Ümit Yenişehirli'nin kaleminden: Şu casusluk âlemi…

İBB eski başkanı İmamoğlu'nun adının karıştığı casusluk suçlaması akla bu alandaki diğer olay ve uygulamaları getirdi. Ümit Yenişehirli de "Şu casusluk âlemi…" yazısıyla, olgunun tarihçesini araştırarak Ensonhaber okuruyla paylaştı.

Türkiye, bir casusluk vakasını konuşuyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı Ekrem İmamoğlu’yla bağlantı kurduğu iddia edilen, casus olduğunu itiraf eden Hüseyin Gün’le ilgili olayların gelişimi, nerelere evrilecek şimdilik bilinmiyor. Bilinen ise asırlardır var olan casusluk, modern zamanlarda da kim bilir kaçıncı defa yine gündem oldu. Bugün dijital evrende yoğunlaşan casusluk, uzun asırlar boyunca ise konvansiyonel yöntemlerle ilerlemişti.

HAVADİS KAÇAKÇILIĞI

Dünyada insanoğlu var oldu olalı “bilgi” en büyük silahlardan birisiydi. Bilgiyi elinde tutan, geliştiren ve en uygun şekilde kullanan devletler de rakiplerine karşı hep bir adım önde olmuşlardı. En temel anlatımıyla rakipten bilgi çalmak anlamına gelen casusluk, antik çağlardan itibaren var ola gelen bir olguydu. Casusluk faaliyetlerine ilişkin ilk izler millattan önce üçüncü binyılda görülmüştü. Barış zamanlarında devam eden ama en hayati faaliyet ve sonuçları savaş dönemlerinde görülen casusluk, tarih boyunca çok ilginç detaylara sahip olmuştu.

İstihbari (intelligence) faaliyetin dallarından sadece biri olan casusluk (espionage), temelde, bir devletin sırlarını, başka bir devletin hesabına (havadis kaçakçılığı) gizlice öğrenmeye çalışmak olarak tarifleniyor. İstihbaratın neredeyse dörtte üçü açık kaynaklardan derlenebilirken, geri kalan dörtte biri ise bu tür faaliyetle elde edilemeyen gizli yöntemlerle elde edilebiliyor.

Tarih boyunca casusluk hep var ola gelmişse de gelişen teknoloji ve çok fazla devleti ilgilendirmesi nedeniyle I. Dünya Savaşı yıllarında (Aynı şekilde II. Dünya Savaşı'nda da) en parlak dönemlerinden birisini yaşamıştı. Birçok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti de bu alanda, en fazla da sızmaları püskürtmek için çaba göstermişti. Başta İstanbul olmak üzere Kafkasya, Irak, Suriye, Filistin, Hicaz, Yemen, Makedonya, Galiçya ve Romanya cephelerinde savaşan Osmanlı, o yıllarda adeta espiyonaj taarruzuna maruz kalmaktaydı.

ALMANLAR ZEKİ MAHKÛMLARI CASUS YAPARDI

Savaşta Osmanlı’yla müttefik olan Almanya, o dönemde casusluğa büyük önem vermekteydi. Sistemde, hapishanelerdeki zeki mahkûmları değerlendirme de vardı. Bu adaylar (çırak casuslar), özel bir eğitime tâbi tutulurlar, başarılı olmaları halinde devlet kendilerine cezalarını affetmeyi taahhüt ederdi.

ÇIRAK CASUS SINAVI GEÇEMEZSE ÖLDÜRÜLÜYORDU

Alman disipliniyle birleşen eğitim çok ağırdı. Bunun doğal sonucu olarak birçok aday sınavları geçememekteydi. Çırak casuslar, güvenli ortamda denemeler ve nispeten az riskli alanlarda kullanılmaya çalışılıyordu. Düşman devletin sahasına giren aday casus, işi başarabilirse sorun yoktu, tersi olduğunda ise Alman makamları kayba “eğitim zayiatı” olarak bakmaktaydı. Zaman zaman da yine meşhur Alman acımasızlığı devreye giriyor ve sınavı geçemeyen çırak casuslar ya düşman memlekette ya da Almanya’ya döndüğünde infaz ediliyordu. Bu konuda, “Fraulein Doktor” lakaplı bir kadın, en acımasız isimlerden birisiydi.

