Fikirci Bey yazdı: MÜFTERİ
ensonhaber.com

Fikirci Bey yazdı: MÜFTERİ

MÜFTERİ

Epeydir muhalefetle ilgili doğrudan birşeyler yazmaktan uzak duruyorum.

Çünkü iler tutar bir yerleri yok.

Aslına bakarsanız 2002’den beri yok.

Bazılarımız da “aslında bir iktidar değil, muhalefet sorunumuz olduğuna” inanıyorlar. Ben de bunu çok kez dile getirdim.

Lakin biraz düşündüm de, ben buna inanmıyorum.

Türkiye’de muhalefet olmanın, siyasi parti başta olmak üzere herhangi bir sivil toplum kuruluşunda örgütlenmenin önünde hiçbir engel yok.

Hatta bu örgütün adında “komünizm” veya “Kürt” sözcükleri de bulunabilir. (Şeriat olmaz, o yasak)

Bence ülkede güçlü bir muhalefet olmamasının nedeni, iktidarın yeterince büyük yanlış yapmamasıdır.

Eğer insanlar gerçekten hayatlarından ciddi şekilde şikayetçi olsalardı, çoktan muhalif bir partide toplanır, iktidarı alaşağı ederlerdi.

Bunun önünde hiçbir bir engel yok.

Demek ki bu boyutta bir muhalefete ihtiyaç yok.

Yapay ihtiyaç yaratmanın alemi de yok.

80 yıllık vesayetin siyasetimize bulaştırdığı mikroplardan birisi de seçimle gelenlere, “siyasilere” hakaret etmek.

Onlar hep bencildir, vatandaşı düşünmezler, oy alana kadar yalan söylerler, sonra Ankara’ya gidince unuturlar, hep rüşvet yerler, maaşları çok yüksek ve gereksizdir, memleketi batırırlar, hatta satarlar.

Oysa elimizde söz geçirebildiğimiz sadece onlar var. Siyasete müdahale edebildiğimiz tek vasıta onlar.

İşte vesayet onları da halkın gözünde küçük düşürmek için hep bu tür klişeleri yaygınlaştırırdı. Siyasiler kötü.

Kim iyi?

Asker iyi.

Siyasiler memleketi batırınca gelir ve bizi kurtarır.

Neyse ki bu algıdan genel olarak kurtulduk.

Biz kurtulduk da, muhalefet bir türlü kurtulamıyor.

Aslında kendisinin de bir parçası olduğu sivil siyasete düşman.

Bir kere siyaset üretmiyor.

Siyaset dışı yollardan, sokak hareketlerinden, darbelerden sıyrılıp iktidara gelmeye kafası basıyor ama siyaset üretmeye basmıyor.

Çünkü son 60 yıldır iktidara ancak böyle gelebildi. O da koalisyonlar aracılığı ile.

Yazıyı gereksiz uzatacağı için almıyorum, ama isteyen internete girip ana muhalefet partisi CHP’nin tek parti diktasından sonra hangi olayların arkasından iktidara ortak olabildiğini tek tek bulabilir. Hepsi bir kriz veya darbe sonrasıdır.

Muhalefetimizin böyle bir alışkanlığı olduğunu zaten biliyoruz.

Ama son zamanlarda “artık yeter” dedirten bir arızası ön plana çıkmaya başladı.

İftira atmak. Desteksiz, delilsiz, mesnetsiz iftira atmak.

Örneğin;

Tarihinde hiçbir zaman oyları %50 olmadığı, ortalama %25’lerin altında gezdiği halde her seçimde “oylarımız çalındı” diye çemkirmek. Hem de her sandığın başında en az birer adamı olduğu halde.

(Her seçimde çöpte binlerce oy bulurlar, hepsi yakılmış ama hiçbirinin mühür basılan yerlerine bir şey olmamıştır… Üstelik seçimde kullanılan mühürde “tercih” yazdığı halde bunların bulduklarında “evet” yazar. Yani bir soytarılığı da ağızlarına yüzlerine bulaştırırlar.)

Veya

CIA’nın bile yalanlayıp bizden özür dilediği “Türkiye, DEAŞ’a destek veriyor.” tezini savunmak.

Ekonomi batıyor yaygarası koparmak.

Liste uzatılabilir tabii.

Benim burada asıl bahsetmek istediğim özel yalan ise şu;

“Hırsız bunlar, yurtdışında gizli hesaplarında milyonlarca dolarlık hesapları var.”

Tabii bu en kolay atılabilecek çamur.

Çünkü Batı, dürüstlük ve yolsuzlukla mücadele timsali gibi görünse de, Batı bankaları nereden gelirse gelsin hiçbir paraya hayır demez. Memleketi soyup, istediğiniz gizlilikte hesap açmanıza ses etmez. Yani bir numaralı suç ortağıdır.

İşte muhalefet de bu suç ortaklığına güvenir.

Çünkü Batı, eğer siyasi bir çıkarı, yoksa hiçbir zaman o hesapları açık etmeyecektir.

Yani çamuru atarsınız, ne doğruluğu ispatlanır ne de yanlışlığı. Çamurun izi kalır.

Fakat çok iyi biliyoruz ki Batı, son beş yıldır bize karşı bir ekonomik savaş açmış durumda. Gerçekten Cumhurbaşkanımızın veya yakın çevresinin en ufak bir açığı olsa, emin olun dünyanın önde gelen tüm gazetelerinde 8 punto manşet olur.

Ana muhalefetin “yiyorlar bunlar” iftirasına bu kadar şehvetle sarılmasının bir başka nedeni daha var, kendi ihtirasları. “Yahu, bunlar 15 yıldır iktidarda, biz olsak bu sürede ne yerdik beee… bunlar da kesin yiyordur.” yansıtması.

İhtirasları o kadar gözlerini kör etmiş ki, bir ara toplam 3 milyar dolara mal olan 3. Köprü için “10 milyar dolar rüşvet yediler.” diyebildiler. Yani, bana maliyeti 3 milyar olan bir iş getireceksiniz, hadi yüzde 50’si kâr olsun, ben de 1,5 milyar dolar kâr edeceğim diye size 10 milyar dolar rüşvet vereceğim… İşte şehvetleri bu kadar sınırsızdı. Bir ara AK Parti vekillerinin “yedikleri para” için öyle rakamlar telaffuz ettiler ki, 300 milletvekiline bölündüğünde bile adam başı 1 milyar dolar falan ediyordu. Yahu böyle bir para hareketi, değil Türkiye’de, ABD’de olsa piyasayı sarsar. Eğer o kadar para yedilerse, o zaman 18 bin kilometre duble yolu, havaalanlarını, köprüleri bedava yaptırdılar. Yani bu rüşvetse kedi nerde, bu kediyse rüşvet nerde?

Maalesef şehvetlerine gem vuramadıkları için akılcı hiçbir soruşturmaya da yol açamadılar.

Ama bir yerden sonra Sayın Cumhurbaşkanı da “yeter” dedi.

İnsanlara çamur atıp kaçmanın da bir bedeli olmalı.

Yalan söyle, kaç. Zaten en mantıksız yalana bile inanmaya hazır, ebleh bir kitlen var, onları konsolide et.

O da bir yere kadar.

Cumhurbaşkanı açık ve net söyledi:

“… Öne sürdüğün iddiaların belgesi var mı? Varsa çıkart milletin önüne. Ben hemen gereğini yapayım. Tüm milletime sesleniyorum. Yoksa çık iftira ettiğini söyle. Aksi takdirde iftiracı konumuna düşeceksin. Şimdi ben buradan bir şey söylüyorum. Recep Tayyip Erdoğan’ın yurtdışında bir kuruş parası varsa herhangi bir bankada, çıksın bunu ispat etsin. İspat ettiği anda cumhurbaşkanlığı makamında bir dakika durmayacağımın taahhüdünü veriyorum. Bunu ispat edemeyen Kemal acaba o makamında duracak mı? O da bunun bana taahhüdünü versin.”

İşte ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na büyük fırsat: İspatla ve bir hamlede iktidarı devir.

Ama ispatlayamazsan, bundan sonraki çamurların sadece senin eline yüzüne bulaşacak.