Ayşe Arman ilk kürtajını yazdı

Hürriyet'in seks yazarı Ayşe Arman bu hafta sayfasını yine kendine ayırdı. Cumartesi günleri Hürriyet'teki seks yazılarına yeniden başlayan Arman ilk seks deneyiminin ardından bu kez de ilk kürtaj deneyimini yazdı. Ve ailelere çağrıda bulundu..

O BEYAZ SIVI ÇOK TEHLİKELİ
Siz onun masumiyetin rengi olduğuna kanmayın.
O beyaz akışkan, gerçekten tehlikeli.
Aklı var onun, aklı!
Kendi yolunu buluyor.
İlerliyor ve hedefine ulaşıyor.
Evet 10 puan!
Doğru bildiniz.
‘Sperm'den söz ediyorum...

SPERM YOLUNU NEREDEN BİLİYORMUŞ
Belli bir yaşa gelince...
Lisede filan herhalde...
Biz kızlarda bir ‘sperm bilinci' gelişmeye başlıyor.
Bundan sonra hayatımızda önemli bir rol oynayacak ama aynı zamanda bizi zor durumda bırakabilecek yeni bir kavramla tanışıyoruz.
Benim için de öyle oldu.
- Bilmem kim, bilmem kimden hamile kalmış ve kürtaj olmuş ama aslında bakireymiş!
- Yapma ya! Nasıl hamile kalmış peki?
- O da bilmiyormuş. Okuldan sonra eve gitmişler. Erkek arkadaşıyla öpüşürken, işler biraz ileri gitmiş. Üzerlerinden iç çamaşırlarını çıkarmamışlar bile, olan olmuş, galiba sperm, içeri sızmış...
Bunları duyuyordum ama doğru olabileceğine inanmıyordum.
"Sperm yolunu nereden biliyormuş da, yumurtayla buluşmaya gidiyormuş" diyordum.
Gerçi doğru olsun, olmasın, içten içe, ben şu sonuca varıyordum:
"Bu sperm tehlikeli bir şey! Şakası yok!"

SEKS YAP AMA DUHUL VUKU BULMASIN
O yıllarda...
Bizim kızlar, bir taraftan her türlü haltı yemelerine rağmen, bir taraftan da bakire olmalarıyla övünüyorlardı...
Seksin her türünü yap ama duhul vuku bulmasın!
Ama bulduğu da oluyordu, o zaman ailelerinden gizlice kürtaj oluyorlardı...
Aynı zamanda, Almanya'daki lise ve üniversite öğrencisi kuzenlerimin doğum kontrol hapı kullandıkları haberleri gelirdi...
Ailenin Türk kanadı için bu durumun bir tek açıklaması vardı: ‘Rezillik!'
Aslına, bizim burada da durum çok farklı değildi, Almanya'daki kızlar da, Türkiye'deki kızlar da, cinselliği keşfetmek anlamında her şeyi yapıyorlardı, ama bizimkiler gizlemek zorundaydı.
Dahası Almanya'daki anneler, babalar da suçlanırdı, "Şunlara bak sen! Kızlarını tutup jinekoloğa götürmüşler, doğum kontrol hapı almışlar! Daha neler!"

İKİYÜZLÜ TÜRKİYE
Bizim toplumumuzda tarifi olmayan bir ‘ikiyüzlülük' var.
Bir erkekle yaşanabilecek her şeyi yapacaksın ama el değmemiş ve tertemiz olacaksın...
Bundan daha yalan, daha acı ne var? Ayrıca bu, bekaretini sakladığın kocayı da ‘salak' yerine koymak. Ama şöyle bir gerçek de var, adamlar salaksa ve sadece bakire kız arıyorlarsa ne yapılabilir ki?
Onlara da müstahak!
Kızlar da oyunu kuralına göre oynuyor...
Almanya'dakilere ‘gavur' diyorsun, ahlaksızlıkla suçluyorsun, ama onlar en azından çocuklarına önlem almayı öğretiyor, o kızlar hamile kalmıyor, bizim çocuklarımız kalıyor...

SEVİŞ AMA KORUN DİYEMİYORUZ
Biz büyürken bir sürü saçma şey oldu.
Hala da durumun çok değiştiğini zannetmiyorum.
Kaç annenin, kızını jinekoloğa götürdüğünü ya da kaç annenin, "Sevişirseniz korunman gerekiyor. Ne olup bittiğini anlamadan hamile kalırsın yoksa" dediğini bilmiyorum...
Demiyoruz, diyemiyoruz.
Bu meseleleri konuşmak istemiyoruz, konuşmaktan hoşlanmıyoruz. "Bizim kızımız yapmaz!"lara inanmak istiyoruz. "Nasıl olsa iş oralara gelmez!" diyoruz.
Ama geliyor.
Ve bunun ahlakla filan bir alakası yok.
İnsanız ve her şey bizim için...

