Reşit Güngör Kalkan: Türk şiiri büyük bir şairi erken yaşlarında kaybetti
Özel İçerik

Reşit Güngör Kalkan

Reşit Güngör Kalkan, şiirde yapamayacağını düşünmüş ve gönlünü denemeye kaptırmış ki, sonra ardından biyografi gibi meşakkatli bir türe yönelmiş. Doğrusu hakkını da veriyor. Bir yandan İlkokul Müdürlüğü görevini yürüten Kalkan, bir yandan da yazarlığa devam ediyor.

İlk yazdığı biyografi kitabında seçtiği isim ise, İsmet Özel’di. Oldukça ilgi çekti. Ekim ayında da İlhami Çiçek biyografisini paylaştı bizlerle. Şu sıralar Nuri Pakdil biyografisi üzerine çalışan Kalkan ile İlhami Çiçek ve her şey hakkında konuştuk…

BİR TANIM MIDIR İNSAN, BUNDAN PEK EMİN DEĞİLİM


-Kendinizi nasıl tanımlarsınız? Reşit Güngör Kalkan kimdir?

Doğrusu, “Kim olduğunu bilen kaç insan vardır acaba şu dünyada?” diyesim geliyor. Bir tanım mıdır insan, bundan pek emin değilim; fakat Reşit Güngör Kalkan olarak o tanıma girmek istersem şayet, kabına sığmadığı gibi yazı ateşiyle başı hiç de hoş olmayan, anlaşılır, dünyaya hiç tamah etmemiş biri diyebilirim. 74’lüyüm. 74’lülerin tarih itibarıyla berbat bir zaman dilimi içinde doğduklarını düşünmüşümdür hep. Düşünsenize, darbelerin tam ortasında, dünyanın yeniden kabuk değiştirdiği ve savaş tamtamlarının daha bir çoğaldığı çizgide açıyorsunuz gözlerinizi. Peş peşe yoksul, kırıntısı bile olmayan zenginliğin küstüğü zamanların çocukluğu, hepsi bu aslında.

Reşit Güngör Kalkan - İlhami Çiçek biyografisi röportajı

-Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?

İlkokul yıllarımda karaladığım şiirleri saymazsak, ortaokulun uçarı zamanlarında Türkiye Çocuk Dergisi, yazıya heves ettiğim, gönül düşürdüğüm yılların özel mirasıdır diyebilirim. Hele de 13 yaşında bir çocuğun, derginin düzenlemiş olduğu şiir yarışmasında 3. olduğu hesaba katılırsa, durum pek heyecanlı demektir. Fakat liseye geldiğiniz zaman şiir tutar da elinizden, sizi uçsuz bucaksız zamanlara, mekânlara iletir de haberiniz bile olmaz. Fakat ben duyarlıydım bu konuda; Türkiye gerçeği ve yazı arasında mutlak bir geçiş olmadığını, olamayacağını erken yaşlarda fark etmiştim.

-İlk ne zaman ben yazar olmalıyım dediniz?

Nihayetinde edebiyatın dönüştürücü gücüne inanarak yazmalıydım, ki öyle de oldu. Bunu ilk belirlemede, sanırım üniversite zamanlarımın bakiyesi olarak gece gündüz, aç susuz okuduğum kitaplardan yansıyan, fısıldayan bir cevap olarak sayabilirim. ‘Ben yazar olmalıyım’dan çok, ‘yazmalıyım’ düşüncesi sarıp sarmaladı beni.

DENEME, YAZIYA DAİR VARLIĞIMI BÜTÜNÜYLE HİSSETTİĞİM BİR TÜR

-İlk olarak 1999’da şiir kitabı ve ardından 4 deneme kitabı. Sonra da biyografi. Bu geçişler nasıl oldu?

Belki de sadece edebiyatta gördüğüm bütünlük duygusuyladır, tam olarak kestiremiyorum aslında. Şiir, eli kalem tutan herkesin ilk uğrak mekânı, kaçış yok. Ne var ki beni kaçmaya iten sebepler kendi şiirlerimi beğenmeyişim, beğenmek ne kelime, ‘Ya hu burada benim ne işim var’ dediğim zamanlarda yayınlanmıştı. Deneme ise, ah evet, büyük bir aşkla bağlandığım, yazıya dair varlığımı bütünüyle hissettiğim bir tür olarak hâlâ özel bir yeri vardır ruhumda.

-Biyografiye yönelmede özel bir amacınız var mıydı?

Biyografi, bana öyle geliyor ki, edebiyatın en zor, fakat yazarına en keyifli zamanlarını yaşatan bir tür olarak ifade ettiğiniz o özel amaca hizmet etmiş oluyor zaten. Yavaş yavaş, sindire sindire, bilinçle ve tutarlılıkla ilerlediğinizi duyumsadığınız anda başlıyor yazının büyüsü ve zevki.

Reşit Güngör Kalkan - İlhami Çiçek biyografisi röportajı

NURİ PAKDİL BİYOGRAFİSİ BİTTİ SAYILIR

- Önce İsmet Özel, şimdi de İlhami Çiçek. Sırada kimin biyografisi var?

Birkaç düzeltme dışında şu an itibarıyla Nuri Pakdil biyografisi bitmiş sayılır.

- Bir biyografi yazarı olma yolunda ilerlediğinizi söyleyebilir miyiz artık?

Açıkçası çok katmanlı bir soru bu. Nasıl söylesem, bütünlüğüme zarar verecekmiş hissiyle doldum bir an. Edebiyat, hayatımın tam ortasında yer alırken, bu bütünlüğün her cephesinde savaş vermeliymişim düşüncesi zaman zaman yoklamıyor değil hani. Bununla birlikte biyografi, öyle sanıyorum ki diğer edebiyat türleri arasında çok zahmetli ve bir o kadar da sabır işi bir eylem sahası olarak sürekli göz kırpıyor bana. Nasıl kayıtsız kalabilirim ki bu duruma?

EDEBİYATA, ŞİİRE DAİR YARALI TARAFIM HEP İLHAMİ ÇİÇEK

- Peki neden İsmet Özel ile başladınız?

Zor olanı sevmek, zoru sevmek tam da ruhuma, yaradılışıma giydirilmiş bir elbise sanki, bunu açıkça hissedebiliyorum. İsmet Özel, bu yönüyle benim zorluğa ilk göğüs gerdiğim, açıkçası meydan okuduğum bir çalışma oldu. Aman Allah’ım, ne kadar da uzun sürmüştü öyle, altı yıl, dile kolay…

- Kendisi yazım aşamasında haberdar mıydı bundan?

İsmet Bey’in kitabın yazım aşamasından elbette haberi vardı; ne ki hiç ama hiç yardımı olmadı bu noktada. Yardım bir tarafa, benim bu çalışmayı sürdüremeyeceğimi bile ifade etti. Fakat, görüştüğümüz o günü ve bir kahraman edasıyla İsmet Özel’in karşısına dikilip ‘Bitecek hocam bu çalışma, öyle veya böyle bitireceğim, siz de göreceksiniz’ dediğimi hiç ama hiç unutmuyorum.

- Ya İlhami Çiçek, o neden?

Şu noktayı samimiyetle itiraf etmeliyim: Benim edebiyata, şiire dair yaralı tarafım hep İlhami Çiçek’in o kederli, hüzünlü bakışlarında gelip durmuştur sürekli. Üniversite yıllarımdan kalan ve zihnime bir kıymık gibi ara ara batıp battığı yeri de her defasında kanatan bir fotoğraf olarak beklemekteydi İlhami Çiçek. Usta bir şair olarak isminin geçtiği her yerde, açıkçası bana ıstırap veren bu ruh karmaşasından bir anlamda kurtulmak adına yazıldı.

Reşit Güngör Kalkan - İlhami Çiçek biyografisi röportajı

EMEK ZAYİ OLMAZ


- Bu biyografiler, seçtiğiniz isimler, özellikle kimlere dokunmalı, ulaşmalı?

Herkesin bu noktada aynı duyarlığı göstermesini beklemek hiç de gerçekçi bir yaklaşım olmayacağına göre sadece ilgilisine ulaşmalı elbette. Zaten kültürel kamuda böylesi gözle görülmeyen bir ayrım mevcut. Okuma eylemini hayatiyet arz eden bir husus olarak içselleştirememiş, dahası okuyana büsbütün dudak bükenlere ne deseniz boş. Dolayısıyla niteliği egemen kılmanın yolu, doğrudan ilgilisine oy vermekten geçiyor.

- Ödüllü bir yazar olmak nasıl bir his?

Kötü yazma korkusunu zihninizde sürekli taşımakla eşdeğer bir duygu birikimi oluşturuyor, hepsi bu.

- Bu arada şiir yazmayı bıraktınız mı?

Ben şair olamadım hiçbir zaman. Arada bir yoklasa da, karalayıp bırakıyorum bir kenara.

- İlhami Çiçek biyografisi de İsmet Özel kadar ilgi görecek mi sizce?

Tabi çerçeve burada çok farklı; ben biyografide sürekli on ikiden vurmanın hesaplarını yaparak yazdım. İsmet Özel için de böyleydi bu, İlhami Çiçek için de. Yazıldıkları dönem itibarıyla her ikisinin de biyografisi bir başka kalem tarafından yazılmış değildi. Gerçi şu an da öyle, yazılmadı. İlhami Çiçek inanıyorum ki ilerleyen yıllarda daha fazla yer bulacaktır edebiyatımızda. Eskilerin ifadesiyle, emek zayi olmaz diyorum.

KURTULMA ÇABALARI, ÇIRPINIŞLAR VE TRAJİK SON

- Kitabınızdan okuyarak öğrenelim tabii, ama siz meraklısı için Çiçek’in sizi en çok etkileyen yönünü paylaşır mısınız bizimle?

Yaşadığı çağın sahteliği karşısında düştüğü açmazlar, buhranlar ve çırpınışları etkilemiştir beni.  İlerleyen hastalığıyla birlikte İlhami Çiçek, taşıdığı kimliğin neye karşılık geldiğini bilerek yaşadı; Müslüman olmanın gerektirdiği görev duygusu ve bilinciyle hareket ederken, hastalığının neticesini çaresizlik olarak algılamadı hiçbir zaman. Şiir de bu anlamda rahatsızlığının dışa vurumu olarak bize önemli ipuçları sunuyor zaten. Kurtulma çabaları, çırpınışlar ve trajik son…

- Yazarken Çiçek ile aranızda ortak noktalar buldunuz mu? Bu sizi nasıl etkiledi?

Çağa bakış açısı olarak aramızda nispeten değişen bir şey yok geçen bunca zamana rağmen. Nihayetinde yaşadığımız dönemin koşulları, görev duygumuzu yıpratmış olabilir; ancak kesinlikle yok edemedi, edemez de.

- Kitabın kapağında “Türk Şiirine Buruk Bir Armağan” diyorsunuz. Neden buruk?

Çünkü Türk şiiri büyük bir şairi erken yaşlarında kaybetti. Ya da şu da söylenebilir, Türk şiiri yazılacağına samimiyetle inandığımız büyük şiirlerden mahrum kaldı maalesef.

- Çiçek’i “Titiz bir onur savaşçısı” olarak niteliyorsunuz üçüncü bölümde. İlginç tanımlamalarınızdan biri daha! Buradaki bakışınız nedir?

İlhami Çiçek’in yakın arkadaşlarıyla konuştuğum zaman gördüm ki, tanımladığım insan hakkında isabet kaydetmişim. Onun, hayatın her alanında söz konusu onuru, onurlu duruşuyla hatırlandığını söyleyenler elbette haklılar. Düşünsenize, Edebiyat Fakültesini bitirmişsiniz, öğretmen olarak atanacaksınız, fakat size olur verecek olan kişi başkalarına torpil yapıyor diyerek bu oluru reddedeceksiniz; herkesin yapabileceği bir tercih midir bu, hiç sanmıyorum. Yazdığı Edebiyat dergisi için de aynı tavra bürünür; ilkeleri, öğretisi doğrultusunda kendisinden istenen bütün görevleri tek tek yerine getirir. Çünkü davası, onuruyla var olmayı öğretmiştir İlhami Çiçek’e.

Reşit Güngör Kalkan - İlhami Çiçek biyografisi röportajı

BU SORU ÇOK ÖZEL BİR ANLAM İFADE EDİYOR BENİM İÇİN


- Yaşayan bir şair/yazarın biyografisini yazmakla hayatta olmayan bir şair/yazarı yazmak arasında nasıl bir duygu farkı var?

Çok nefis bir soru gerçekten ve farklı zamanlarda gerçekleştirdiğim röportajlarda beklediğim halde nedense bir türlü yöneltilmedi. Biyografinin bir anlamda parantez içine alındığı bu soru, titizlik ve nesnellik adına çok özel bir anlam ifade ediyor benim için. Meselenin zorluğu esasında kolaylıkmış gibi görünüyor olsa bile yaşayan şair veya yazar bu yönüyle vefat etmiş şair veya yazardan daha zor bir taraf barındırıyor.

- Ne gibi zorluklar bunlar?

Öncelikle yaşayan ve yazdığınız şahsın tipik veya sıra dışı kaprislerine, egolarına, bencilliklerine katlanmak zorundasınız. Bu öyle iki kelime ile ifade edilebilecek bir durum değil maalesef; söz konusu kaprisler, kibir barındıran davranış biçimleri, usandıran ve yeter artık dedirtecek denli pespayeliğe indirgenen konuşmalar, bir noktadan itibaren kaleminize istemeseniz de zarar verebiliyor. Dolayısıyla tarafsızlığınız, nesnel tutumunuz yeterince yıpranmış oluyor zaten. Hele de her açıdan merkez olarak kendisini gören birinin hayatını bu anlamda değerlendirdiğinizde vahim tablolarla karşılaşmış olmak artık sıradanlaşıyor maalesef. Bunun yanında vefat etmiş bir şair-yazarın iki dudağından mahrumsunuz, doğru. Ancak sözünü ettiğim olumsuzlukları yaşamamak da bir şans aynı zamanda. Belgeler, kayıtlar üzerinden ilerleyen çalışmanın sessizliği, bu açıdan sizi daha da güçlü kılıyor. Çünkü yazarken doğruya yakın bir çizgi üzerinde ilerlediğinizi hissedebiliyorsunuz, başka alternatifi yok yani.

BİR BENZERİ DAHA YAZILAMAZ

- Bir de Çiçek’in Satranç Dersleri’nden bahsedelim mi?

Bir benzeri daha yazılmaz tabii ki. Çünkü tedirgin bir ruhun, özenli dili okunur Satranç Dersleri’nde. Şiir hakkında şimdiye kadar yorum yapanların özenli bir ruh ve tedirgin bir dil bulacakları hepi topu sekiz bölümlük tek şiir ve yekûn halindeyse otuz üç şiir arasında İlhami Çiçek, Allah’a duyduğu güveninin kişisel serüvenine dair örgütlü bir imge damarı yakalar. Yeterince sesini yükselten şair için insan, kadim geleneklerle çevrilmiş ve fakat artık tarumar olmaya yüz tutmuş işgal toprağıdır. Toplum artık bütünüyle işgal altındadır. Şairi bu yoğun işgalden kurtaracak biricik kahraman insandır yine de. Fakat umut Allah’tadır şüphesiz. Umut süreğen bir sesle yaklaşmaktadır insanın ruhuna. Belki de bu yüzden tedirgindir Çiçek.

- İlk okuduğunuz, sizi en çok etkileyen Çiçek şiiri hangisiydi?

Tabii ki ‘Satranç Dersleri.

- Peki hangi yazarları örnek alıyorsunuz? Özellikle biyografi konusunda!

Başka bir tür olarak ustalarımı söyleyebilirdim fakat biyografide samimiyetle ifade etmeliyim ki bir ustam olmadı. Sırf bu türün özelliklerine dair dört yıl sadece biyografi alanında yazılmış eserleri okudum. Bu anlamda ne etkilendiğim ne de usta kabul edebileceğim bir isim oldu.

Reşit Güngör Kalkan - İlhami Çiçek biyografisi röportajı

NURİ PAKDİL KİTAPLARI MUTLAKA EKSİKSİZ OKUNMALI

- Şu anda hangi kitabı okuyorsunuz? Okurlarımıza da tavsiye eder misiniz?

Nuri Pakdil külliyatını yenilerde bitirdim. Çağın yorumu ve insanın konumu açısından Nuri Pakdil’in kitapları mutlaka eksiksiz okunmalıdır.

- Şu sözcüklerin sizdeki tek kelimelik karşılığı nedir?

Biyografi: Karmaşık fakat zevkli anların yaşanacağı uzun bir yol.

İsmet Özel: Umut ve Türkiye

İlhami Çiçek: Hüznün ruhta asılı kalmış fotoğrafı.

- Mutlaka kimin biyografisini yazmadan ölmemelisiniz?

Buna gücüm ve cesaretim var mı pek emin değilim; Efendimiz Hazreti Muhammed’in (S.A.V) aydınlık çizgisinde, o eşsiz ruh çarpıntısını yazarak derinden hissetmek, hissederek derinden yazmak istiyorum açıkçası.

: Teşekkür ederim.

Reşit Güngör Kalkan: Ben teşekkür ederim.

*

Instagram: biyografivekitap