Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz
Özel İçerik

Fuat Sevimay

Fuat Sevimay! O, hakkını vererek söylemek gerekirse, Joyce kitaplarının Türkiye kalemi. Ne kadar gurur duysak, alkışlasak az doğrusu. Tüm dünyada çevirisi en zor kabul edilen Finnegan Uyanması da dahil toplam 6 kitabını çevirdi Joyce’nin ve bunu Türkiye’de yapan tek isim Sevimay. Ne müthiş değil mi? Sevimay ile merdivenlerde, ağaçların gölgesi altında hep Joyce’yi konuştuk ve Ara Nağme de içinde bulunan bütün öyküleri ile bize eşlik etti. O zaman bir teşekkür de Sevimay’dan sonra Ara Nağme’ye gelsin…

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

(Fuat Sevimay)

YETENEĞİNİZ VE HEVESİNİZ VARSA OTURUR, YAZARSINIZ

- Klasik sorumla başlamak istiyorum. Sizi ulaşabildiğimiz kadarıyla tanıyoruz. Peki bunun dışında Fuat Sevimay kendi gözünden kendini nasıl tanımlar?

Kendimi tanımlayabilsem yazar mıydım hiç :) Ama yine de düşününce, kafasına göre takılan, yazmaktan, gezmekten ve dostlardan keyif alan, bazen neşeli bazen suratsız birisiyim galiba. Az eksiği, az fazlasıyla herkes gibi işte.

- Yazım hayatınız nasıl ve ne zaman başladı?

2010 yılında, sırf can sıkıntımı gidermek için bir öykü yazdım. Sonra o öykü Mimarlar Odası’nın yarışmasında ödül alınca havaya girdim. İyi ve kötü başka şeyler yazıp, zamanla iyiyi kötüyü ayırt etmeyi öğrendim ki bunun çok değerli olduğunu düşünüyorum. Sonrası güzel geldi.

- Bir yazma rutininiz var mı?

Hiçbir rutinim yok. Rutin, ritüel gibi şeylere de pek inanmam. Yeteneğiniz ve hevesiniz varsa oturur, yazarsınız. Yoksa işi bir rutine bindirmek, yazmak için birtakım koşullar aramak, bunlar bana hep fazla geliyor.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

YAYIN SÜRECİ YAZMAKTAN ÇOK DAHA ZOR VE YORUCU BİR SÜREÇ

- Yeniden basılan Ara Nağme öykü kitabınız aracılığı ile buluştuk. Ama ben tabii yine her şeyden sormak istiyorum size. Şimdi Ara Nağme ile başlayalım. 2014 Orhan Kemal Öykü Ödülü’nün de sahibi olan bu kitabın hikâyesi nedir?

Az önce andığım gibi ilk yazdığım öykü ödül almıştı ve ardından bir dolu öykü yazdım. Altı öykü daha muhtelif yarışmalarda ödüllendirildi ve bazıları da dergilerde yer aldı. Öyle olunca artık dosya yapma zamanıdır diye düşündüm. Yayın süreci yazmaktan çok daha zor ve yorucu bir süreç. Kimi yayınevlerine toslaya toslaya işin o tarafını da öğrendim ve sonunda Ara Nağme ortaya çıktı.

- Kitabınıza içinden “Ara Nağme” öykünüzün adını verişinizin de bir hikâyesi var mı?

“Ara Nağme” öyküsü, İstanbul’daki ilk kentsel dönüşüm mekânlarından Sulukule’de geçer. Yazdığım diğer roman ve öyküleri bilenler hatırlayacaktır; mekân olgusuyla derdi olan, mekânın toplum olmamız yönündeki değerine kafa yoran bir yazarım ve sanırım bu nedenle, bizi tanımlayan mekânlardan birisini ele alan “Ara Nağme”yi isim olarak seçtim. Rant uğruna yerinden edilen insanların adı bir yerde anılsın diye.

- “Sen Bana Kapalıçarşı” öykünüzde Kapalıçarşı romanınızdan Aras ve Meriç’e de rastlıyoruz. Bir roman kahramanını bir başka kitabınızda da ağırlamak nasıl bir duygu?

