Bukowski’nin gözünden yalnızlık nasıl bir şeydi
Özel İçerik

Bukowski, Eylül 1987’de verdiği bir röportajda yalnızlığı tanımlıyordu. Röportajı çok önce okumuştum. Üzerine yazmak, sizinle paylaşmak istediğim konulardan biri olarak not almıştım röportajın özellikle yalnızlık kısmını. Çok yalnız hissettiğim bir dönemde paylaşacağım mutlaka diyordum kendi kendime. Dünya çapında yalnızlık gibi tuhaf bir hisse kapılacağımız günleri beklediğimin farkında değildim… Yalnızlık konusunda Bukowski gibi düşünüyorum sanırım. Hiç yalnız hissetmedim kendimi. Ya da hissettim; ama bulunduğum yerden dönüp bakınca, bunun adı yalnızlık değil, her seferinde başka bir şeydi.

Koronavirüs sebebiyle evlerimizde bir ayı aşkın süredir kendi karantinamızdayız. Sanırım yalnızlık sözcüğünün kaç anlama gelebileceği üzerine çoğumuz düşündük. Belki de yeri geldi, gerçekten çok yalnız olduğumuz anlar oldu; ama zaten aslında her konuda ve her zaman, bu yalnızlık söz konusu değil miydi?

Yazarlar, yazdıkları kitaplarla dünyamızın bir parçası oluyorlar. Bazen onların bizim düşündüğümüz konu hakkındaki fikirleri, aklımızda yeni bir pencere daha açıyor. Bugün penceremizi açanımız Bukowski olsun o halde. Bukowski’nin gözünden yalnızlık neymiş bakalım? Röportajı daha önce okuyanlarımız biliyordur elbet. Belki onlara da yeninden okumak başka bir pencere aralar…

Peki sizin yalnızlık tanımınız nedir?

#evdeyimokuyorum

Bukowski’nin gözünden yalnızlık nasıl bir şeydi

BUKOWSKI’NIN PENCERESİNDEN YALNIZLIK

Bukowski’nin senaryosunu yazdığı Barfly, 1987 sonbaharında gösterime girecekti. Bukowski’nin yazdığı ilk senaryo olan Barfly, yazar kimliğinin ilk yıllarını anlatıyordu. Otobiyografik bir öyküydü. Tam bu süreçte aktör Sean Penn, Bukowski ile işte bu röportajı gerçekleştirdi. Pek çok şeyden konuştular. Örneğin, güzelliğin matematiksel bir uyum olduğunu, dışa dönük bir çirkinliğin olmadığını vurgulayan Bukowski, tembellik konusunun ise oldukça önemli olduğunu, tembellik etmeyi bilmek gerektiğini söylüyordu.

Konu yalnızlığa geldiğinde ise şöyle demişti:

“Hiç yalnız hissetmedim kendimi. Bir odada tek başıma kaldım, intiharın eşiğinde. Kendimi çok kötü hissettiğim oldu; ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim? Ya da birkaç kişinin… Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam. Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim.

Ibsen’den bir alıntı yapacağım: “En güçlü insanlar genellikle yalnızdır.”

Bukowski’nin gözünden yalnızlık nasıl bir şeydi

Hiçbir zaman içimden, “Şuh bir sarışın içeri girince kendimi daha iyi hissedeceğim.” diye geçirmedim. Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. İnsanları bilirsin, “Hey, Cuma akşamı, ne yapacağız? Burada kös kös oturacak mıyız?” Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey. Aptallık sadece. Aptal insanlarla fingirdeyen aptal insanlar.

Geceye koşa koşa çıkmak gibi bir ihtiyaç içinde olmadım hiçbir zaman. Barlarda gizlendim, çünkü fabrikalarda gizlenmek istemiyordum. Hepsi bu. Milyonlarca insan adına özür dilerim; ama ben kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim. Kendimden hoşnutum. Bildiğim en iyi eğlence kendimim. Biraz daha şarap içelim!”

*

Instagram: biyografivekitap