Alçak saldırının kökleri derinlerde
Özel İçerik

Vakanüvis

Güney yarım kürede, Okyanusya’daki Güney Pasifik adaları arasında, Avustralya’nın yaklaşık bin 500 kilometre güney doğusunda yer alan Aotearoa, Batılı maceraperestler gelmeden önce yerli halkının sakin, sessiz bir hayat sürdüğü, ortadaki boğazıyla iki adaydı. Batılılar geldiler; bu toprak parçasının adı da dahil pek çok şeyini değiştirdiler. O kadar ki, “Yeni Zelanda” adı Felemenkçedeki Zeeland adından geliyordu. Zeeland ise Hollanda’da bir şehirdi, çünkü adaya ilk gelen Batılı bir Hollandalıydı. Yeni Zelanda, süreç içerisinde tamamen İngiliz sömürgesi haline geldi. Böylece neredeyse kıta büyüklüğündeki bu adadaki sakin ortam, bir daha asla eskisi gibi olmadı. Kızıldereli atasözü bir kez daha gerçeklenmişti: “Eğer bir nehirde iki balık kavga ediyorsa bilin ki, oradan az önce uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.”

Alçak saldırının kökleri derinlerde

İNGİLTERE’NİN KATİLLERİ, HIRSIZLARI YENİ ZELANDA’YA TAŞINDI

Aynı bölgedeki Polinezya adalarından Maorilerin göçüyle, ilk kez binli yıllarında başında yerleşik hayatın görüldüğü Yeni Zelanda, Hollandalı Abel Tasman tarafından 1642 yılında keşfedilmişti; daha doğrusu Tasman, adayı gören ilk Batılı olmuştu. Büyük Britanyalı Kaptan James Cook ise buraya 1769 yılında gelmişti ve sık sık adaya gelip giderek İngiliz hâkimiyetinin temellerini atmıştı. Güney ve Kuzey Yeni Zelanda arasındaki boğaza da Cook Boğazı denilmişti. Bu tarihten sonra da adaya, İngiltere’den göçler başlamıştı. Gelenler, daha doğrusu getirilenler ilk başlarda İngiltere’deki suçlular olmuştu. İngiliz yönetimi, “mahkûmların bakım masrafları, ülke içerisindeki sosyal maliyeti, yeni bulunan sömürge topraklarında iş gücüne duyulan ihtiyaç” gibi gerekçelerle suçluları yurt dışına gönderiyor, Avustralya, Tazmanya, Yeni Zelanda vb. yerlerde “Ceza Kolonileri” kuruyordu. Avustralya’nın kurucularının büyük bir bölümü de İngiliz mahkûmlardı. Yeni Zelanda’da altın madenlerinin bulunduğunun anlaşılmasıyla birlikte de ada tam bir göç akınına maruz kalmıştı.

Alçak saldırının kökleri derinlerde

YERLİ HALKIN “TOPRAĞINI SADECE İNGİLİZ’E SATMA ÖZGÜRLÜĞÜ”

Yerli halk Maorililer, kısa sürede bu yüzsüz, açgözlü, saldırgan yeni gelenler yüzünden kendi vatanlarında haklarını kaybetmeye başlamışlardı. O kadar ki, Batılı haydutlar gözlerine kestirdikleri Maorilinin toprağına el koymak için bölgede terör estiriyor, yerli sakini kaçırıp, toprağı gaspediyordu. İşler iyice çığırından çıkıp, bazı kabileler isyan edince, İngiliz yönetimi “adil” bir çözüm bulmuştu. Kabile reisleriyle bir anlaşma imzalanmış, Maorilere “topraklarını satma özgürlüğü” (!) tanınmıştı. Sadece bir şartla: Toprağını ancak bir İngiliz’e satabilecekti. “Avustralya ve Yeni Zelanda’da Çokkültürlülüğün Değişen Yüzü” başlıklı makalesinde bu bilgileri veren Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nden Doç. Dr. Celalettin Yanık, Yeni Zelanda’ya yönelik göçlerin siyasi ve ekonomik temelli olduğunu, sonrasında ise hem yerli halkı sindiren hem de “Hristiyan ve beyaz” nüfusu antidemokratik yöntemlerle avantajlı, ayrıcalıklı duruma getiren süreci izlediğini anlatıyor.

Alçak saldırının kökleri derinlerde

“SADECE BEYAZ VE İNGİLİZCE KONUŞANLAR GÖÇ EDEBİLİR” YASASI

Ahlaksızca kurgulanan yeni paradigmaya göre; yerliler Yeni Zelanda’dan göçe zorlanıyor, ilaveten, Çinliler, Japonlar, Hintler kısacası topyekün Asyalılar ile zencilerin adaya göçüne mani olunuyordu. Bununla ilgili olarak “Beyaz Göçmenlik Yasası” bile çıkartılmıştı. Yasaya,”Yeni Zelanda’ya sadece İngilizce konuşan beyazlar göç edebilir” hükmü konulmuştu. Bu utanç yasası ancak 1966 yılında yürürlükten kaldırmıştı. Ancak yerel yönetimlerdeki karmaşık yönetmelik çalışma hayatı kanunlarındaki karmaşık hükümlerle yine de bu durum pratikte korunmaya çalışılmıştı. Yeni Zelanda (İngiltere) yönetiminin bu alandaki istisnaları ise altın madenlerinde sağlıksız koşullarda çalışacak ya da “beyazların” yapmayı istemediği işlere için gerekli iş gücüne ihtiyaç duyulduğunda ortaya çıkıyor; bu durumlarda hükümler esnetiliyor ve göçmenler adaya alınıyordu. Yerliler için ise istisna, savaş zamanlarıydı. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’ye kadar gelen Yeni Zelanda yerli halkından askerler (Anzaklar), İngiltere için “ölmeyle görevlendirilmiş” bir kitleydi.