30 Mart bir milattır ve kimseye mazeret hakkı yoktur

30 Mart bir milattır ve kimseye mazeret hakkı yoktur

“AMA”SI, “FAKAT”I KALMADI ARTIK BU İŞİN.

Bir kez daha yazmıştım

Bizim anayasamıza Andrew Finkel “Evet, ama…” (Yes, but…) anayasası diyor, ki haklıdır.

Anayasamızın 28. maddesi “basın hürdür, sansür edilemez” diye başlar ama…

Sonra “…Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve Milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya...” diye bir devam eder ki, 3-4 sayfanın sonunda basın hürriyeti kaide değil istisna kalır.

Oysa “basın hürdür, sansür edilemez”in “ama”sı “fakat”ı yoktur. Basın hürdür! Bitti...

Onun için alemin anayasası 6-7 maddedir ama biz 65 maddede daha anayasaya giremeyiz, zaten onda da anlaşamayız. Aslında özgürlükler konusunda sözde anlaşmışızdır fakat asıl o “ama...”dan sonrasında anlaşamayız, yani özgürlükleri nasıl kısıtlayacağımız asıl derdimizdir.

Sadece basın hürriyetinde değil, diğer tüm hak ve özgürlüklerde de durum böyledir. Hatta bazen “ama” ile başlayan mazeretler birbirinin aynıdır.

Fakat bugün benim konum anayasa değil, “evet, ama…” kafasının kendisi.

Çünkü bu, bütün muhalefetin yıllardır hayata bakış tarzının adıdır.

“Ben de ırkçılığa karşıyım ama biz eskiden Kürt bilmezdik…”

“Ben de savaşa karşıyım ama önce onlar…”

“Ben de barıştan yanayım ama vatanımızın, devletimizin…”

“Ben de inanan bir insanım ama bu gericiler…”

“Benim anneannem de başını örtüyor ama…”

“Benim dedem de hacca gitmiş ama…”

“Özel hayatın ihlaline karşıyım ama tapelerde…”

“Kanunsuz dinlemelere ben de karşıyım ama o tapede…”

“Ben de kalkınmadan yanayım ama 3. Köprü yapılınca ağaçlar…”

“Ben de kalkınmadan yanayım ama termik santraller/yollar/ TOKİ…”

“Ben de demokrasiye inanıyorum ama sandıktan sivil dikta…”

“Ben de ifade özgürlüğünden yanayım ama Türkiye'de Türkçe'den başka…”

“Ben de demokrasiden yanayım ama seçim propagandaları ancak Türkçe…”

Daha epey gider bu.

Ortak tarafı şu, “ama” dan sonraki mazaret “ama” dan önceki iddiayı tamamen çürütüyor.

Yani “ama” dedikten sonra sen artık demokrat, barış sever, ırkçılık karşıtı falan değilsin, bildiğin düz ırkçı, faşistsin.

Fakat

90 yıllık “ama”ların sonuna geldik. Artık böyle mazeretlerle idare edecek durumumuz yok.

Sen savaşa karşı mısın? Yetmez, barıştan yana da olacaksın ve barış için mücadele edenlerin yanında duracaksın.

Sen demokrat mısın? Yetmez. O zaman sandıktan çıkana diktator demiyeceksin, yenilince sandığa küfretmiyeceksin, yenileceğini anlayınca satranç tahtasını devirmeyeceksin.

Sen ifade özgürlüğünden yana mısın? Yetmez. O zaman kimin ne giydiğine karışmayacaksın. Diline, aksanına, lehçesine laf etmeyeceksin. Kafana göre “ya sev, ya terket” demeyeceksin. Diyenlerle de mücadele edeceksin.

Sen inançlara saygılı mısın? Yetmez. O zaman inançlarının gereğini yerine getirdiğine inanan insanları aşağılamayacaksın. Aşağılayanlarla mücadele edeceksin. Müslüman olabilirsin de olmayabilirsin de, hatta atesit de olabilirsin, ama islamofobik olmayacaksın.

Dürüst isen her türlü ayrımcılığa, ırkçılığa, faşizme karşı olacaksın, “ben de öyle düşünüyorum ama…” demeyeceksin.

Çünkü artık bu işin “ama”sı, “fakat”ı kalmadı.

30 Mart'tan sonra kimseye mazeret hakkı yok artık.

Hem de ne hükümete, ne de muhalefete…