşlerim çok kabiliyetli olduğumu görünce beni hiçbir işe sokmadılar. Biz çalışırız sen güreşi ilerlet dediler.

Fransızları deviren adam: Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan

''15 YAŞIMDA EVLENDİM''

On beş yaşımda evlendim. On dokuz yaşıma geldiğimde civarımızdaki bütün pehlivanları yenmiş bulunuyordum. Bulgaristan’da son güreşimi Elmalı yaylasında Koşukavak panayırında 120 kiloluk bir Bulgar ile yaptım. Bulgarı üst üste birkaç defa yendiğim halde kabul edilmedi. Üstelik gece beni öldürmeye kalktılar. Bunun üzerine pasaport alarak ailem ile 1927’de Tekirdağ’a geldim. Çiftlikönü mahallesinde bir ev tuttum. Bir gün bu ev üzerimize yıkıldı. Kayınpederim ve kayınvalidem, baldızımın iki kızı, üç komşu kadın öldüler. Allah karımı ve çocuklarımı esirgedi. Tekirdağ’da yaptığım güreşlerde yenildim. Beni 1929’da yenenlerin başında Uzunköprülü Hüseyin gelir.

Fransızları deviren adam: Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan

''HİÇ PARA KAZANMADIM AMA İŞİ ÖĞRENDİM''

Bunun üzerine hayatımı kazanmak için çapaya gittim. Bu sıralarda yeni harfleri okuyup yazmayı öğrendim. Memleketimde yalnız bir yıl okula gitmiş eski yazıyı bile belleyememiştim. Ailemi geçindirmek için bir yandan mütemadiyen çalışıyor fakat güreşten kendimi alamıyordum. 1929 Ramazanında İstanbul’a gittim. On beş gün güreştim. Ramazan’ın on beşinden sonra Bayburtlu Kara Yusuf benimle beraber dört genç pehlivanı Samsun’a götürdü. Samsun ve civarında dört ay kaldık. Hiç para kazanamadım fakat pehlivanlıkta piştim. Samsun’dan sonra ilk güreşimi Düzce’de yaptım. Burada Baş Pehlivan Cemal ile karşılaştım ve başaltına güreştim. Güreşimiz 6 saat sürdü ve yenişemedik. Bundan sonra beni hep başa güreştirdiler.

''BAŞPEHLİVANLIK KEMERİMİ ALDIM''

Güreşlerini dikkatle takip ettiğim ve beraber gezerek faydalandığım ustalarım Mandıralı Ahmet, Kara Ali Manisalı Rıfat, Çoban Mehmet’ten başka Mülayim, Cemal, Çoban Mahmut, Molla Mehmet, Şumnulu Arif gibi rakipler ile karşılaştım. Bunla arasında 1929’dan 1933’e kadar birçok güreşler yaptım ve kendimi ezdirmedim. 1933’ten sonra aramız ciddileşti. Daima mertçe tutuştuk. Nihayet 1936’da Eminönü Halk Evi Başpehlivanlık güreşi tertip etti. Burada 1935’in baş pehlivanı Kara Ali’yi Mülayimi, Afyonlu Süleyman’ı Arif’i yenerek başpehlivanlık kemerini aldım. Taksimde üst üste üç yıl tekrarlanan bu güreşleri daima kazandım.

ATA'NIN HUZURUNDA DA GÜREŞTİ

Büyük Atatürk başarılarıma alaka gösterdi. Beni Çoban Mehmet ve Büyük Mustafa ile Florya’ya çağırarak güreştirdi. Bizi iltifatları ve bahşişleriyle sevindirdi.

''DÖRT FRANSIZI BEŞER DAKİKADA YERE VURDUM''

1938 kışında, organizatör Asım Rıdvan ile Paris’e gittim. Önce derecemin anlaşılması için hususi kulüplerde elli pehlivan ile güreştim. Bir hafta içinde ve geceleri oldu. Karşıma çıkanları en çok on dakikada yendim. Sonra Finlandiyalı, Bulgar ve Fransız olmak üzere dört tanınmış pehlivan ile otuz bin seyirci önünde karşılaştım. Dördünü de  beşer dakikada yere vurdum.

