Mehveş Evin'den yazım sansürlendi tepkisi

MEHVEŞ

Milliyet gazetesi, Mehveş Evin'in Charlie Hebdo saldırısı ve sonrası ile ilgili kaleme aldığı yazıyı yayımlamadı.

YAZIYI BLOG SİTESİNDE PAYLAŞTI

Mehveş Evin, kişisel blog sitesinde yazısını, "Bugün Milliyet'te yayımlanmayan yazım: Sorun ne Charlie ile başlıyor, ne de bitiyor" başlığı ile duyurdu. Evin, ayrıca Twitter'dan da gazetesi ile yaşadıklarını duyurdu.

Mehveş Evin'den yazım sansürlendi tepkisi

İŞTE O YAZI

Charlie Hebdo katliamı üzerine nefes kesmeden yorum yapanlara tavsiyem, LeMan’ın bu hafta çıkardığı Charlie özel sayısını okumaları. Zira “peygamberimize hakaret ettiler”den başka bir cümle sarf edemeyenlerin derginin tarihinden öğreneceği çok şey var…

LeMan’ın Charlie sayısının kapağında, kafasında bir takke, elinde not defteriyle kurbanlardan Wolinski var. Yanında “İslam ve Peygamber düşmanı ilan edilerek katledilen barış ve özgürlük aşığı filozof çizer Wolinski abimiz, ustamız, Eyüp Sultan camisinde huşu içinde çizerken” yazıyor. Keşke öldürülen karikatüristlerin dünyaya bakışını, mizahın ne olduğunu anlatmak için böyle bir açıklamaya ihtiyaç duymasak. Ancak çoğunluğu Müslüman bir ülkede belki de başka yolu yok… Özel sayının büyük bölümü, iki dergi arasındaki arkadaşlık ve Charlie’nin 12 yıl öncesindeki İstanbul ziyareti esnasında ve sonrasında çizilen, yazılanlara ayrılmış. Okur açısından biraz kafa karıştırıcı, ama bu kadar kısa zamanda, moraller dipteyken böyle bir dergi çıkarırken normal. Ragıp Duran, “Fırlama, gıcık, sevimli bir muhalif: Charlie” yazısında, Charles de Gaulle gibi “dokunulmaz” bir Fransız sembolüne muhalefet etmek için bizzat Charlie isminin seçilmesinin hikayesini anlatıyor…

HAZIR OL’DA MİZAH OLMAZ!

Duran’ın yazısından alıntılayalım: “Mizah, hele iyisi, zümrüd-ü anka’dır. Her toprakta yetişmez, her gökte kanat çırpmaz. Emek ister, tarih ister, zeka ister, kültür ister. (…) Hazır Ol’da mizah olmaz. Hazır Ol’la mizah olur. Tabuda da gülmek yasak ya?” Charlie Hebdo, dindar Müslümanların büyük çoğunluğuna göre “peygambere hakaret eden dergi” olmaktan ibaret. Hatta bazılarına göre katliam sonrası son sayısında Hz. Muhammed’i resmederek bir kez daha “kutsal”la alay ediyor.

Dindarların kutsallarına dokundurmama çabasını anlıyorum; muhafazakarlık böyle birşey. Ancak bu çaba ve tepkisellik, “kırılganlık” ve “otoriterliğin tezahürü” olarak da yorumlanabilir. Zira mesele, ne Charlie’yle başlıyor, ne de Charlie ile bitiyor. İnanç uğruna sadece düşünürler değil başka din ve mezheplere mensup insanlar kitleler halinde öldürülürken İslam dünyası Orta Çağ’dan kalma cezaları uyguluyor. Son örneği, Suudi Arabistan. Raif Badawi adlı bir blogger, “yönetimi eleştiren liberal bir web sitesi” kurup “Facebook’ta dine hakaret ettiği” gerekçeleriyle 10 yıl hapis, 226 bin dolar para cezası ve her hafta 50’şeri infaz edilmek üzere, toplam 1000 kırbaç cezasına çarptırıldı! Elbette bu kırbaçlar, halka gözdağı olsun diye meydanda, “Allahu Ekber” nidalarıyla şaklatılıyor. Peki bunu yapacağız?

İSLAMDA REFORM MÜMKÜN MÜ?

Şeriatla yönetilen ülkelerde buna benzer örnekleri çok görüyoruz. Charlie Hebdo saldırısını düzenleyenleri “Gerçek İslam bu değil” diye kınarken “Gerçek İslam” adına İslami yönetimlerin yaptıkları ortada. Bu yüzden inandırıcılıktan büyük bir hızla uzaklaşılıyor ve evet, İslam korkuya neden oluyor. Türkiye’de sayısı az da olsa bazı aydın müminler (İskender Pala, İlahiyat profesörü İlhami Güler), İslam’ın yeniden yorumlanması, Müslümanların şiddetle arasında mesafe koyması gerektiğini açıkça söylüyor. Dindar Müslümanların beklediği saygınlığı, anlayışı dünyadan görebilmesinin tek yolu özeleştiri, reform ve 13. Yüzyılda sonlanan İslami bilim kültürünün 21. Yüzyıla taşınması.