Biz inanıyoruz ve buradayız siz neredesiniz

Biz inanıyoruz ve buradayız siz neredesiniz

İnternetin böyle bir ruhu var.. Bir gün sayfalar arasında dolaşırken öyle güzel şeylerle karşılaşıyorsunuz ki bunu görmezden gelemiyorsunuz.. Bloglar, blogger'lar, yazılar, şiirler.. Öyle bereketli bir deniz ki.. İşte o denizde bazen oltanıza eşsiz yazılar takılıyor.. Bugün onlardan birine ENSONHABER.com'da yer veriyoruz.. Ve diyoruz ki internetin ruhu olan, ezber bozan, söz söyleyen blog yazarlarına manşetlerimiz her zaman açık..

Bugün Zeynep Zelan'ın "Biz Yağmura İnanıyoruz" başlıklı yazısına yer veriyoruz.. Unuttuğunuz değerleri hatırlayın diye.. 80'lerde, 90'larda çocuk olanların zaten bildiği ve yaşadığı küçük anektodlar.. Yeni dönemin interaktif gençliğinin ise sadece yazılarda okuyacağı, zihnlerinde asla yer almayacak yabancı bir dünya.. Bu yazı toprak kokusuna, yağmura hala inanan, içindeki çocuğu o yağmurla besleyenlere..

BİZ YAĞMURA İNANIYORUZ BAYIM

Biz yağmura hala inanıyoruz bayım. Kokusunu alamasak da AVM'lerde, yağmurdan sonra toprak koktuğunu biliyoruz ve damlaları verene inanıyoruz.

Yeni konuşmaya başlayan bir çocuğa gülebiliyoruz mesela. Bebeklerin bu çağda bile hala cennet kokuşuna hayret ediyoruz. Demek ki bizim için hala umut var diyoruz. Demek ki terk edilmemişiz, öyleyse varız.

İNTİFADAYA İNANIYORUZ

Biz kâğıttan, karpuz kabuğundan gemilere inanıyoruz. Ve Mavi Marmara'ya ve Furkan'a ve 9 şehide... Gemiyle bir gün Gazze'ye gidebileceğimize inanıyoruz. Gazzeli çocuklarla kucaklaşacağımıza, bak geçti diyebileceğimize, limon bahçelerine, intifadaya inanıyoruz.

ADİLE NAŞİT'İN GÜLÜŞÜNE..

Biz sinemaya inanıyoruz. Eski Türk filmlerine, Yavuz Turgul'a, Metin Erksan'a, Yücel Çakmaklı'ya, Ahmet Uluçay'a, Onur Ünlü'ye.. Bir filmle insan hayatının değişebileceğine, mutsuz sonlara, Türkan Şoray'ın kara gözlerine, Adile Naşit'in gülüşüne ve dahi gözyaşlarına inanıyoruz.

Kendi çabalarıyla çıkarılmış dergilere, kar kış demeden dergi dağıtmanın güzelliğine, derginin çıktığı ilk günün heyecanına, matbaadan gelen derginin kokusuna, yazı yazabilmek için sabahlanan gecelere, bir sonraki ay için konu aramaya, dergi abonelerine inanıyoruz biz.

İSMAİL ABİYE, HAYAL KIRIKLIKLARINA..

Biz Leyla ile Mecnun'a inanıyoruz. Efsane miydi gerçek miydi demeden onların yaşadıklarını düşünüyoruz. Ama aslında Leyla ile Mecnun'dan çok İsmail abidir bizim adamımız. İsmail abinin hayal kırıklıklarına, "yine dene yine yenil daha iyi yenil " düsturuna, eline para geçtiğinde onunla ne yapacağını bilmemesine, parlak ceketlerine ve gelecek gemilere inanıyoruz. O gemilerin İngilizce bilmediği ve üniversite mezunu olmadığı için İsmail abiyi almama ihtimali olsa da biz gemilerin gelme ihtimalini seviyoruz.

BAKKALLARA İNANIYORUZ BİZ

Kredi kartının geçmediği ayakkabı boyacılarına, terzilere, kalaycılara, naylonculara, ahşap oymacılara, overlokçulara, bakırcılara, sepetçilere, mahalle bakkallarına inanıyoruz biz. Kişiselliğin yerine global köylülüğü koyan hipermarketlere ve AVM'lere rağmen kalın gözlükleriyle ve dahi elleriyle çalışanlara inanıyoruz.

DİYETE, DEPRESYON İLAÇLARINA İNANMIYORUZ

Biz kişisel gelişime inanmıyoruz, hızlı okumaya, diksiyon kurslarına, diyet programlarına, detoksa, argan, aloe vera bilmem ne yağlarına, zayıflama haplarına, yapay tatlandırıcılara, yaşam koçlarına, tartışma programlarına, NLP uzmanlarına, bilboard reklamlarına, neon ışıklarına, depresyon ilaçlarına inanmıyoruz.

SOKAKTA BİTKİN DÜŞEN NEŞELİ ÇOCUKLARI ÖZLÜYORUZ

Çizgi filmlere inanıyoruz bayım. Okuldan gelen yorgun bir çocuğun annesinin hazırladığı ekmeği yerken Taş Devri izleyerek evin sıcaklığını ta kalbinde hissetmesini özlüyoruz. Bilgisayar, ipad, iphone yerine mahalle arkadaşları olan çocuklara inanıyoruz. Sokakta üstünü kirleten, dayak yiyen, maç yapan, burnu akan, dizi kanayan, kışın paltosuz sokağa çıkan, akşam ezanı okunurken eve giren, akşam bi gayret ödevini bitirmeye çalışan, kural olduğu için değil sokakta oyun oynamaktan bitkin düştüğü için saat 9'da uyuyan neşeli çocukları özlüyoruz.

BURNUMUZUN DİREĞİNİ SIZLATANLAR

Soba başında kestane patlatan, hep aynı hikayeyi aynı heyecanla anlatan, torunları gelecek diye kıymalı börek yapan, dolma dolduran, çay demleyen ninelere inanıyoruz. Ki dünyanın en huzurlu, en sakin, en dingin evidir onlarınki. Çok yaşamış, görmüş, çok çekmiş, ama huzura kavuştuğunda o huzurun tadını çıkaramayacak kadar yaşlanmış, bitkin düşmüş ve insana sürekli yaşının kıymetini bilmesi gerektiğini öğütleyen ninelere, dedelere inanıyoruz. Ki ne zaman onları hatırlasak burnumuzun direği sızlayacaktır biliyoruz.

Biz denize hala inanıyoruz bayım. Birlikte ölmek kulağa hoş gelse de atlamayı tercih ediyoruz. Olur ya denize düşeriz, bir gemi geçer Hakan abi'nin dediği gibi.

Biz Malcolm X'e inanıyoruz, Muhammed Ali'ye, Yusuf İslam'a, 16 Temmuz'a, İHH'ya, Yeryüzü Doktorları'na, Rachel Corrie'ye, Rosa Parks'a, Mehmet Akif'e...

SIRADAN HAYATA İNANIYORUZ BİZ

Simite ve çaya inanıyoruz bayım. Öğrenci evlerine, bir dolmuş parasıyla eve dönmenin tedirginliğine, tüm gün aç gezebilmeye, karnını doyurmak yerine sinemaya gitmeye, karnını doyurmak yerine dergi almaya, karnını doyurmak yerine parayı yardım kumbarasına atmaya inanıyoruz.

Sırayla çay koymaya, kekin kabarmasını beklemeye, çamaşırları peteklere asmaya, balıklara yem vermeye, denize karşı bir bankta saatlerce oturmaya, işten atılmanın hüznüne, eve ekmek götürebilmenin güzelliğine, lekeleri çıkarınca ozonlara, korkutunca İsrail askerlerini viledanın sapına bazen, yani sıradan hayata inanıyoruz biz.

BİZ BURADAYIZ SİZ NEREDESİNİZ

Kitapların gücüne hala inanıyoruz biz. Sözün kalıcılığına, kitap yazabilmenin sevincine, mürekkep kokusuna, kitap ayraçlarına, ayraç koleksiyonu yapan takıntılı tiplere, kitap evlerine, internetten sipariş vermek yerine kitapçıya giden kitap kurtlarına, çocuğuna kitap okuyanlara, çocuğu kitap okusun diye heveslenenlere, küçük kara balıklara, 80 günde dünya seyahatlerine, denizler altında gidilen fersahlara inanıyoruz hala.

Biz inanıyoruz ve buradayız, siz neredesiniz?