“Sen Bana Kapalıçarşı”, öykü haliyle, hayatta yazdığım ikinci metindir ve çok severim. Ama edebiyatta yol aldıkça, o öyküde yer alan duygunun, romanla aktarılmasının çok daha doğru olacağı kanaatini edindim. Sonuçta çarşının kuruluşundan bu yana geçen bir zaman diliminden bahsediyoruz. Öylece, daha kalabalık bir kadro ve olay örgüsüyle roman ortaya çıktı. Karakterleri öyküden romana gezdirmeyi seviyor olsam gerek ki şimdi yazdığım bir başka romanda da minicik rolleri var.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

EDEBİYATIN DERDİ OLMALI; AMA DERTLİ OLMAK ZORUNDA DEĞİL, PEKALA NEŞELİ ÖYKÜLER DE YAZILABİLİR

- Ara Nağme kitabınız tamamen kurgu mu, yoksa yaşamınızdan izler taşıyan öyküler var mı?

Hayatta yazdığımız her şey yaşamdan, okuduklarımızdan, duyduklarımızdan izler taşır; ancak yazarın marifeti, bunları süzgeçten geçirip sonra harmanlayarak yepyeni bir kurgu ortaya çıkarmaktır. Dolayısıyla, tabii ki Ara Nağme’deki bazı olaylar da ya benim ya da tanıdığım insanların başından geçenlerden müteşekkil.

- Arka kapakta Ara Nağme için eğlenceyi hüzne, hüznü neşeye çeviren bir öykü kitabı diyor. Başrolü hüzne mi verdiniz?

Başrolü illa birine vermeyi seçsem, her zaman neşeye verirdim. Çokça dile getirdiğim bir şey vardır; edebiyatın derdi olmalı; ama dertli olmak zorunda değil, pekâlâ neşeli öyküler de yazılabilir. O nedenle, hüznün de başımızın üstünde yeri olmasına rağmen, her zaman neşeli, umutlu, yer geldiğinde aykırı olmayı tercih ederim.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

ÇOCUKLARA YAZMAK MÜTHİŞ BİR DUYGU

- Bu yıl “Hişt! Hişt!” ve “Hayal Kurmak Bedava” adlı iki de çocuk kitabı yayımlamıştınız. Çocuk kitabı yazmak size ne hissettiriyor?

Bir de çocukların gözünden, garın tüm İstanbullulara ait olduğunu hatırlatmaya çalıştığım, Haydar Paşa’nın Evi var. Çocuklara yazmak müthiş bir duygu. Yetişkinliğe dair egolarınızdan sıyrılıp çocukluğun saf bakış açısına erdiğiniz bir süreç. Çocuklara yazmayı ve bu yolla onlara temas edebilmeyi çok seviyorum.

- Peki çocuklara yazmanın zor yanı ne?

Yetişkin kalıplardan sıyrılabilmek. Yaftalardan, zihnimize kazınmış ezberlerden kurtulabilmek. Sınırsız düşünebilmek. Bu zorlukları aşarsanız iyi bir metin çıkıyor.

- Ya yetişkinlere?

Yetişkinlere yazmanın zor bir tarafını göremiyorum açıkçası. Olsa olsa, roman yazıyorsanız, uzun soluklu bir iş olduğu için öz disiplininizi kaybetmemeniz gerekir. Onun dışında keyifli bir iş.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

YAZABİLDİĞİM SÜRECE, BUNUN TADINI HİÇBİR ŞEYLE KIYASLAYAMAM

- Çeviri yapmaya nasıl başladınız? İlk hangi kitabı çevirmiştiniz?

Roman ve öyküler yayımlanıp da bir miktar yol alınca, özellikle İtalyancamı sınamak ve çeviri yapıp yapamayacağımı görmek için Luigi Pirandello’nun Biri, Hiçbiri, Binlercesi kitabını çevirmeye koyuldum. Oldukça şanslıydım, çünkü yazarın dili benim dilime çok yakındı. Ardından da Joyce çevirileri ve diğerleri geldi.

- Joyce’den bolca bahsedeceğiz; ama önce sorayım: Yazmak mı yoksa çeviri mi?

Eğer yazamıyor olsam, bu konuda yeteneğim olmadığını düşünsem, çevirinin çok keyifli olduğunu söylerdim; ama yazabildiğim sürece, bunun tadını hiçbir şeyle kıyaslayamam. Çünkü yazarken sonuna kadar özgürsünüz. Oysa çevirirken sizi kısıtlayan dağ gibi bir başka yazar var.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

BU, BENDEN ZİYADE TÜRKÇE İÇİN BÜYÜK GURUR

- Ve James Joyce! Onunla yolunuz ilk ne zaman kesişti? Onun kitaplarını çevirmeyi bir şans olarak görüyor musunuz?

