Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor
Özel İçerik

Hilal Özcan

Hilal Özcan ilk romanını yazdı. Benim için röportaj yaptığım her isim çok özel; ama Hilal Hanım ile biraz daha özel oldu. Onu, Instagram’da takip etmeye başladığım günden beri bir abla gibi sevdim, kabul ettim sanırım. Onunla ilk kez İclal Aydın’ın sosyal medyadaki önerisi ile karşılaştım. Ve şimdi keyifle sohbet ettiğimiz, fotoğraf çekimlerinde çok eğlendiğimiz bir röportajın girişini yazıyorum. Hayat gerçekten çok tatlı karşılaşmalar, çok güzel heyecanlar içermiyor mu? İşte bu söyleşide tüm bunlar var. Bizi buluşturan kitapların, anların toplamına duyulan minnet var…

Keyifli okumalar…

Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor

KENDİMİ BİLDİM BİLELİ TEK AYNAM İNSANİ DEĞERLER OLDU


- Hilal Hanım ilk sorum hep aynı; ama aldığım cevaplar beni öyle heyecanlandırıyor ki… Duygularıyla, kalemiyle Hilal Özcan kimdir? Hilal kendini nasıl anlatır?

Kendimi bildim bileli tek aynam insani değerler oldu. O aynaya her baktığımda kendimi çok başarılı bulmadım tabii ki; ama aynanız insani değerler üzerinden sizi yansıtan bir aynaysa, baktığınızda gördüğünüz şeyler kıyafetiniz, fiziğiniz, statünüz ya da benzerleri olmuyor. Vicdan, adalet, iyilik gibi konular çıkıyor karşınıza ve bu terazideki sonuçlar üzerinden şekillenip kendinizi tanımlamaya çalışıyorsunuz. Neyi ne kadar yapabildiğimiz hep tartışmalıdır, günün sonunda aynadaki görüntümüzü değiştirip iyileştirmeye çalışacağımız durumlarla da karşılaşabiliriz; ama her şeyin insan için olduğunu unutmadığımızda, en azından, aynada kendimizle göz göze gelmekten çekinmeyiz.

- Yazmaya nasıl başladınız?

Hayatımdaki bir sürü şeye başlama nedenim insana duyduğum merak ve inançtır. Bu, çocukluğumdan itibaren kitap okuma nedenimken, zamanla yazma nedenime de dönüştü. İnsanı ve hayatı, edebiyat kadar bütünlüklü ve iyi anlatabilen çok az alan sayabiliriz.

- Yazma rutininiz nedir?

Zorlayıcı, kuralcı, olmazsa olmazları olan bir yazma ritüelim yok. Hemen her yerde, her zaman yazabilirim. Katı ritüelleriniz olmayınca neredeyse günlük bir yazma rutini tutturabiliyorsunuz. Kurgu, olay örgüsü ve karakterler iyice oturana kadar daha çok notlar alırım. Masa başı çalışmasına geçtiğimde yakaladığım yazma rutiniyse bazen beni bile şaşırtacak derecede sıklaşıp yoğunlaşır.

Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor

METNİN İÇİNDEN YÜKSELEN BU SESLERİ DUYA DUYA YAZMAYA DEVAM EDİYORSUNUZ

- İlk romanınız “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” hakkında konuşacağız. Ne naif bir ismi var. İsminin hikâyesiyle başlayalım mı? Paylaşır mısınız bizimle?

Romanların isminin en sona kalabildiğini daha önce bir sürü yazardan duymuş, okumuştum. Benim romanımda da öyle oldu. Birkaç isim arasında gidip geldik ve sonunda içimize oy birliğiyle sinen, bizi en heyecanlandıran isim İclal Aydın’ın önerisiyle “Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı” oldu.

- İclal Aydın Kitap Kulübü’nden çıkan ikinci kitap sizinki. Nasıl bir kulüp burası? Derine inmeden biraz ondan bahsedelim mi?

İclal Aydın Kitap Kulübü, Alfa-Everest Yayınevi’nin çatısı altında kuruldu. Okurda aidiyet ve güven uyandırmayı amaçlayan, yazıya olan inancımızı ve umudumuzu hep taze tutmayı hedefleyen kitap kulübünün dizi editörlüğünü İclal Aydın yapıyor. İlk kitap Pınar Maro’nun çok sevilen “Mutluyken Zaman Hızlı Akar” adlı anı romanıydı. Can Çelebi’nin kadın dünyasının sessizliğine ses olacağına inandığım “Bir Yara Bir Dilsiz Oda” adlı romanıysa yeni yayımlandı.

- Yazım süreciniz nasıl gelişti? Araştırmalarınız, planlamalarınız ne kadar bir sürede yazdınız romanı?

Yazacağıma ilişkin içimde benim bile net biçimde takip edemediğim bir hazırlık çoktan başlamış olmalı ki, romanın çatısını kurmaya yetecek kadar olan kısmı su gibi aktı diyebilirim. Fakat sonra yazdıklarınıza tekrar tekrar baktıkça, metnin kendisinin sizi yazmaya çağırdığı yerleri görüyorsunuz. Örneğin bazı karakterler “Beni daha çok anlat, ben bu kadar değilim.” diyor âdeta. Ya da “Hayır, ben bunu söylemezdim, böyle yapmazdım.” diye diretiyor. Metnin içinden yükselen bu sesleri duya duya yazmaya devam ediyorsunuz. İlk taslaktan sonraki bu süreçle birlikte, bir-bir buçuk yıla yayıldı romanın tam olarak tamamlanması.

Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor

AŞK DA TIPKI BİLGİ GİBİ İÇİMİZDE KENDİLİĞİNDEN HAZIRDIR

- Romanınız için sadece bir aşk romanı deyip geçmek içime sinmiyor benim. Yazarı, romanını nasıl tanımlıyor peki?

Romanda üç aşk var. Ece ile Kenan, Selda ile Kürşat arasındaki aşkla Ceyda’nın Kenan’a duyduğu tek taraflı aşk. Fakat bu üç aşk da, onları sadece karşı tarafa değil, aynı zamanda insan olmanın sınırsız potansiyeline çekiyor. Aşkın değiştirici, dönüştürücü, özgürleştirici, kimi zaman meydan okutan, kimi zaman da yıkıcı bütün deneyimlerinden geçerlerken birbirlerinden önce aslında kendi asıllarıyla tanışıyorlar. Aşkın insana sunduğu bu benzersiz deneyim günümüzde unutulur oldu. Romanıma sadece bir aşk romanı diyemeyiz, haklısınız. Ama aşkın gerçeğini ve gücünü hatırlatmasını da isterim.

- Karakterlerinizden konuşalım istiyorum. Ece çok etkileyici bir kadın! Aşkla buluşması ve bir yandan da yaşamının ağırlığı… Ece, yazarının gözünde nasıl bir karakter? Onu, sizden dinleyelim mi?

Bir roman genişliğinde anlatabildiğim bir karakteri kısaca tekrar anlatmaya çalışmak, kendimizi tanıtmak için işyerlerine gönderdiğimiz özgeçmişler kadar tatsız tuzsuz olacaktır. Buna rağmen anlatmayı denersem, masumiyet süzgecinden geçirmediği hiçbir şeye, hiçbir güce ya da hiçbir fırsata gönül indirmemiş biri. Güzelliğinin de etkisiyle yarattığı çekim alanına kapılmamak güç. Fakat o olana girip ona yaklaşabilmek, onun koyduğu mesafelerden çok, sizin kendinize olan mesafenizle ve bu mesafenin samimiyetiyle ilgili bir mesele. Ancak kendi gibi olmaya çok yaklaşmış biri, Ece kadar kendi gibi olmaya yaklaşmış biriyle arasındaki mesafeyi yıkabilir. Romandaki Kenan gibi…

- Şöyle bir cümle var, çok ilgimi çekti: “Ece, Kenan’a onu görür görmez âşık olmamıştı; Kenan tarafından görülür görülmez içindeki aşk gün yüzüne çıkmıştı.” Aşk, biri tarafından görüldüğümüzde mi uyanıyor içimizde?

