Gladyatörlük: Kan dökme sanatı
Özel İçerik

Vakanüvis yazdı;

Sadece 40 yıla iki dünya savaşı sığdıran Batılı ülkeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında görülen ve bugün Irak’a, Yemen’e, Suriye’ye kadar uzanan dünya üzerindeki kan revan halin baş sorumluları. Bu durumun ortaya çıkmasında daha pek çok etkiden sözedilebilir ama tek başına Gladyatörlük bile Batı tarihindeki kan dökücülüğün temellerini açıklayabilir belki. Batı dünyasındaki bu hal, adeta “genetik bir kod”.

ESKİ YUNAN VE ETRÜKSLER’DE DE BENZERLERİ VARDI

Eski Yunan’da kan dökme temalı oyunlar az sayıda da olsa vardı. O dönemde bu konuda asıl kayda değer örnekler, Yunanlılar’ın çağdaşları Etrüks’lerde görülüyordu. Etrüksler’in içkili, müzikli partilerinin ardından dövüşçüler çağrılırdır. Davetliler, dövüşenlerden birinin boğazı kesilinciye kadar oyunların bitmesine müsaade etmezlerdi.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

ROMALILAR’DAN “KAN DÖKME AR-GE”Sİ

Hollandalı tarihçi Fik Meijer’in “Gladyatörler – Tarihin En Ölümcül Sporu” isimli kitabında anlattıklarına göre, Romalılar, sebepsiz yere kan dökmek ve bunu kalabalıklara izlettirme konusunda eşsizdiler. Zaman içerisinde bu konuya kafa yora yora pek çok “gelişmeye” imza attılar. Öncelikli motivasyonları pagan inançlarıydı. Romalılar’ın çok sayıda tanrısı vardı ve bu tanrıların çoğu da kan istiyordu. Erken Roma devrindeki inanışlara göre, önemli birisi öldüğünde onun ruhunu temizlemek için kan akıtmak gerekirdi. Sırf bu tür törenler için hazırlanan köleler vardı, bunlar “bu iş” için satın alınırdı. Garipler, önceleri doğrudan mezarın yanında kurban edilirken, zamanla oyunlar düzenleyip gladyatörlerin önüne atılmaya başlandılar. Çoğu zaman ellerine savunma için bir şey verilmez, basit bir şey verildiğinde de dövüş ustası gladyatörler karşısında kısa sürede canlarından olurlardı. Gladyatörler genellikle mahkumlar ve savaş esirleri arasından yetiştirilirdi. Bunların zaten kaybedecek bir şeyleri yoktu, “hayır” deseler idam edileceklerdi. Oysa gladyatör olup hayatta kalma ihtimali vardı. İşsizler, serseriler de gladyatör olmaya can atardı.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

CANİLİKTEN HAYVANLAR DA PAYINI ALIYORDU

Zaman geçtikçe Romalılar buluşlarını daha “sofistike” hale getirdiler. Önce, Afrika’daki hayvanlar ilgilerini çekti, oradan yırtıcı hayvan getirdiler. Bu hayvanları gladyatörlerin önüne bırakıyorlardı. Aslan, kaplan, fil, ayı gözde hayvanlardı. Bir zaman sonra “değişiklik” arayan Romalılar, yırtıcı hayvanları bu defa infaz için kullanmaya başladılar. Suçlular, günlerce aç bırakılmış hayvanların önüne atılıyor, tribünlerdeki binlerce insanın tezahüratı eşliğinde insanlar parçalanıyordu. Meşhur Neron da, kadınları arenaya sokmanın yolunu açtı. Kadın kadına dövüşler düzenlendi. Sonraları kadınları cücelerle dövüştürme yöntemi de ortaya çıktı. Bu dövüşler çok kanlı olmuyor; daha çok, büyük dövüş öncesi güldürü gösterisi yerine geçiyordu. Neron’un bulduğu bir başka yöntem de, mahkûmlar arası dövüşler düzenlemekti. İdam mahkûmu karşısındakini yenerse canı bağışlanıyordu. Daha az cezalı mahkûmiyeti olanlar da yine rakibini öldürürse özgürlüğüne kavuşuyordu.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

İmparator Agustus, vasiyetini yazdırırken “icraatından” da sözetmiş, “Sekiz defa gladyatör oyunları düzenledim. Bu oyunlarda yaklaşık 10 bin adam birbirleriyle ölümüne mücadele etti. Forum Romanum’da düzenlediğim gösterilerde de 3 bin 500 civarında hayvan öldürüldü” satırlarıyla vahşetini anlatmıştı.