''KAYBEDERSEM PARA VERECEKLERİNİ SÖYLEDİLER''


Bunu üzerine organizatör Raul Paul beni odasına çağırdı. Fransız şampiyonu deglen ile yapacağım üç maçı kaybedersem on bin Türk lirası vereceğini söyledi. Damarlarımdaki Türk kanı buna asla müsaade etmedi. Yabancı bir memlekette baş pehlivan sıfatıyla temsil etmekte bulunduğum şerefi her şeyin üstünde olduğundan bu şeref için almak değil her şeyimi vermeğe her an hazır olduğumdan teklifi derhal reddettim. Mertçe karşılaşmama imkan verilmedi. Memleketime döndüm.

''BAŞPEHLİVANI YENDİM, KEMERİ ALDIM''

1939 Kırkpınar güreşlerinde Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü tarafından Kurt Dereli Mehmet pehlivan adına altın bir kemer ortaya kondu. Bu kemer üst üste üç yıl baş pehlivanlığı muhafaza edenin olacaktı. Azmim ve kuvvetim ile bunda da muvaffak oldum ve kemeri aldım. 1942 Kırkpınar güreşlerinde Babaeskili İbrahim baş pehlivan ilan edildi ise de sonra onu birkaç kere yendim. Bilhassa Afyonda bir dakikada sırtını yere getirdim.


''EV HEDİYE EDİLMEK İSTENDİ AMA...''

Şimdi otuz sekiz yaşındayım. Yüz on kiloyum. Boyum 178 ensem 52 santimdir. Kuvvetimden hiçbir şey kaybetmedim. Karşıma çıkacak her pehlivanı yenmeğe hazırım. Baş pehlivan oluncaya dek en büyük rakibim Mülayim idi. Onunla belki elli güreş yaptım. Önce çorluda yendim sonra karşımda dayanamadı. Baş pehlivan oluncaya kadar hiçbir resmi ve hususi yardım görmedim. Türkiye’ye gelince yuvamı sevdiğim Tekirdağ’da kurup geliştirdiğim için kendimi Tekirdağlı olarak tanıttım. Tekirdağ vilayeti kendisine kazandırdığım şerefe mukabil bana bir ev hediye etmek istedi. General Kemal Balıkesir ve Vali Sakıp Beygo’nun teşebbüsleri ile işe başlandı. Fakat harp dolayısıyla Sayın General Tekirdağ’dan ayrılınca inşaat yüz üstü kaldı.  Bununla beraber bir ev sahibi olmama yol açan ve yardım eden şahıslara teşekkür borcumdur. Bugün içinde rahat ediyor ve birkaç kuruş kira alıyorum. Besim, Muhsin, Metin adlarında üç oğlum, Ayten adında bir kızım var.

''TÜRK KUVVETİMİ YURT DIŞINDA DA KANITLAMAK İSTİYORUM''

Pehlivanlıkta esas kuvvet ve akıldır. İnsanın akıllısıpehlivan olur sözü bu sporu sevmeyenlerin uydurmasıdır ve yanlıştır. Bütün sporcular gibi ben de sağlam kafanın sağlam vücutta bulunacağına inanıyorum. Güreşte aklın rolü büyüktür. Sade kuvvet ile galip gelinmez. Güreşte yüz altmışaltı oyun vardır. Bunları yerine ve adamına göre kullanmak bir zeka işidir. Diğer pehlivanlarımıza bakarak benim bilhassa belim ve ensem kuvvetlidir, göğsüm geniştir. Yaptığım asıl güreş serbest güreştir. Devletçe ehemmiyet verilen alafranga, halkın sevdiği yağlı güreşlerdir. Yenilerden Yaşar Doğu’yu ve Celal Atik’i beğeniyorum. Yağlıda Babaeskililer; Sındırgılı Şerif, Karacabeyli Hayati, Lüleburgazlı Ali ve Ahmet, Hayrabolulu Süleyman, Manisalı Halil aynı ayardadırlar. Şimdi İngiltere’ye ve Amerika’ya gitmek, Türkün malum kuvvetini onlara da göstermek istiyorum…''

İlgilenenler için;

Fransızları deviren adam: Tekirdağlı Hüseyin Pehlivan