Platonik aşkı dışta tutarsak, aşkın uyanma biçimlerinden birinin bu olduğunu söyleyebiliriz. Ece üniversitede felsefe dersleri veriyor ve bu derslerde insanın bilgiyi nereden, nasıl ve ne zaman edindiği de sorgulanıyor. Bilginin insanın içinde doğuştan var olup olmadığına bakılıyor. Aşk da tıpkı bilgi gibi içimizde kendiliğinden hazırdır. Uyanıp yaşar hale gelmesi içinse birinin onu görmesi ve bize göstermesi gerekir. Ece’yle Kenan’ın arasındaki aşkın bakışlarla alevlenişi biraz da bu yüzden. Birbirlerine daha önce kimsenin onlara bakmadığı gibi bakıyorlar. Birileri bize öyle baktığında, kendimiz bile kendimizi daha önce görmediğimiz biçimde görürüz. Bizde var olduğu halde var olduklarını bilmediğimiz yanlarımız açığa çıkıp bize katılır ve kendimizdeki bu zenginleşme ve derinleşme, bizdeki ölü ya da uyuyan yönlerin uyanıp yaşar hale gelmesi, beraberinde aşkı da getirebilir.

- Peki siz aşkı nasıl tanımlıyorsunuz?

Aşkın tanımlara sığabileceğini düşünmüyorum. O yüzden romanda şöyle diyorum: “Ona göre aşk, bu dünyaya ait değil. Sanki başka bir gezegende yaşıyor ve doğası ölümsüz. Bize yüzünü gösterdiği, içimize düştüğü anda, aslında bizi de o ölümsüzlüğe çağırıyor. Ama biz bunu anlamıyoruz. Başka bir evrenin varlığı olan aşkı bu dünyada yaşatmaya çalışıyoruz. Bu da suyun olmadığı bir gezegende çiçek ekmeye benziyor. Biz aşkın öldüğünü zannediyoruz ama aslında aşk sadece bu dünyada ölüyor. Ve eğer onu yaşatmak istiyorsak, onu bu dünyada tutmakta diretmek yerine, aşkın kendi âlemine geçmemiz gerekiyor.”

Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor

HİÇBİR KARAKTER, ROMANDA İLK GÖRÜNDÜĞÜ HALİYLE VE BAŞLADIĞI YERDE KALMIYOR

- Romandaki bir diğer çift de Selda ve Kürşat! Onlar da hayata geç başladıklarını düşünen iki kalbi kırık. Kırgınlıklarından ve üzerine gelecek delici bakışlardan sıyrılıp evlenmeyi planlıyorlar. Toplumumuza baktığımızda, bu sağlıklı bir karar mı? Yoksa daha mı çok yorulacaklar?

Kenan’ın ablası Selda, geçmişte yaşadığı kalp kırıklığının acısını dondurmaya çalışırken yılların nasıl geçip gittiğini fark edemiyor. Ve günün birinde, yalnızlığına çoktan alıştığını sanmışken, güçlü bir yaş vurgunu yaşıyor. Kürşat da aşağı yukarı Selda’yla aynı yaşları sürüyor ama o daha önce evlenip ayrılmış. Üstelik bir de çocuğu var. Selda hem kendi yaşının geçkinliğinin hem de Kürşat’ın durumunun aileler ve onları sevenler arasında bir tür razı oluşa yol açacağını düşünüyor. Kürşat’la aralarında doğan aşka böyle ince bir gölgenin bile düşmesini istemiyor. O yüzden de, aykırı sayılabilecek bir evlilik planı yapıyorlar. Dayatılanın, alışılanın dışına çıkmak sanıldığı kadar zor mudur, bu tavır aşkı yorar mı yoksa korur mu, bunlara her okur kendi adına karar verecektir sanıyorum.

- Karakterleriniz gerçek hayatta karşılığı olan kişiler mi yoksa tamamen kurgu mu?

Gerçeklikten geriye kalan tek tek kişiler değil de, insanın özünü oluşturan ortak duygular galiba. Karakterlerim tamamen kurgu ürünü; fakat bütün kurgu karakterlerden umulduğu gibi insanın özünden parçalar taşımalarını ve okurlara gerçek hayatı, hatta kendi hayatlarını hatırlatmalarını dilerim.

- Karakterleriniz arasında en çok kime yakınlık duyuyorsunuz ve ne sebeple?