HALK, DÖVÜŞ SEVMEYEN İMPARATORA ÖFKELENMİŞTİ

Çoğu imparator, gladyatör oyunlarını seviyordu, sevmeyenleri ise halk sevmiyordu. Oyunlardan hazetmeyen, üzerine bir de bütçesini kısan İmparator Tiberius, halkta büyük bir nefrete yol açmıştı. İmparator ölünce, kalabalıklar o devrin kişiyi aşağılama yöntemlerinden birisi olan “cesedin Tiber nehrine atılması” usulünü ona da uygulamak istemiş ama devlet yetkililerin müdahalesiyle bu gerçekleşmemişti.

Roma sakinlerinin bu hastalıklı kan ilgisi anlaşılır gibi değildi. Aslında kendileri de tehlike altındaydı. Zaman zaman yenilen bir gladyatör öfkeyle silahını seyircilere atabiliyordu. Bu şekilde pek çok seyirci ölümü görülmüştü. Yine, gördükleri eziyetle zıvanadan çıkan vahşi hayvanlar bazen tribünlerdeki seyirciler arasına fırlıyor, ölümler, yaralanmalar görülüyordu. Bir keresinde 20 fil teker teker öldürmeye başlanmış, filler bir süre sonra organize olup önce gladyatörleri, sonra da seyircilerden onlarca kişiyi ezerek öldürmüşlerdi. Ancak birkaç gün sonra imparator Pompeisu’un emriyle geri kalan fillerin tamamı öldürüldü. Bazen suçlular için toplu idamlar da Colesiumlarda yapılırdı. Mahkûmlar, tribünlerdekilerin çılgın tezahüratı eşliğinde değişik yöntemlerle öldürülürdü. Kimi mahkûmlar arenada olup bitenden öyle ümitsizdi ki, gösteriye çıkartılmadan intihar edenler oluyordu. Böyle bir olayda mahkûm, arabayla arenaya çıkartılırken aniden tekerleklerin arasına başını sokarak hayatına son vermişti.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

AZİZ IGNATİUS: "BENİ ROMALILAR ÖLDÜRECEĞİNE VAHŞİ HAYVANLAR PARÇALASIN"

Putperestliğin hâkim olduğu Roma’da, yeni yeni inananları görülen Hıristiyanlar da “sapkın” sayılıyor ve idam ediliyordu. Miladî ikinci yüzyılın başlarında Antiochialı Ignatius, ölümüne yaklaşan günlerde kaleme alıp bir arkadaşına ulaştırdığı “Romalılara Mektup” isimli küçük eserinde, tahammülfersa vahşeti, “Keşke beni vahşi hayvanlar parçalasa. Romalı askerler onlardan çok kötü. Bazı hayvanlar insana yaklaşmıyor, bense onları bana saldırmaları için tahrik edeceğim, böylesi bir ölüm daha iyi. İsa’nın yanına böylece daha kolay varabilirim” diye anlatıyordu. Ignatius’u vahşi hayvanlarca parçalanmaya razı eden yöntemler arasında çarmıha germe, kısmen yakma, kesici aletlerle parça parça doğrnama vb. vardı. Mitolojik öykülerin  gösteriye uyarlanması da yaygındı. Mahkûma / kurbana, oyundaki ölenin rolü verilirdi. Gösteri mitolojik izler taşıdığında halk daha bir galeyana gelirdi.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

Kan dökmeyi öyle seviyorlardı ki, bazı “soylular” canı pahasına kan dökmek için kılık değiştirerek arenaya çıkıyordu. İmparator Commodus da gladyatörlüğe özenen birisiydi. Sürekli gladyatörler gibi giyinirdi. Sık sık arenaya da çıkardı ama canı tatlıydı, “kahramanlıklarını” demir parmaklıkların arkasından sergilerdi. Bir defasında yine demir parmaklıklar arasında durarak önüne getirilen 100 ayıyı öldürmüştü.

Nadiren de olsa kimi gladyatör silahını elinden aldığı rakibini affeder ama İmparator başparmağını aşağı doğu eğerek “öldür” emri verir ya da halk “Öldür! Öldür!” diye tezahürata başlar, gladyatör de yenilen rakibini öldürmek zorunda kalırdı. “Bazen de imparator arasının bozuk olduğu bir senatörü, devlet yetkilisini zorla yarışlara sokardı. Amaç belliydi, siyasi hasımlarının birinden kurtulmak.