İkinci çevirdiğim eser Joyce’un Eleştiri ve Deneme Yazıları idi. Sonra Sanatçının Gençlik Portresi ve çeviri açısından dünyanın en zor metni olarak anılan Finnegan Uyanması geldi. Joyce eşsiz bir yazar. Onun zihninde dolaşabilmeyi, ne yaptığını anlamayı büyük şans olarak görüyorum. Hem edebi açıdan hem de hayatıma kattıklarıyla. İyi ki yazmış.

- En son Ulysses’i çevirdiniz, değil mi? Ki tüm kitaplarını da çevirdiniz. Bunu yapan ilk çevirmen sizsiniz, doğru mu?

Dünyada hem Finnegan’ı hem de Ulysses’i çeviren iki kişi var. Hollandalı çevirmen ve ben. Şimdi üçüncüsü geliyor; İtalyancada. Ben toplam altı metnini çevirdim ki bunların hepsini çeviren benden başka çevirmen yok. Bu benden ziyade Türkçe için büyük bir gurur. Memleketimiz pek farkında değil; ama olsun, canı sağ olsun :) Biz daha ziyade ıvır zıvır şeyleri konuşmayı seven bir milletiz sanırım.

- Peki onunla yüz yüze tanışıyor olmayı hayal ettiniz mi hiç? Nasıl bir ilişkiniz olurdu sizce?

Aslında hayalin ötesine geçen bir durum var. Şu an yazdığım romanda ana karakterler James Joyce ve Çevirmen (galiba benim o) ve İstanbul sokaklarında dolanıp duruyoruz. Hamama, kütüphaneye, türkü bara falan gidiyoruz. Biraz edebiyattan biraz hayattan konuşuyoruz. Arada bir Dublin’e falan da uzuyoruz birlikte. İlişkimiz biraz karışık. Çok seviyoruz birbirimizi; ama bolca da didişiyoruz. Öyle işte.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

YAZARLIKTA DEĞİL, YAZMAKTA İLERLEMELERİNİ ÖNERİRİM

- Fuat Bey, sizce iyi bir metnin olmazsa olmazları nelerdir?

İyi bir edebiyat eserinde yazarın, neyi amaçladığını ve bu amaç doğrultusunda, elindeki karakter, mekân, dil, motif, ritim, olay örgüsü, zaman vesair öğeleri iyi kullandığını görmek isterim. İyi bir eser yazmak aslında mimarlığa benzer. Yapının malzemesi usta ellerde nasıl şekilleniyorsa, iyi bir roman veya öykü de öyle şekillenir. İşte bu mimari bakış açısı benim en çok aradığım.

- Yazarlıkta ilerlemek isteyen gençlere ne önerirsiniz?

Yazarlıkta değil, yazmakta ilerlemelerini öneririm. Yazarlık bir etiket ve çağımızda maalesef, bolca bu etiketlerin peşinde koşuyoruz. Kitabımız çıkacak, sosyal medyaya koyacağız, imza günü, söyleşi falan. Metin nerede peki? Onu hiç konuşmuyoruz. Oysa aslolan ve güzel olan yazmak. Nasıl yazacağımıza, ustaların yazdıklarını anlamak yoluyla kafa yorarsak, ardından yazarlık da gelir belki.

- Okumaktan sıkılmadığınız kitap, belki kitaplar neler?

Ulysses, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Tutunamayanlar, İshak, Yüzyıllık Yalnızlık, Bir Düğün Gecesi, Kara Kitap, Foucault  Sarkacı, Berci Kristin Çöp Masalları, Havada Bulut ve daha başkaları. Ben bu nefis eserleri dönüp dönüp okumayı seviyorum. Sinema, müzik, resim ve tiyatroda da durumum aynı. Sevdim mi çok seviyorum galiba :)

: Teşekkür ederim.

Fuat Sevimay: Teşekkür ederim.

Fuat Sevimay ile Ara Nağme ve Joyce çevirilerini konuşuyoruz

Ara Nağme

Fuat Sevimay

Hep Kitap

S.: 108

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap