Roza Erdem ile Hikaye Anlatıcılığı üzerine konuştuk
Özel İçerik

Roza Erdem

Roza’yı (Erdem) 22 Mart Cuma akşamı sahnede, "Evvel Zamanla Tanışmak" adını verdiği hikâyesini anlatırken izledim. 1 saat süren anlatı ve ardındaki keyifli söyleşiden sonra gerçekten etkilenmiş ve röportaj için sözleşmiş olarak ayrıldım oradan. Sormak istediğim pek çok soru daha eve dönerken doluştu beynime. Bir kere Hikâye Anlatıcılığına çok yaklaştığımı ve onun hakkında öğreneceklerimi merak ettim. Eminim benim gibi sizlerin de bu konuda merak ettiği pek çok şey olacaktı…

Ona Roza diye hitap ediyorum, evet. Onun bu isteğini öylesine samimi buldum ki, röportajımızı da sen-ben diliyle, konuştuğumuz gibi aktarıyorum. Sohbetimiz biraz uzun sürdü; ama okudukça sular seller gibi akıp gidecek; bir başlayın. Belki sonra Hikâye Anlatıcılığı ile ilgili daha çok şeyin peşine düşersiniz, kim bilir!

Keyifli okumalar…

“BUGÜN NASIL BİR İNSANIM?” SORUSUNUN CEVABINI HİKÂYE ANLATICILIĞI İLE BULMAYA BAŞLADIM


- Bence şu soruyla başlamalı: Hikâye anlatıcılığına nasıl başladın? Çünkü senin hikâyeni dinledikçe insanlar en çok “Acaba ben ne yapabilirim?” diye düşünecek. Belki hikâye anlatıcısı olmak isteyecek. Önce bundan bahsedelim mi? İlk nasıl fark ettin, “Ben Hikâye Anlatıcısı olmalıyım!” dedin?

Tabii. Ben aslında Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuarı Sahne Sanatları Tiyatro Bölümü’nden mezun oldum. Yıllarca tiyatro da yaptım; ama bir süre ara verdim ve İstanbul’dan uzakta yaşadım. Bu sırada aslında daha çok hikâyelerle ilgilendiğimi, sadece masallar da değil, hikâyeler de değil, insanların hikâyesiyle çok fazla ilgilendiğimi fark ettim.

- Sonra bu konuda eğitim veren bir yer mi aramaya başladın?

O zaman Türkiye’de henüz hikâye anlatıcılığı eğitimi veren bir kurum yoktu. Aslında yurt dışında çok yaygın olarak üniversitelerde yüksek lisans bazında olan eğitimler ya da özellikle bunun için açılmış okullar var.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikaye Anlatıcılığını konuştuk
- Peki nasıl oldu?
Tam ben bunları düşünürken Nazlı Çevik Azazi, Ayşe Senem Donatan ve Şeyda Çevik Uluslararası SEİBA Hikâye Anlatıcılığı Merkezi kurdular. 2015 Temmuz, Ağustos ayı gibiydi. Ben çok heyecanlandım.

- Ne güzel, tam zamanında! Nasıl başladın peki bu eğitime?

Açık çağrı yaptılar. 2 yıl sürecek, nihayetinde profesyonel anlatıcılar yetiştirecekleri bir eğitime başlayacaklardı. Başka eğitimleri de vardı. Katılmak isteyenlerin niyet mektubu yazarak başvuruda bulunması gerekiyordu. Bu arada 2 kişiye de bu eğitim için yüzde 50 burs vereceklerdi. Niyet mektubumu yazdım büyük bir heyecanla, gönderdim ve sonra seçmeler için İstanbul’a çağırıldım. Eylül’de seçmelere katıldım ve yüzde 50 bursla, SEİBA Hikâye Anlatıcılığı Merkezi’nin, Anlatıcının Yolu Programı’nın ilk öğrencilerinden oldum. Bana bu şansı verdikleri için çok minnettarım.

- Harika! Pahalı bir eğitim miydi peki?

Bence öyle bir eğitim için kesinlikle değildi. Çünkü yurt dışından çok değerli Hikâye Anlatıcılarından eğitim aldık. İngiltere, Hindistan, Almanya’dan eğitmenler ve Türkiye’den işinin ehli eğitimcilerle çalıştık. Bu hem pratik anlamda bir anlatıcı yetiştirecek bir eğitimdi hem de teorik anlamda. 2 yıl süren böyle bir eğitim sonrasında Hikâye Anlatıcısı olma yolunda adımımı attım.

- Peki bir Hikaye Anlatıcısı ne yapar?

Bir Hikâye Anlatıcısı, aslında sözlü gelenek ürünlerini – masallar, meseller, bin yıllardır anlatıla anlatıla bugüne gelmiş sözlü gelenek ürünlerini – anlatırlar; sahnede dinleyicilerle buluştururlar… Ve aslında bu ürünlerin yaşamasını sağlarlar bir bakıma. İnsanları bir araya getirirler o hikayeler çerçevesinde. O çok uzun zaman öncede kalmış, bir arada olmak, anı birlikte paylaşıyor olmanın hissini bugün tekrar tekrar yaşatırlar. Tabii, farklı türler de var; benim anlattığım gibi otobiyografik hikâyeler anlatan pek çok anlatıcı var.

- Peki bunu meslek olarak seçmek isteyenlere, belki özellikle gençlere bir şeyler söylemek ister misin yeri gelmişken?

Sadece gençlere değil, aslında kendini tanımak isteyen herkese Hikâye Anlatıcılığını öneririm. Çünkü bu sözlü gelenek ürünleri, insanlığın yürüdüğü o uzun yol boyunca bilincinin gelişiminin hikayesini barındırıyorlar içlerinde. Bu hikâye ve masallara çalıştıkça aslında insan kendiyle ilgili çok şey öğreniyor.

- Çocukluğun sırasında unuttuğun şeyleri mi hatırladın eğitimler sırasında? Hatırlamanızı sağlayan bir şeyler mi var orada?

Yani sadece çocukluğumuz değil aslında. Birincisi “Bugün nasıl bir insanım?” sorusunun cevabını Hikâye Anlatıcılığı ile bulmaya başladım. “Nasıl bir insan olmak istiyorum?” onun vizyonunu kurabilmeye başladım diyebilirim.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikâye Anlatıcılığı üzerine konuştuk

BU ANIYI, TEK KİŞİLİK BİR ANLATIYA ÇEVİRMEK İSTEDİĞİME KARAR VERDİM

- Artık hikayene de geçelim mi yavaş yavaş? Kendi hikayeni anlatma fikrin nasıl doğdu?

Biz Anlatıcının Yolu Programı’ndan her ay başka bir eğitim alıyorduk. Bu eğitimlerden biri de, mezun olmaya 3-4 ay kala, Ayşe Senem Donatan ile yaptığımız, otobiyografik anlatı üzerine bir modüldü. Bu modülde, kendine dair bir anının hikâyeleştirilmesini çalıştık. Bu aslında yurt dışında Hikâye Anlatıcılığının oldukça fazla uygulanan önemli dallarından biri; otobiyografik anlatı! Ben de orada bir anımı çalıştım…

- Neydi bu anı? Başlama süreci nasıl ilerledi?

Bu anı, çocukluğumdan, 7-8 yaşlarımda anımsadığım bir şeydi. Mezun olacağımız zaman bir masal şenliği düzenleyecektik sınıfça. 2 gün süren ve dışarıya açık olan bir şenlik. Ben bu anıyı anlatmak istedim. Tabii Senem ile daha çok çalıştık. Sonunda 15 dakikalık bir anlatı ortaya çıktı. Bir masal süresi gibi. Ve o anıyı anlattığımda, - o anı, anneannemle ve babamla ilgiliydi – çok başka bir his yaşadım. Sanki göğsümden büyük bir ağırlık kalkmış, kendimi açılmış ve rahatlamış hissettiğimi fark ettim. Dinleyen insanlar da hem çok eğlendiler, hem de gözyaşı dökenler oldu. Onların da benzer bir his yaşadığını fark ettim. Sonra mezun oldum.

- Ya bu uzun haline nasıl geldi?

Birkaç ay sonra bu anıyı daha da genişletip tek kişilik bir anıya çevirmek istediğime karar verdim. Senem ile bir araya gelip, ona niyetimi açtım. O da çok tatlı bir şekilde kabul etti ve biz çalışmaya başladık.

- Peki çalışma süreci nasıldı?

2018 Haziran’da çalışmaya başladık. Ama birbirimizden uzaktaydık. Eylül ayında bir araya gelene kadar onun bana verdiği ödevleri; ses kayıtları, anı çalışmaları, resimler gibi birtakım ödevleri uzaktan yaptım.

BİR RÜYA, BİR NOKTADA BENİM KİŞİSELLİĞİMDEN, EVRENSELLİĞE ULAŞMAMIN BİR YOLU


- Kelebekleri çok seviyorsun değil mi?

Evet, çok seviyorum. (Gülüyor)

- Hayatımızda objeleştirdiğimiz şeyler oluyor ya, kelebek de senin hayatında bir şeyleri karşılıyor gibi. Nedir?

Tesadüf bu ki kelebek, Anlatıcının Yolu’nun da sembolü aslında. Anlatıcının Yolu Programı’nda tırtıl olarak kozanın içerisinde başlayıp sonra bir kelebeğe dönüşmenin hikayesi var. Ama tabii kelebek çok güzel bir hayvan bir kere, çok güzel bir yaratık, çok zarif ve çok harika bir varoluş diye düşünüyorum. Doğanın eşsiz güzelliklerinden biri ve aynı zamanda dönüşümü de simgeliyor. Aslında yaşamın ne kadar geçici olduğunu da simgeliyor. Ve o yaşamı nasıl yaşamak istediğimi çok sık anımsatıyor bana. Ve özgürlüğü tabii…

- Rüyalar, insan hayatının ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirilir hep. Hikâye Anlatıcılığı rüyalarla da ilgileniyor mu?

Rüyalarımız kişisel hikâyelerimize, kişisel mitlerimize açılan kapılar. Yani aslında kendi mitolojimizi rüyalarımızda bulabiliriz. Hikâye Anlatıcılığı çalışmaya başlayınca sembollerle de çalışmaya başlıyorsunuz. Tek bir sembol, diyelim elma, bir masalda bilgiyi simgelerken, başka masalda bambaşka bir şeyi simgeleyebiliyor. Dolayısıyla Hikâye Anlatıcılığı, aslında sembollere açılan bir kapı oluyor. Ve o semboller, evrensel olduğu için, insanlığa dair şeyler olduğu için rüyalarımızda da varlar ve hikâyelerde onlarla tanışmaya başladıkça rüyalarımızda, kişisel hikâyemizdeki sembollerle de tanışmaya başlıyoruz. Ve bir rüya, bir noktada benim kişiselliğimden, evrenselliğe ulaşmamın bir yolu da oluyor.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikâye Anlatıcılığı üzerine konuştuk

ÖZEL SEBEBİ, BENCE YALNIZLAŞMAMIZ

- Sahnede seni izledim. Başlangıçta bir oyuncu vardı ve giderek samimiyetiyle bizimle hikÂyesini paylaşan birine dönüştü. Seni izlerken konservatuar mezunu olduğunu bilmiyordum; ma öğrenince şaşırmadım da. Hikaye Anlatıcılığı, günümüzde pek bilinen bir şey de değil ya hani; tiyatronun bir parçası diyebilir miyiz? Ya da ne?

Aslında çok eski bir sanat, üstelik bizim topraklarımızın çok tanıdık olduğu; ama unuttuğu bir sanat. Bir anlatı, anlatıcının tercihine göre içinde teatral öğeler barındırabilir ya da barındırmaz; ama tiyatronun bir parçası değildir. Anlatıcılığı ve tiyatroyu ortaklaştıran şey sanırım her ikisindeki anlatma, paylaşma niyeti. Hikâye Anlatıcılığı çok eski bir sanat. İnsanın anlatma ihtiyacı, yakınlaşma ihtiyacı var olduğu sürece yani insan var olduğu sürece hikâye anlatıcılığı da var olacak…

- Ama şu an teknoloji bize unutturdu. Çok yeni bir şeymiş gibi karşılıyoruz…

Bu güzel bir şey. (Gülüyor) İnsanlar yeni şeylere ilgi duyuyorlar. O yüzden Hikâye Anlatıcılığı dünyanın her yerinde şu anda tekrar yükselişte ve pek çok insanın yeniden ya da ilk kez tanıştığı bir şey. Bu Hikâye Anlatıcılığı açısından ümit verici bir şey. Yeniymiş gibi tanışalım…

- Peki sence Hikâye Anlatıcılığının tekrar gündeme gelmesinin özel bir sebebi var mı sence?

Özel sebebi, bence yalnızlaşmamız…

- Teknoloji bizi çok yalnızlaştırdı değil mi?

Genel olarak çok yalnızlaştık, sadece teknoloji değil sebebi bence. Dünyanın bugünkü hali, yönetildiğimiz sistemler, bizi birbirimizden ayırmaya ve yalnızlığa itiyor. Bir başına kalınca güçsüz oluruz. Tek başına olan birini parçalamak, bir grubu, aynı niyetle bir araya gelmiş, dayanışma içerisindeki bir topluluğu parçalamaktan daha kolaydır. Ama insan tek başına var olabilen bir yaratık değil bence, birlikte, bir arada olmak için yaratılmışız. Yalnızlığa ve kendi mahremiyetimize ihtiyacımız var; ama insanlarla bir araya gelmeye de ihtiyacımız var. Çünkü ancak ötekinin aynasında anlıyoruz nasıl biri olduğumuzu. Sıcaklığa, anlatmaya ve anlaşılmaya ihtiyacımız var ve her şeyden öte dayanışmaya.

- Bir de ben şöyle bir sözle karşılaştım soru hazırlarken, bir Kızılderili atasözü diyormuş ki: “Dünyayı yönetenler, hikâye anlatanlardır”…

Gerçekten bir hikâye anlatıyorlar bize; ama dünyayı nasıl görmemizi istiyorlarsa onun hikayesini anlatıyorlar. Ama herhalde insan olmanın en kıymetli yanlarından biri kendini arayıp bulması ve gerçekten “Benim hikyem ne?” ya da “Ne olmasını istiyorum?”,  “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyorum?” diye sorması galiba. Bunu diğer canlılar yapamıyorlar, biz de yaptığımız ölçüde tüm insanlıkla buluşabiliyoruz.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikâye Anlatıcılığı üzerine konuştuk

EVET, BU BENİM HİKAYEM; AMA SADECE BENİM HİKAYEM DEĞİL

- Herkes kendisi gelip dinlesin, hissetsin istediğimden senin hikâyene çok girmek istemiyorum; ama bir şeye değinmek istiyorum. Sen anlatırken öyle samimiydin ki, biz senin orada bir çocuk olduğuna inandık. Sonra büyüdükçe hikayen büyüdü, sonra tekrar özüne döndün, çocuk oldun. Bizim hissettiklerimiz bizde; ama sen ne hissettin, sormak istiyorum! Bunu anlatıyor olmak ne hissettiriyor?

Bu hikâyeyi anlatmaya başlayana kadar çok çalıştım. Çok çalıştım derken, onu anlatabilecek hale gelmek için çok çalıştım. Anlattığım anılar benim hayatımın bir parçası ve anlatabilmek için o anılarla hesaplaşmamı yapmış olmam gerekiyor. Bu da otobiyografik bir anlatı yapmanın en önemli bulduğum yanı. Senem çok iyi, şefkat dolu bir anlatıcı koçu. Zorlandığım, anlatamayacağımı hissettiğim zamanlarda benim için sevgiyle o alanı tutup bana ihtiyacım olan alanı yarattı, bana ebelik yaptı. Çok hoşuma gidiyor anlatmak, orada bir çocuk haliyle geçmişi anımsamak ve bunu insanlarla paylaşıyor olmak, yavaş yavaş büyümek, sürekli değişen şimdiki ben olmak çok güzel. Tabii insanların bakışları da çok güzel; sevgi dolu, kavrayıcı ve çok açık! Buna tanık olmak çok güzel. Hem Senem hem de benim için şu anda bu hikâyeyi paylaşıyor olmak kadar başkalarında paylaşma hissini yaratabiliyor olmak da önemli. Anlatı sonrası yaptığımız söyleşilerde insanların kendi hikâyelerini anlatabilmeleri için o alanı yaratabilmeyi istemiştik. Sanırım bu amacımıza ulaşabildik ki dinleyenler kendi hikâyelerini hiç tanımadıkları bir grubun içerisinde açık gönüllülükle paylaşabiliyor ve katkı yapabiliyorlar.

- Evet, gerçekten çok ilginç bir andı o. Anlatıya başlamadan önce bir söyleşi olacağı söylendiğinde bende sıradan bir his uyandırmıştı.  Biz soracaktık, sen cevaplayacaktın. Ama orası bir terapi alanına döndü. O güne özel bir şey değildi herhalde diye düşünüyorum…

Yok, o güne özel bir şey değil.

- Tam da bence amacına ulaşıyor o zaman. İnsanlar istediğin gibi daha oradan ayrılmadan kendilerini anlatmak için harekete geçiyor. Kendiyle ve herkesle, birbirlerini hiç tanımadan, kalkıp gözyaşlarıyla onu sarsan bir hikayesini paylaşıyor… Bu çok ilginç bir an… Özellikle mi karar verdiniz böyle bir şeye?

Bunun için minnet duyuyorum gerçekten. Bugüne kadar üç anlatı yaptık ve üçünün sonrasında da söyleşi yaptık. Bu karar, evet, aslında Senem ile bilerek verdiğimiz bir karardı. “Bu anlatıyla ilgili söylemek ya da sormak istediğiniz bir şey varsa sorun. Ancak biz daha çok dinlediğiniz şeyin sizde, sizin hayatınıza dair uyandırdığı şeyleri paylaşmanızı rica ediyoruz” demek bizim baştan verdiğimiz bir karardı.

- Peki amaç neydi?

Evet, bu benim hikayem; ama bu sadece benim hikayem değil. Çünkü o dönemi sadece ben yaşamadım. Ya da ona benzer yaşantılar her birimizin hayatında var. Sebebi aynı olmak zorunda değil, herkesin hayatında benzer temalı yaşantılar var. O yüzden esas amaç, paylaşabilecek alan yaratmaktı. İnsanların çok derin şeylerini paylaşabilmek için aslında birbirlerini tanımalarına o kadar da gerek yok. Gerçekten eğer orada güzel bir alan açıldıysa, o alan gerçekten korunaklıysa ve insanlar kendilerini açılabilecek gibi hissediyorsa, açılıyorlar. Ve evet, bu gerçekten rahatlama hissi veriyor. Gene de terapi demek çok iddialı olurdu. O bambaşka bir alan ve niyetimiz bu değil. Sadece paylaşabilmenin yarattığı ferahlık ve dayanışma duygusunu hep birlikte deneyimlemek niyetimiz.

- Orada konuşulan, anlatılan ne varsa kayıt altına alınmıyor değil mi?

Hayır, alınmıyor.

- Peki buradan yola çıkarak geliştirmek istediğiniz bir şey var mı?

Evet, Senem’le ileride yapmak istediğimiz şeyler var. Bu paylaşma ve kendi hikâyeni anlatma halini çoğaltmak. Bazı insanlar topluluk içinde konuşamayacağını hissediyor, bu çok anlaşılır bir şey. O yüzden isimli bir e-posta hesabımız var. Topluluk içinde konuşmaktan çekinen insanlardan o e-posta hesabına mektuplar geliyor. “O gece konuşamadım; ama benim hikayem de şu noktada böyle paralellikler gösteriyor” diye. İleride niyetimiz belki bunun gibi bir çalışma yapmak isteyen insanlarla kendi hikâyelerini oluşturmak üzere yeni atölye çalışmaları yapmak, daha çok insanın kendi hikâyesini anlatmasına katkı sağlamak.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikâye Anlatıcılığı üzerine konuştuk

TEMELDE ROZA OLDUĞUM HİÇ UNUTULMUYOR

- Artık Hikâye Anlatıcılığı Koçluğu yapabilirsin değil mi? Doğru mu düşünüyorum?

Şu anda değil; ama Eylül’den sonra yapabiliyor olacağım çünkü bu türün de apayrı bir çalışma metodu, bir eğitimi var. Senem, Sue Hollingsworth’un kurduğu Centre For Biographical Storytelling adlı merkezde bu eğitimi aldı. Ben de bu eğitimden sonra Senem ile birlikte böyle hikâyelerin anlatılmasını sağlayabilecek hâle geleceğim.

- Çok güzel. Peki anlattıklarını yazıya dökmek gibi bir planın var mı?

Şu an için böyle bir fikrim yok; tabii çalışıp, en son halini verdiğimizde yazıya döküldü. Ama anlatı çok doğaçlama gelişen bir şey. Yani ben hikâyenin nasıl ilerleyeceğini biliyorum; ama o hikâyeyi o akşam temel şeyler dışında nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Bu da en heyecanlı yanı.

- Değil mi? Anlatırken her şey değişiyor…

İnsanlardan gelen tepkilerle değişebiliyor, gelişebiliyor ve bence bu anlatıcılığın çok güzel tarafı. Tiyatro eğitimi almış ve tiyatro da yapmış biri olarak Hikâye Anlatıcılığının sevdiğim yanı, anlatırken insanlarla gerçekten iletişim içerisinde olabilmek. Durup soru sorabilmek ya da onlardan gelen bir şeye tepki verebilmek ya da bir anı kesip ortak olarak yaşayabilmek, şarkı söylemek gibi… Yani ben benim dışında bir şey olmak zorunda değilim. Sadece Roza olabilirim. Ya da anlatıcı Roza olabilirim. Ya da hikâyemin içindeki karakterleri canlandırabilirim. Ama temelde benim Roza olduğum hiç unutulmuyor. Bir ayağım gerçeğe basarken, diğer ayağımla hayal dünyalarında dolaşabiliyorum.

- Evet, insanların duyduğu da gördüğü de “sen”sin aslında…

Evet ve bu bana çok yalın ve dürüst geliyor.

- Bu arada sesin de çok güzel. Aslında o kadar mekanikleşiyoruz ki, itiraf edeyim, anlatının içinde söylediğin türküyü, nedense bir kayıttan dinleteceğini düşündüm. Ama sen söyledin. Ve sonra hepimiz büyülendik. Ama şarkı söylerken olan sesinden ziyade konuşman, tonlaman da çok güzel. Hikâye Anlatıcılığı sesi de mi eğitiyor?

Yani tabii benim konservatuar geçmişim olduğu için biz 4 yıl boyunca Şan eğitimi de aldık.

- Ama olmayabilirdi de… Bambaşka bir meslekten de geliyor olabilirdin. O zaman Hikaye Anlatıcılığı sese ne katacak demek istiyorum aslında…

Evet, Hikâye Anlatıcılığı sınıfında da gerçekten çok iyi bir eğitmenden ses eğitimi ve bire bir koçluklar aldık. Hannah Heckhausen isimli harika eğitmenden ses eğitimi aldık.

- Programla bağın devam ediyor mu?

Bir yandan da mezun olduğum Anlatıcının Yolu Programı’nın asistanlığını yapıyorum. Aslında aynı programın asistanıyım diyemem çünkü program her seferinde güncelleniyor. Ben de yeniden yeniden eğitim alıyorum aslında.

- Peki iyi hikaye anlatmanın püf noktası nedir? Paylaşabilir misin bizimle?
Elbette birtakım teknikler öğreniyoruz biz bunu yaparken; ama her şeyden önce bize söyledikleri şey şu: Sevdiğiniz ve anlatabileceğinizi düşündüğünüz şeyi anlatın! Şunun gibi, gerçekten kalbinle bağlanabildiğin bir şeyi çok severek anlatabilirsin ve sen öyle hissettiğin için seni dinleyenler de öyle hissederler. Bir diğer şey ise, anlatmaya hazır olmadığın şeyi anlatmaman. O da çok güzel tarafı bence Hikâye Anlatıcılığının. Masal ya da otobiyografik anlatı fark etmeden gerçekten anlatmaya hazır olduğun şeyi anlatmak.

- Bana sanki özellikle otobiyografik anlatı da çok daha geçerli olmalı gibi geldi bu kural…

Kesinlikle. Otobiyografik anlatı daha hassas, dikkat edilmesi gereken bir durum…

- Peki psikolojik destek ihtiyacı hissettin mi? Çünkü geri döndüğün nokta sana zarar da verebilir. Bu senin nasıl bir insan olduğunla ilgili gibi…

Evet, bu gerçekten senin nasıl bir insan olduğunla ilgili, şu an hayatının nasıl bir noktasında olduğun, geçmişe nasıl bakmak istediğinle ilgili. Burada Anlatıcı Koçu denen önemli şahsiyet giriyor devreye. Benim hikâyem Senem’in ebeliği sayesinde bu hale gelebildi. Benim giremediğim alanları o şefkatle tuttu. Bana zaman verdi. Ben de o anlarla karşılaşmak için hevesliydim.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikâye Anlatıcılığı üzerine konuştuk

SORUYU SORMAK VE CEVABININ ARAYIŞI İÇİNDE OLMAK KIYMETLİ

- Ne çok soru var değil mi aslında? Sence her soru cevaplanmalı mı?

Bazı sorularımızın cevabı hiç bulunamıyor; ama sadece sorulmasının bile kıymetli olduğunu düşünüyorum. Yani soru sormak güzel bir şey, soru soran halimiz güzel. Ama hepsine cevap bulmak zorunda değiliz. “Ben kimim?” sorusunun cevabını kim verebilir tam olarak! Çünkü her an değişiyoruz, nasıl verilecek ki bunun cevabı? Tabii ki temelde sahip olduğumuz bazı değerler var; ama o değerlerden kimileri de değişebiliyor. Bence burada cevabını kendini hırpalar biçimde aramaktansa, soruyu sormak ve cevabının arayışı içerisinde olmak kıymetli. Önemli olan şey galiba bu: Soru sormaktan vazgeçmemek!

- Ben aslında bu soruyu düşünürken şunu da düşündüm. Sorular da, onlara bakışım da değişecek. Böyle olunca da yaşlanıyormuşuz hissi doğuyor tabii; ama biz böyle böyle büyüyoruz değil mi?

Evet, büyüyoruz ve bu güzel bir şey. Kadın olmak, kadın olarak büyümek gerçekten güzel bir şeymiş. Kurtlara Koşan Kadınlar’ı okudun mu bilmiyorum. Kitabın sonunda kadınların yaş döngüsüyle ilgili bir bölüm var. Her 7 yılda bir kadının geçtiği evrelerle ilgili. Madde dünyasından mana dünyasına geçişimizle ilgili çok şey öğrendim o bölümü okurken. İnsan büyüdükçe buranın, bu anın gerçekliğinden, gerçek diye sunulan görüntüden daha başka gerçeklikler olduğunu fark ediyor.

- Bana ilk tanıtım bülteni geldiğinde şu cümle çok sarstı beni: “Annenizle tanıştığınız günü hatırlıyor musunuz?” Ben hatırlayamadım ve hatırlayamamış olmak seni dinledikten sonra ilk defa rahatsız etti. Tekrar küçücük bir dönmek istiyorum hikâyene. Hatırlama süreci nasıldı?

Uzun ve kimi zamanlar zorluydu; ama anlatma ve anlam yaratma isteği daha büyüktü. En nihayetinde ortaya çıkan hikâyenin şu anda insanlar üstünde yarattığı etki, galiba o yoldan neden vazgeçmediğimi daha iyi tarif ediyor bana.

- Peki hiç vazgeçmeyi düşündün mü?
Vazgeçmeyi düşünmedim; ama uzaklaştığım zamanlar oldu. Birkaç aylık kaçaklarım var. (Gülüyor) Ama aslında hazırlanmak için zamana ihtiyacım varmış.

- Hikâyede pek çok hayatından karakter var. Onların da fikrini aldın değil mi?

Onlara da anlattırdım hikâyelerini, evet.

- Peki senin hikâyeni ve dolayısıyla onların hikayesini anlatacak olmana nasıl yaklaştılar?

Onlara sorular sordum. Annem ve teyzelerimle konuştum. Onlar çok destekleyici insanlar ve ellerinden geleni yaptılar hatırladıklarını paylaşmak için. Ve heyecanla beklediler. Kimi zaman sorularımla üzüldüler; ama şu anda her birini onurlandırdığımı hissediyorum.

- Anlattığın hikâye çok zor; ama ben senin çok şanslı bir çocuk olduğunu da düşündüm aslında. Onların hep senin yanında olduğunu fark ettim. Sen ne düşünüyorsun?

Kesinlikle sevgi ve destek dolu bir ortamda büyüdüğüm doğru. Ama bir de şöyle bir gerçek var, insan o sevgi ve desteği kendine vermediği sürece dışarıdan geleni de alamayacak durumda oluyor.

Evvel Zamanla Tanışmak - Roza Erdem ile Hikâye Anlatıcılığı üzerine konuştuk

- Peki anlatının isminin “Evvel Zamanla Tanışmak” olmasına nasıl karar verdin?

Anlatıyı hazırlarken pek çok insandan destek ve fikir aldık. Bu insanlardan biri de afişimizi tasarlayan Bülent Şengül’dü. “Evvel Zamanla Tanışmak” ismini Bülent buldu. Senem ile ben de çok sevdik ve kullanmaya karar verdik. Teşekkürler Bülent!

- Teşekkür etmek istediğin başka isimler der var sanırım. Onları da analım mı?

Tabii, çok isterim. Ali ile Ayşe, Baran Altındağ, Bülent Şengül, Büşra Şengül, Çiğdem Erdöl, Çiğdem Türkoğlu, Deniz Erdem, Emine Algan, Eylem Ertürk, Gaye Boralıoğlu, Kartal Rüzgar Geyik, Nazlı Çevik Azazi, Nuran Abdullah, Selvin Canbeyli…

- Peki bir sonraki anlatı ne zaman, insanlar sana nasıl ulaşabilirler bundan da bahsedelim, öyle kapatalım o zaman…

Bir sonraki anlatı 20 Nisan Cumartesi akşamı saat 20:00’da Hestia’da. Sonraki tarihler için @evvelzamanlatanismak Instagram hesabını takip edebilirsiniz.

: Teşekkür ederim.

Roza Erdem: Teşekkür ederim.

*

Instagram: biyografivekitap