VAHŞETİN EKONOMİSİ

“Canilik sektörü”nün ekonomisi de ortaya çıkmıştı. Halkın büyük ilgisi, bilet ticaretini çok kârlı hale getirmişti. Asıl büyük kazançlar ise bahisler üzerinden sağlanıyordu. Ayrıca, üzerlerinde vazo, tarak, hançer, tanrı ve tanrıça bibloları yazan piyango toplarını tribünlere ya da arenaya fırlatmayla düzenlenen piyangolar da vardı. Topu yakalayabilen organizasyon görevlilerine gidip hediyesini alıyordu. Bu da, oyunlara olan ilgiyi artırıyordu. Aşırı talep karşısında yeni arenalar yapmak gerekiyordu. Bu da ciddi bir imar ekonomisinin ortaya çıkmasını sağlıyordu. İlgi artınca gladyatör okulları da açılmaya başlandı. Bu da bir başka ekonomik hareketlilikti.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

SEYİRCİLERİN ÜZERİNE FISKİYELERLE ŞARAP SIKILIRDI

Güneşten korunmak için tente sistemleri kuruluyordu. O devre göre ileri bir teknoloji ile başta Roma’daki Colesium olmak üzere arenaların üzeri kapatılıyordu. Yine, havaya yayılan kan, et ve ter kokusu seyircileri rahatsız etmesin diye fıskiyelerle tribünlere şarap, su ve hoş kokuların karışımından oluşan sprey püskürtülürdü. Her gösteri sonrasına ortalık insan ve hayvan cesetleriyle dolardı. Bunların temizlenmesi için kalabalık ekipler kuruluyordu. Özellikle sıcak havalarda, Colesiumun bulunduğu bölgeye kan ve çürüyen et kokusu yayılırdı. Bunlar arabalara yüklenir, yakılacak ya da uçurumdan atılacak uygun yerlere götürülürlerdi. Cesetleri Tiber nehrine atmak da bir yöntemdi. Öldürülen hayvanların etleri ise fakir Romalılara dağıtılırdı.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

ROMALI KADINLARIN GLADYATÖR AŞKI

Bu sistem ve bu sistemin baş aktörleri Gladyatörler, zaten bozuk olan toplumsal ahlakı daha da bozuyordu. Sıkı eğitim almış gösterişli vücutları ve toplumdaki tanınırlıkları kadınların ilgisini çekiyordu. Bazen - kimisi senatör eşi de olan - evli kadınlar, topluca arenaya gelir, göz koydukları gladyatör için aşk şiirleri okurlar, bu şiirleri arenanın duvarına yazarlardı. Halkının büyük bir bölümüyle yerle bir olan Pompei’deki bazı duvarlarda bu tür şiirlere rastlanmıştı. Gladyatörle aşk hayatı yaşayan kadınlar; mızrak, kalkan ya da kılıç biçimindeki saç tokalarıyla dolaşırlar, ilişkilerini bilinir hale getiririlerdi. Sevgilisi bazen, bu tokayı öldürdüğü rakibinin kanına batırır, toka böylece daha bir “kıymetli” hale gelirdi.

FRANSIZ TARİHÇİ CARCOPİNO: “COLOSEUM BİR İŞKENCE MERKEZİ VE İNSAN MEZBAHASI”

Batı coğrafyasındaki “kan dökme” hissi öyle kuvvetliydi ki, Roma dağılıp, devlet güçsüzleşir ve dolayısıyla arenalarda büyük gösteriler düzenleyemez hale gelirken, Romalı vatandaşlar, kan dökme ihtiyacını, hayvanları ölümüne dövüştürerek giderme yöntemini bulmuşlardı. Bahislerin de olduğu bu gösterilerde hem kan görüyor hem de kumar tutkularını gideriyorlardı.

Gladyatörlük: Kan dökme sanatı

Ortaçağda Avrupa’da yaygın olan düellonun da doğasında Roma arenalarındaki teke tek çarpışmaların etkisi, izi vardı. Sadece 1500’ün sonlarından 1610’un başına kadar, sadece Fransa’da 8 bin civarında “soylu” hayatını düelloda kaybetmişti. Avrupalıların şiddet için buldukları başka bir yöntem de boğa güreşleriydi, ki bu gösteri onca tepkiye rağmen bugün de devam etmekte.

Kimi insaflı Batılı tarihçiler de gladyatörlüğün gerçek “hakkını teslim eder”. İngiliz tarihçi Baldson, “Her tabakadan Romalıyı istila eden bu duygusuzluğa, ruhlara yerleşmiş sadizme bakınca hiç kimse kendini tiksinmekten alamaz” der. Fransız bilim adamı, tarihçi Jerome Carcopino da, “Colesium, bir işkence merkezi ve insan mezbahası” diye bahseder dövüşlerden.