KARABEKİR: ÖYLE BİR EĞİTİLİYORLAR Kİ İSLAM’I BİR MÜSLÜMAN'LA TARTIŞIR

Hatıralarında, özellikle Çarlık Rusyası’nın casusluk teşkilâtına dair değerlendirmelerde bulunan general Kazım Karabekir, Rus casusların çok iyi Türkçe bilmelerinin yanında, din ve tarih konusunda da ileri düzeyde bilgilere sahip olduklarını anlatmıştı. Karabekir, “Ruslar, Almanya, Avusturya- Macaristan ve Osmanlı’ya karşı casusluk faaliyetlerini artırdılar. Rus casuslar, üç yıl boyunca gidecekleri ülkeyi ve dilini öğrenirler. Mesela, Türkiye’ye gelecek casusları ele alalım: Bunlara Türkçe ile birlikte, Türk tarihi, Türk Coğrafyası, İslamiyet’in temel kuralları, gelenekler, ahlak, siyaset ve ekonomi öğretilir. Kısacası Türklere ait ne varsa öğretilir. Böylece Rus subay, Türklerle Türkiye üzerine, İslam da dahil rahatça tartışabilir hale getirilmiştir. Bir kısmı elçilikte memur gibi görünür. Bazıları da gazinoları, batakhaneleri gezer, hamal olur, hamamcı olur, aşçı, berber olur, halkın arasına karışır.” diye anlatmıştı.

MÜSLÜMANLAR “MÜSLÜMAN OLDUM” DİYENE İNANINCA…

Düşman ülkelere karşı savunmasız kalmamak için casusluk konusuna önem veren Osmanlı Devleti, o günün şartlarına uygun olarak başarılı bir eğitim programı uygulamaktaydı. Ancak Osmanlı insanındaki “merhamet” zaman zaman ülkenin aleyhine olabiliyordu. Bazı raporlara giren değerlendirmelerde, özellikle ihtida ederek İslam'la şereflendiği bilinen kimi isimlere ilişkin sıkıntılardan söz edilmişti. Azınlıklardan ya da ülke dışından gelip "Müslüman olduğunu ilan edenlere" karşı Türk halkının ve sorumlu mevkilerdekilerin, öteden beri şefkatli davrandığı, ancak bunlar içerisinde bazılarının bu iyi niyeti suiistimal ettikleri vurgulanmıştı.

Gayrimüslim teba ile iş için yurda gelen yabancılara dair kimi vukuatlar da zaman zaman resmi yazışmalara yansımaktaydı. Bir keresinde Heybeliada’daki bir Rum okulunda radyo vericisi yakalanmış, bir başka olayda da Beyoğlu’ndaki bir Ermeni esnafın dükkânında casuslukta kullanılan teknik teçhizat ele geçirilmişti. Esnaf görünümlü Ermeni ile Osmanlı ile iş yapan tüccar kılığındaki yabancının casusluk faaliyeti içinde oldukları belirlenmişti.

"BAL TUZAĞI" HER DEVİRDE GEÇERLİYDİ

Yetkili hedef isimler arasında para, içki ve kadına düşkün kişiler olması, casusluk teşkilatının işlerini her zaman kolaylaştırırdı. Bol para verilen, meyhane, gazino ve kumarhanelere yönlendirilen, yönetici takımının davetlerine katılmaları temin edilen casus kadınlar, dişiliklerini kullanarak pek çok mahrem bilgiye ulaşabilmekteydi. Osmanlı'nın son zamanlarında da Batılı hayat tarzına hevesli, alkol kullanan, kumara düşkün kimi devlet memurlarının, Beyoğlu'ndaki "renkli hayat" ortamlarına gitmeye başlaması, düşman devletlerin çok işine yaramıştı.

FRENGİ BULAŞTIRMAK İÇİN "FAHİŞE TİMLERİ" OLUŞTURULDU

Casusluk faaliyeti, muhatap ülkeye her türlü zararı verme mantalitesiyle ilerlediği için gizli servisler akla gelmez yöntemleri bulmaktaydı. Bu yöntemlerden biri olarak, Fransa, cinsel yolla bulaşan frengi hastası 400 civarında fahişeyi sömürge ülkelerine yollamıştı. Bunlar yerel halktan kişilerle temasa geçiyordu. Hâttâ Fransa, sırf Müslüman toplumlara zarar verebilmek adına, kendi ordusunda görevli sömürge ülkesinden gelme askerleri de bu fahişelerle buluşturacak organizasyonlar düzenlemekteydi. Seferden dönen bu askerlerin yolları üzerine dizilen hasta kadınlar, kutlama adı altında bu askerleri öpüyordu.

Benzer şekilde, 1900'lerin başlarında Filistin'i gasp etmeye hazırlanan Yahudi terör örgütlerinin mensupları, yine frengili fahişeleri bölgede hem bilgi toplama hem de yerel yöneticileri avına düşürmek için kullanmayı denemişlerdi. İngilizler de Alman askerlerinden bilgi toplayabilmek için "kafe kızı" adı verilen bir birim oluşturup, bu kişileri askerlerin içki içtiği mekanlara yönlendirmişlerdi. Önemli yöneticilere metres ayarlamak da yöntemlerden bir diğeriydi.

ŞEREF MADALYASI ALAN GÜVERCİN

Posta güvercinleri tarih boyunca, casusluk çalışmalarında önemli bir yere sahip olmuştu. Eğitilmiş bir haberleşme güvercininin, bazen 2 bin kilometreye yakın mesafeye uçabilmesi, bu hayvanları çok kıymetli kılmaktaydı. Osmanlı Devleti yıkılırken Filistin'i istila etmeye çalışan Yahudi örgütleri, İngiliz güçleriyle haberleşebilmek için yüzlerce güvercin kullanmıştı. Bir keresinde, mesaj taşıyan bu güvercinlerden birinin, bir Osmanlı yetkilisinin bahçesine girmesi üzerine bu çalışmadan haberdar olunmuştu. Bunun üzerine örgüt yöneticisi Yahudi casus, güvercinlerin ele geçmemesi için 400'ünü öldürmüştü. Fransa'da ise 1916 yılında, savaşta gaz bulutlarının arasından ölüm pahasına geçerek mesajı yerine ulaştıran bir güvercine şeref madalyası muadili olan "şeref halkası" takılmıştı.

TAKTİKLERDEN TAKTİK BEĞEN…

Casusluk, hayatın öngörülemez devinimi içerisinde çok değişik yöntem ve tekniklerle yapılması gereken bir iş olduğu için kayıtlarda ilginç bilgiler yer almaktaydı. Bu yöntemlerden bazıları şöyleydi:

Takma dişlerde damak üzerine yazma, saç büklümleri arasına küçük kağıtlar saklama, kazıtılmış kafaya yazı yazıp, saçların uzaması, sonrasında da tıraş edilerek bilginin alınması, dost ülkelerden gelen mektuplara ilave mektuplar koyma, papazlar arası haberleşme, normal mektubun satır aralarına limon suyu ile mesaj yazma, Avrupa'dan İstanbul'a gelen sivli trenlerin üzerine yazılan rakam ve işaretlerle haberleşme, zarf üzerindeki pulların arkasına minik yazılar, ambalaj kağıtların iç tarafına yazılan mesajlar, astarlı zarfların astarına yazma, kartpostalın üzerine yapıştırılan normal resmin altındaki bilgi notları, postayla gönderilen gazetelerin belli yerlerini toplu iğne ile delerek mesaj oluşturma, notaları harflerle eşleştirerek müzik çalışması adı altında haberleşme.

Ekmek, börek pasta içindeki şifreli kağıtlar, Beyoğlu'ndaki bonmarşelere gönderilen paketlerin bükülen iplerinin içine saklanan kağıtlar, yapıştırılan iki kartın arasına yerleştirilen notlarla oluşturulan iskambil kağıtları, çok ince ve küçük Japon kağıtlarına yazılan notların ağız içinde saklanması, ipeğe yazılmış bilgilerin pantolon askısına saklanması, yakalık ve boyun bağına not koyma, şemsiye astar ve tellerine saklanan notlar, kulak içine yerleştirilen ipek kağıtlarla havadis kaçakçılığı, resmi mektubu açıp sonra sahte mühürle mühürlemek, sigara kağıtları, ağızlık ve pipo içlerine yerleştirilen notlar, Rus şekerleme kağıtlarının içine yazılanlar, deniz feneri kullanarak Mors alfabesiyle haberleşme, şişe içine yazı koyup nehir ve denize bırakma, uçurtmalarla haberleşme, şarkıların arasına sözler ekleme, ikiye bölünebilir madeni para içine konan notlar, yelek astarına üzerine mesaj yazılı para dikme, içi oyularak minik kağıtlar konulmuş topuk çivilerini belirlenmiş ağaçlara çakma.

- Dr. Servet Avşar, "Birinci Dünya Savaşı'nda Casusluk ve Osmanlı Devleti'nin Casusluğu Önleme Faaliyetleri", Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Kasım 2018