Romanın geniş bir kadrosu var ve aralarında ayrım yapmam gerçekten zor. Fakat hepsinin ortak bir yönü var: Hiçbir karakter, romanda ilk göründüğü haliyle ve başladığı yerde kalmıyor. Geçtikleri gönül eğitimlerinin ve sınavlarının sonunda kendi derinliklerine doğru iyilikle yol alıyorlar. En çok onların bu ortak yönüne yakınlık duyduğumu söyleyebilirim.

- Peki Hilal Hanımcım, yazar olmak, bir roman yazarı olmak nasıl bir duyguymuş?

Roman yazmak, bir romanla ve onun karakterleriyle yaşamak, romandaki aşk gibi, âdeta başka bir alan açıyor içinizde. Ancak o deneyimden geçmiş olanların anlayabileceği bir alan. Roman yazarı olmanın nasıl bir duygu olduğunu söylemem içinse erken daha. Ben de bu duyguya alıştıkça, onunla yaşadıkça anlayacağım sanırım.

Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor

BENİ PSİKOLOJİYE ÇEKENLE EDEBİYATA ÇEKEN ORTAK NOKTA BU

- Psikoloji Bölümü mezunusunuz. Bu bölümde okumuş olmanın yazarlığınız üzerine ne gibi etkilerini hissettiniz?

Başta da dediğim gibi, hayatımdaki bir sürü şeye başlamam, insana duyduğum merakla ilgili. Beni psikolojiye çekenle edebiyata çeken ortak nokta bu. Psikoloji bilgisi, romanımdaki karakterlerin kişiliklerini daha iyi anlamamı sağladı elbette. Bu anlamda, romanın tabanında bir bütün halinde insana ilişkin çözümlemelerim de yer almıştır mutlaka. Fakat benim yazmak istediğim bir psikoloji kitabı değildi tabii. O yüzden psikolojiyi, edebiyatın önüne geçirmemekte daha en başından kararlıydım.

- Ece’nin dersleri romanda gerçek bir ders edasında geçiyor. Öylesine gerçek ki! Aynı zamanda öğretici yanları olan bir roman bu. Bunu özellikle mi kurguya dahil etmiştiniz, yoksa akış içinde mi gelişti her şey?

Romandaki derslerin okurdan gördüğü ilgi beni gerçekten çok mutlu etti. Dersleri romana yerleştirmenin aşılması gereken edebi engelleri vardı. En ufak bir sürçmede, roman yapısının dışına düşmede, dersler bütün ilgi çekiciliğine rağmen sırıtabilirdi. Başka bir bütünlüğe aitmiş gibi görünebilirdi. Ama romanda hem aşka ve insana bir arada bakılması, hem Ece’nin öğretmenliği ve Kenan’ın öğrenciliği, hem de aralarındaki aşkın birazda da o derslerin içeriğinden beslenmesi ve sınıfta dersler sırasında yaşanması söz ettiğiniz gerçekliği güçlendirdi sanıyorum.

- Sizi Instagram’da da takip ediyorum. Orada da oldukça bilgilendirici paylaşımlar yapıyorsunuz. Mesleğinizi yazarlıkla birlikte nasıl bir noktaya taşımayı hedefliyorsunuz?

Psikologlukla yazarlık, diğer birçok mesleğe göre belki bir parça daha fazla etkileşim içindeler; ama aslında avukatlıkla, doktorlukla ya da bilgisayar mühendisliğiyle yazarlık ne kadar birbirini desteklerse, etkisi bende de o kadarlık olacaktır. İki alanda da işimi layığıyla yapmak için çabalayacağım; ama ikisinin aslında ayrı şeyler olduğunu unutmadan.

İkinci bir romanın hazırlığına başladınız mı?

Neredeyse kendiliğinden oldu bu. İkinci romanın hazırlığına başladığımı, başlamadan önce değil de, başladıktan sonra fark ettiğimi söyleyebilirim. Bu da yazmanın doğasındaki süreklilikle ilgili olsa gerek.

: Teşekkür ederim.

Hilal Özcan: Teşekkür ederim.

Hilal Özcan, Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı’yı anlatıyor

Kalbimin Kendine Göre Nedenleri Vardı

Hilal Özcan

Artemis Yay.

S.: 302

Kitabı satın almak için tıklayınız: D&R

*

Instagram: biyografivekitap