Özel Haber

oğuz atay

Tutunamayanlar, “Selim Işık ve Turgut Özben” adında iki karakterin hayata tutunmaya çalışmasının, vazgeçişlerinin, kabullenişlerinin hikâyesi…

Turgut, çok sevdiği Selim’in intiharını araştırıyor ve iç hesaplaşmasında kaybolurken buluyor kendini. İç sesini dinliyor, Olric’i. Hayat dediğin, tutunmakla tutunamamak arasında ince bir çizgide geçiyor. İşte bu arayış, mükemmel cümleler doğuruyor.

Sana kim tanıklık edecek?

Dur bakalım, dur bakalım hele. Öyle kolay değilmiş, değil mi? Kolay olsaydı biz yapardık. Yapmadığımıza göre, bizim de kendimize göre bir bildiğimiz var. Biz de okuduk onları. Onlardan, dediğin anlam çıkmaz. Çıksaydı biz bilirdik senden önce. Hepimiz birbirimize tanıklık ederiz. Sana kim tanıklık edecek?

Kaybettiniz benim gibi

Siz de benim gibi,

Günleri sevgiyle isteyerek

Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek

Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa,

Ankara güneşi sizin de

Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde

Gitmekten başka bir kavramı olmayan

Cumhuriyet çocuğu olarak yayan,

Pis pis gezdinizse

Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan

İğrendirmediyse sizi,

Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,

Kaybettiniz (benim gibi)

Hiç alışamadım

Eşyalarınıza alışamadım, yadırgadım onları. Salon-salamanjeyi, deniz gibi büyük ve kauçuk köpüklü yatağı olan karyolayı, aynı takımın yaldızlı gardırobunu ve gene aynı takımın şifonyerini ve gene aynı takımın tuvaletini sevemedim. Evinizde Türkçe bir şey kalmamıştı. Bana anlayış gösterecek yerde büfeyi gösterdin.

Farkında değilsin

Sen, yalın düşüncelere alışıksın sadece. Hayatın asıl tadı, gerçek tuzu olan ikinci dereceden bilinmeyen güzelliklerin farkında değilsin.

Faydası yoktu

Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün.

Yaşayabilirdim

Benim gibi az gelişmiş bir ilkokul öğrencisinin de başarabileceği tek şey buydu. Kötülüğe kayıtsız kaldım; ona içimde yer vermedim. Kara ekmeği yemek zorundaydım; ama kötü şiir okumadan da yaşayabilirdim.

Ben kimim?

Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum. Bana ‘Bugün, ne yapmalı?’ diye soracak olurlarsa, ancak ‘Önce kendini düzeltmelisin’ diyebilirim. Bu temel ilkeden yola çıkmak gerekirse, bu temel ilke ancak şu olabilir: kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiçbir sorunu çözemez.

Tanıdığıma sevindim

"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim” dedi. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden için rahat etmeyecek: “Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda"


Öyle güzeldiniz ki efendimiz

- Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric. Neden beni uyarmadın?

- Buna hakkım yoktu efendimiz, öyle güzel gürlüyordunuz ki. Size kapılmamaya imkân yoktu. Çevrenizdeki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki…

Bilmedi…

Hafiftim, güzeldim, rüya gibiydim; bakmasını bilmedi.

Biz adam olmayız Olric

Bizdeki kitapların çoğu iri harflerle basılıyor Olric. Kültür seviyemizi gösteriyor bu iri harfler. Okumayı yeni öğrenen bir millet olduğumuz için iri harfleri tercih ediyoruz. Daha harfleri yeni söktüğümüz için, onları satırlar arasında kaybetmekten korkuyoruz. Az gelişmiş harfleri seviyoruz. Geniş aralıklı satırlar, sayfanın kenarlarında büyük boşluklar, içimizi serinletiyor. Bütün babalar, oğullarına: ‘Oku da adam ol!’ diyorlar. Gene de kimse okumuyor. Biz adam olmayız Olric!

Hayaller ve hayat

Bir insan hayalleriyle nereye kadar yaşayabilir?

Hayır diyebilmek

En kötüsü, hayır demeyi öğrenemedim. Yemeğe kal, dediler, kaldım. Oysa kalınmaz. Onlar biraz ısrar ederler; sen biraz nazlanırsın. Sonunda kalkıp gidilir. Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni.

Hoşça kal…

Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok.

Oğuz Atay

Tutunamayanlar

İletişim Yay.

S.: 724

Tutunamayanlar, “Selim Işık ve Turgut Özben” adında iki karakterin hayata tutunmaya çalışmasının, vazgeçişlerinin, kabullenişlerinin hikâyesi…

Turgut, çok sevdiği Selim’in intiharını araştırıyor ve iç hesaplaşmasında kaybolurken buluyor kendini. İç sesini dinliyor, Olric’i. Hayat dediğin, tutunmakla tutunamamak arasında ince bir çizgide geçiyor. İşte bu arayış, mükemmel cümleler doğuruyor.

Sana kim tanıklık edecek?

“Dur bakalım, dur bakalım hele. Öyle kolay değilmiş, değil mi? Kolay olsaydı biz yapardık. Yapmadığımıza göre, bizim de kendimize göre bir bildiğimiz var. Biz de okuduk onları. Onlardan, dediğin anlam çıkmaz. Çıksaydı biz bilirdik senden önce. Hepimiz birbirimize tanıklık ederiz. Sana kim tanıklık edecek?” (S.:388)

Kaybettiniz benim gibi

Siz de benim gibi,

Günleri

Sevgiyle isteyerek

Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek

Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de

Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde

Gitmekten başka bir kavramı olmayan

Cumhuriyet çocuğu olarak yayan,

Pis pis gezdinizse

Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan

İğrendirmediyse sizi,

Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi,

Kaybettiniz (benim gibi).

Hiç alışamadım

“Eşyalarınıza alışamadım, yadırgadım onları. Salon-salamanjeyi, deniz gibi büyük ve kauçuk köpüklü yatağı olan karyolayı, aynı takımın yaldızlı gardırobunu ve gene aynı takımın şifonyerini ve gene aynı takımın tuvaletini sevemedim.Evinizde Türkçe bir şey kalmamıştı. Bana anlayış gösterecek yerde büfeyi gösterdin”.

Farkında değilsin

“Sen, yalın düşüncelere alışıksın sadece. Hayatın asıl tadı, gerçek tuzu olan ikinci dereceden bilinmeyen güzelliklerin farkında değilsin”.

Faydası yoktu

“Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün.” s.89

Yaşayabilirdim

“Benim gibi az gelişmiş bir ilkokul öğrencisinin de başarabileceği tek şey buydu. Kötülüğe kayıtsız kaldım; ona içimde yer vermedim.Kara ekmeği yemek zorundaydım; ama kötüşiir okumadan da yaşayabilirdim”.

Ben kimim?

“Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum. Bana ‘Bugün, ne yapmalı?’ diye soracak olurlarsa, ancak ‘Önce kendini düzeltmelisin’ diyebilirim. Bu temel ilkeden yola çıkmak gerekirse, bu temel ilke ancak şu olabilir: kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiçbir sorunu çözemez”.

Tanıdığıma sevindim

“Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim”dedi.

Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden için rahat etmeyecek: “Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda”.

Öyle güzeldiniz ki efendimiz

“Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric.Neden beni uyarmadın?

Buna hakkım yoktu efendimiz, öyle güzel gürlüyordunuz ki. Size kapılmamaya imkân yoktu. Çevrenizdeki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki…”

Bilmedi…

“Hafiftim, güzeldim, rüya gibiydim; bakmasını bilmedi”.

Biz adam olmayız Olric

“Bizdeki kitapların çoğu iri harflerle basılıyor Olric. Kültür seviyemizi gösteriyor bu iri harfler. Okumayı yeni öğrenen bir millet olduğumuz için iri harfleri tercih ediyoruz.Daha harfleri yeni söktüğümüz için, onları satırlar arasında kaybetmekten korkuyoruz. Az gelişmiş harfleri seviyoruz. Geniş aralıklı satırlar, sayfanın kenarlarında büyük boşluklar, içimizi serinletiyor. Bütün babalar, oğullarına: ‘Oku da adam ol!’ diyorlar. Gene de kimse okumuyor. Biz adam olmayız Olric”

Kitapları Koruma Derneği

''Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir “Kitapları Koruma Derneği” kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli...''

Hayaller ve hayat

“Bir insan hayalleriyle nereye kadar yaşayabilir?”

Hayır diyebilmek

“En kötüsü, hayır demeyi öğrenemedim. Yemeğe kal, dediler, kaldım. Oysa kalınmaz. Onlar biraz ısrar ederler; sen biraz nazlanırsın. Sonunda kalkıp gidilir. Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni”.

Hoşça kal…

"Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok".

Tutunamayanlar, “Selim Işık ve Turgut Özben” adında iki karakterin hayata tutunmaya çalışmasının, vazgeçişlerinin, kabullenişlerinin hikâyesi… Turgut, çok sevdiği Selim’in intiharını araştırıyor ve iç hesaplaşmasında kaybolurken buluyor kendini. İç sesini dinliyor, Olric’i. Hayat dediğin, tutunmakla tutunamamak arasında ince bir çizgide geçiyor. İşte bu arayış, mükemmel cümleler doğuruyor. Sana kim tanıklık edecek? “Dur bakalım, dur bakalım hele. Öyle kolay değilmiş, değil mi? Kolay olsaydı biz yapardık. Yapmadığımıza göre, bizim de kendimize göre bir bildiğimiz var. Biz de okuduk onları. Onlardan, dediğin anlam çıkmaz. Çıksaydı biz bilirdik senden önce. Hepimiz birbirimize tanıklık ederiz. Sana kim tanıklık edecek?” (S.:388) Kaybettiniz benim gibi Siz de benim gibi, Günleri Sevgiyle isteyerek Değil de, takvimden yaprak koparır gibi gerçek Bir sıkıntı ve nefretle yaşadınızsa, Ankara güneşi sizin de Uyuşturmuşsa beyninizi, Ata’nın izinde Gitmekten başka bir kavramı olmayan Cumhuriyet çocuğu olarak yayan, Pis pis gezdinizse Hergele Meydanı’nda, bu sarı ve tozlu alan İğrendirmediyse sizi, Bir taşra çocuğu sıfatıyla özlemeyi bilmiyorsanız denizi, Kaybettiniz (benim gibi). … Hiç alışamadım “Eşyalarınıza alışamadım, yadırgadım onları. Salon-salamanjeyi, deniz gibi büyük ve kauçuk köpüklü yatağı olan karyolayı, aynı takımın yaldızlı gardırobunu ve gene aynı takımın şifonyerini ve gene aynı takımın tuvaletini sevemedim. Evinizde Türkçe bir şey kalmamıştı. Bana anlayış gösterecek yerde büfeyi gösterdin”. Farkında değilsin “Sen, yalın düşüncelere alışıksın sadece. Hayatın asıl tadı, gerçek tuzu olan ikinci dereceden bilinmeyen güzelliklerin farkında değilsin”. Faydası yoktu “Belki de anlatmaya çalıştın birilerine. Kim bilir? Anlatamadın; belki o insanın yüzüne bakar bakmaz anlatmanın yararsızlığını gördün.” s.89 Yaşayabilirdim “Benim gibi az gelişmiş bir ilkokul öğrencisinin de başarabileceği tek şey buydu. Kötülüğe kayıtsız kaldım; ona içimde yer vermedim. Kara ekmeği yemek zorundaydım; ama kötü şiir okumadan da yaşayabilirdim”. Ben kimim? “Başkalarına söyleyecek bir sözüm olabilmesi için önce kendime söz geçirmem gerektiğine inanıyorum. Bana ‘Bugün, ne yapmalı?’ diye soracak olurlarsa, ancak ‘Önce kendini düzeltmelisin’ diyebilirim. Bu temel ilkeden yola çıkmak gerekirse, bu temel ilke ancak şu olabilir: kendini çözemeyen kişi kendi dışında hiçbir sorunu çözemez”. Tanıdığıma sevindim “Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim” dedi. Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden için rahat etmeyecek: “Seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda”. Öyle güzeldiniz ki efendimiz “Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric. Neden beni uyarmadın? Buna hakkım yoktu efendimiz, öyle güzel gürlüyordunuz ki. Size kapılmamaya imkân yoktu. Çevrenizdeki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki…” Bilmedi… “Hafiftim, güzeldim, rüya gibiydim; bakmasını bilmedi”. Biz adam olmayız Olric “Bizdeki kitapların çoğu iri harflerle basılıyor Olric. Kültür seviyemizi gösteriyor bu iri harfler. Okumayı yeni öğrenen bir millet olduğumuz için iri harfleri tercih ediyoruz. Daha harfleri yeni söktüğümüz için, onları satırlar arasında kaybetmekten korkuyoruz. Az gelişmiş harfleri seviyoruz. Geniş aralıklı satırlar, sayfanın kenarlarında büyük boşluklar, içimizi serinletiyor. Bütün babalar, oğullarına: ‘Oku da adam ol!’ diyorlar. Gene de kimse okumuyor. Biz adam olmayız Olric” Kitapları Koruma Derneği ''Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir “Kitapları Koruma Derneği” kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli...'' Hayaller ve hayat “Bir insan hayalleriyle nereye kadar yaşayabilir?” Hayır diyebilmek “En kötüsü, hayır demeyi öğrenemedim. Yemeğe kal, dediler, kaldım. Oysa kalınmaz. Onlar biraz ısrar ederler; sen biraz nazlanırsın. Sonunda kalkıp gidilir. Her söylenileni ciddiye almak yok mu, şu sözünün eri olmak yok mu; bitirdi, yıktı beni”. Hoşça kal… "Ben iç dünyama dönüyorum. Orada hayal kırıklığına yer yok".