BİRLİKTE KEŞFETTİK
Ben ne Alman akrabalar kadar özgürdüm.
Ne etrafımdakiler kadar çifte standartlı.
Hep arada bir yerde kaldım.
Beni de annem alıp jinekoloğa götürmedi.
Bu konularda gelenekseldi, seks konusunda sohbetlerimiz olmadı.
Ama cinsellik söz konusu olduğunda, kanımın Türk tarafı kadar ikiyüzlü de olmadım.
Bin yıl devam eden bir lise aşkım vardı, gıdım gıdım ilerleyerek, her şeyi, aşkla, sevgiyle öğrendik.
Birbirimizi eğittik, bedenlerimizi birlikte keşfettik.
Bu yazıyı şundan yazıyorum:
Uzun süre bir şey olmadı.
‘Geri çekme yöntemi' bunu, bütün Türk halkı bilir, hatta baş ucu lafımızdır; hep işe yaradı.
O masum beyaz akışkan, amacına ulaşamadı.
Amaaaaaaa...
Bir gün aldığımız o muhteşem önlemlerin hiçbiri (diğeri de gün saymaktı) işe yaramadı, evdeki hesap çarşıya uymadı.
Ve ben üniversite birinci sınıfta hamile kaldım.
18 yaşındaydım.
İstanbul'a yeni gelmiş bir basın yayın talebesiydim.

SOKAKLARDA JİNEKOLOG ARIYORUZ
Şimdi düşünüyorum da...
Yazık yani...
İki tane genç insan, kız 18, diğeri 21 yaşında...
Evet reşitler...
Ama aslında ‘kuş' gibiler...
Paramız sınırlı, kocaman şehir, kimseyi tanımayız etmeyiz.
Zaten tanısan da kimseye söyleyebilecek halin yok!
Suçlarlar, "Bu haltı yerken aklınız neredeydi? Baştan düşünseydiniz!" derler.
E doğurmak da seçenek değil.
Ne yaparsın?
Ben zaten hamile olduğumu da önce anlamadım.
Kusmaya başlayınca şüphelendim, "Ulan filmlerde böyle oluyor, yoksa ben de mi..." dedim.
Bir de göğüslerim durduk yerde büyümeye başladı...
Biz iki kuş, ele ele tutuştuk, sokaklarda dolaşmaya başladık...
Ne yapıyoruz?
Jinekolog arıyoruz.
Herhangi bir ölçümüz de yok.
Tabelalara bakıyoruz.
Bir işaret arıyoruz.
Sadece kalbimize güveniyoruz.

OLMAMASI GEREKEN YAŞTA HAMİLE KALMAK
Olmaması gereken bir yaşta hamile kalan bir kadının, çektiği vicdan azabını size anlatamam.
Sanki dünyanın en korkunç suçunu işlemişim...
Bütün toplumu karşıma almışım...
E haliyle cezalandırılacağım...
Tek şansım, kimse öğrenmeden bu yükten kurtulmak...
Yoksa halim yaman...
Erkek arkadaşım da mutsuz, o da kıvranıp duruyor...
Zaten erkeğin de, adam gibi adam olup olmadığı böyle durumlarda anlaşılıyor.
Allah için, adam gibi adamdı.
Şişli'de yürürken, gözüme bir tabela takıldı:
Kadın Hastalıkları Uzmanı Dr. Suna Talgar
"Tamamdır, işte benim doktorum bu!" dedim.
"Neden?" diye sordu erkek arkadaşım, "Ablanın adı diye mi?"
"Evet" dedim, "İsmi güven verdi!"
Belki hayatında hiç jinekoloğa gitmemiş biri, bir kadın hekimle daha rahat edeceğini düşünüyor.
Apartmandan içeri girdik, zili çaldık...
Son derece tatlı, sempatik bir kadın...
O da şaşırdı karşısında iki çocuk görünce...
Almanya'dan yeni dönmüş...
Aydın ve modern...
Hikayemizi dinledi...
Reşit olduğumuza da inanınca, önce muayene etti, iki buçuk aylık gebe olduğumu söyledi, birkaç gün sonra da hastaneye çağırdı...

İKİMİZ DE AĞLADIK
Ve o gün geldi...
Biz iki kafadar, yine titreye titreye kürtaja gittik.
Kimselere haber vermeden.
O ameliyethane önlüğünü giydim, narkoz alırken doktorum Suna Hanım, "Güzel şeyler düşün öyle uyu!" dedi, ondan sonra ne zaman narkoz alsam öyle yaptım.
Yani tabelasından ismine bakarak gittiğim bir doktor bana inanılmaz iyi davrandı, anne şefkatiyle yaklaştı.
Uyandığımda da erkek arkadaşım başımdaydı.
Bir süre ikimiz de ağladık.

LÜTFEN KONUŞUN
Demem o ki...
Bizler annelerimizle babalarımızla zannettiğimiz kadar yakın değiliz.
Hele konu cinsellikse...
Çocuklarımızla, özellikle de kızlarımızla değiliz.
Nasıl konuşulur bu seks meselesi, bu ilk cinsellik, bilmiyorum, belki de önce kendi hikayelerimizi anlatmamız gerekiyor...
Ne kadar salak olduğumuzu...
Ne kadar kilitlendiğimizi...
Hala her şeye vakıf ve hakim olmadığımızı...
Ne yaparsak yapalım, nasıl yaparsak yapalım ama konuşalım. Korunmaları gerektiğini anlatalım. Onları kaderleriyle baş başa bırakmayalım.
Ben ucuz atlattım, onlar atlatamayabilir...