Hüseyin Besli: Paralel yapıyla ilgili temizlik bitmez

hüseyin besli

Habertürk Gazetesinden Balçiçek İlter'in sorularını yanıtlayan Hüseyin Besli, “paralel yapı” operasyonunu değerlendirdi:

"PARALEL İÇİNDEN PARALEL ÇIKAR"

Gelelim 17-25 Aralık tarihlerine... Nasıl değerlendiriyorsunuz yaşananları?

Sadece Türkiye'de değil, dünyada çok az rastlanacak darbe çeşididir. Bu kadar açık ve net söylüyorum. Bizim açımızdan okursanız.

"Biz" dediğiniz kim?

Mütedeyyin, İslamcı, muhafazakâr... Bakın ta Osmanlı'dan beri uğraştığımız bir karşı taraf olmuştur. Hep ötekidir, dışarıdadır, kendimizden olmayandır. Ama ilk kez kendi dilimizi kullanan, kendimiz gibi yaşayan, aynı mahallede oturan, aynı camiyi paylaşan insanlar sözkonusu.

Ne hissettiniz, sizler?

Bunların hedefi Devlet de olsa, Devlet nihayetinde kendisini korur, rehabilite eder. Aslında bu hareketin en büyük zararı bize oldu. Öyle bir tablo ortaya çıktı ki... Bir anlamda idealize ettiğiniz bu camianın da içinden böyle şeyler çıkabiliyor, nasıl bunu telafi edeceğiz? Çok zor bir soru... Nasıl temizleneceğiz?

Nasıl?

Temizlik bitmedi ve hiç bir zaman da bitmez. Bu yapıların kökü kazınmaz. Paralel içinden bile paralel çıkar. O da var, pratikte karşılaşıyoruz. Sürekli listeler dolaşıyor. Biri birine liste götürüyor, "Bunlar paralelci" diye... Bir araştırıyorsun, listeyi götüren kişi kendi paralelci. İşin içine takiye girdi mi problem büyük. En kötüsü de uykuya yatmaları... Tarihte örneğini gördük...

Siz onu mu bekliyorsunuz?

Evet, uykuya yatacaklar. Uygun zamanı kollamak adına. Yapabilecekleri tek şey bu.

Öte yandan suçlamalar çok ciddi. Yokmuş gibi davranmak mümkün değil. Bu nasıl bir zarar verdi partiye, Erdoğan'a?

Bu tür suçlamalarda hiç gerçek barındırmayan şeyler sabun köpüğü olur. Ama eğer içinde ufacık kırıntı da olsa, gerçeklikler vardır. Zaten olmasa karşılığı olmaz. Doğrusu buradaki niyete bakmak lazım.

"Niye bunu yaptılar" diye düşünürken mütedeyyin kesim olan bitene yokmuş gibi mi yaklaşıyor?

Yokmuş gibi değil kuşkusuz ama onu ikinci ya da beşinci mesele olarak görerek. Ama bir mesele olarak görür. Evet bu bir meseledir ve uygun zamanlarda uygun zeminlerde mutlaka o meselenin de konuşulup halledilmesi gerekir. Ama asıl niyet gözden kaçırılmamalıdır. Niyet darbeydi. Bunun tartışması yok. Evren'in de gerekçesi vardı. Ertuğrul Özkök yıllarca söyledi "12 Eylül'ü destekliyorum çünkü kan akıyordu" diye. Bu anlamda bu tip işlerde o gerçeklikler, kırıntı da olsa vardır. Ufak da olsa gerçeklik vardır.

"GÜLEN'İ SİSTEMİN BAŞINA OTURTACAKLARDI"

Peki cemaatin asıl hedefi neydi sizce?

Bütün kurumlar kontrol altına alınacaktı. Bir gün Fethullah Gülen'i helikopter ya da uçakla getirip sistemin başına oturtma girişimiydi bu yapılanlar.

Siz buna inanıyor musunuz?

Evet. Ha o kadarına müsaade ederler miydi bilemiyorum tabii. Ama niyet buydu.

"Ne istediniz de vermedik" dedi Başbakan... Sizce ne istiyorlardı?

Kanımca Oslo'da koptu işler. Bu yapının Devlet'i ele geçirmek gibi bir niyeti olduğu gibi, nasıl bir Devlet olacağı tasavvuru vardı. Oslo sürecini o tasavvur edilen Devlet'i dönüştürmeye ya da bozmaya yönelik bir şey gördüler. Anlaşılıyor ki, Kürt barışını istemiyorlardı. Oslo'yla bunun bozulacağını gördüler.

Peki "Biz bu barışı istemiyoruz" emarelerini gösterip mesaj yolladılar mı?

Hayır. Bilinseydi. O tedbir alınırdı. Hatta tam tersine bölgede okullarının açılması sürece destek olur gibi bir okuma yapılmıştı. Yanlış bir okumaymış. Kişisel olarak, bu tür açık olmayan yapılara teorik olarak karşı birisiyim ve hiç bir dönem sıcak bakmadım, mesafeli durdum bütün cemaatlere. Ama dostlarım var içlerinde. Bu uzaklığın verdiği avantajla bu gidişin kaçınılmaz bir çatışmaya gittiğini görenlerdenim. Ve bunu da dillendirenlerdenim.

Başbakan'a da mı?

Evet. Teorik olarak anlattım

Ne cevap aldınız?

"Hayır, arkadaşlarımız bizim gibi düşünüyorlar, aynı kıbleye bakıyoruz...

O sözden pişman mıdır Başbakan?

Bu cümleden değil, insanların bunu istismar ettiğini görmemiş olmaktan pişmanlık duymuştur. Ben de bu boyutta bir şey beklemiyor, ummuyordum. Ama tabii bir şey yapmaya niyet ettiyseniz yaparsınız. Pensilvanya dediğimiz yer eski Cizvit papazlarının yeridir. Bunlarla aynı bakış açısı... Onların da temeli eğitim ve gizlilikti. Eğittikleri adamları aynen şimdiki gibi bir takım kurumlara yerleştirip onlara ''Sen bizimle irtibat kurmaya çalışma biz zamanı gelince seninle kontağa geçeriz. Belki de hiç gelmeyiz'' derlerdi. Aynı durum. İşte bu yüzden bu yapının temizlenmesi zor. Alttan alta o damar uykuya yatar.

Peki insanlar niye destekliyor böylesine bozuk bir yapıysa?

Karşılık buluyor çünkü. İnsan yaratılış gereği bu tür söylemlere, gizemli yapılara ilgi duyar.

Fethullah Gülen?

Ona da çok ilgi var. Bu tür kişilikler sıradan değildir. Vücut dilleri, konuşmaları sıradan insanlar gibi değildir, etkileyicidir. Bazılarının alay konusu yaptığı ağlamalar birçok insanı da uçuruyor. Yani bu tipler bir zaman sonra yaptıkları tırnak içindeki ''olağanüstü şeyler''e kendileri de inanmaya başlıyor. O zaman bir kavim toplumuna dönüşüyorlar ve besleniyorlar. Gülen, gençliğinden beri etkileyici ama biraz da paranoyaya kayan bir yapısı var.

Bu ciddi bir iddia...

Mesleğim değil ama yakınlarından duyduğum şeylere dayanarak söylüyorum. "Ben peygamberden sonra seçilmiş kişiyim, benden sonraki seçilmişlerin listesini de yazabilirim" diyorsa eğer, buna inanıyor demektir, artistlik olsun diye yapmaz. Çünkü bu tipler ancak kitlesel anlamda etki yaratabilir.

Bu süreçte Başbakan en çok neye öfkelendi? Makamının dinlenmesine mi örneğin?

Hakan Fidan'ın alınmaya çalışılması sanırım. Ve 25 Aralık... 17 Aralık demiyorum bakın, 25 Aralık... Ailesini işin içine soktular çünkü. Hedef kendisi ve çocuklarıydı.

Başbakan'a yakın çevresi hâlâ Reis diyor mu?

İl başkanı iken Reis derdik. Belediye reisinden atıf başkan konumunda... Belediye başkanı olunca başkan... Sonra Başbakan. Uzunca bir süredir beyefendi... Kaderin üzerinde bir kader vardır. 10 Ağustos tam da budur işte; Reis'likten Beyefendiliğe geçiş...

Peki ne olacak bundan sonra?

İki imtihanı var AK Parti'nin. Birincisi kurumsallaşmak. Tayyip Erdoğan'ın olduğu yerde kurumsallaşmak zordu. Çünkü ulu çınar altında ot bitmez. Başka ağaçlar yaşamaz. Olmadı. Şimdi olmalı. İkincisi, 2015 seçimi çok önemli. Parti herhangi bir zaafa uğramadan girmelidir bu seçime. Bakın 2019 tarihini önemsemiyorum ama 2015 önemli.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN